Bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 38’nci yıl dönümünde mutluyuz , gururluyuz..
İngiliz Sömürge Yönetimi döneminde Yunanistan’ın desteğinde 1 Nisan 1955’te EOKA tedhiş örgütü Ada genelinde bombalarını patlatarak faaliyete geçerken Rum-Yunan ikilisinin hedefi Megali İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’i gerçekleştirmekti!..
Rum-Yunan ikisinin Enosis’i gerçekleştirme girişimleri karşısında Kıbrıs Türk halkının sessiz kalması düşünülemezdi. Nitekim, EOKA tedhiş örgütünün faaliyetlerine karşı Kıbrıs Türk halkı; KITEMB’in (Kıbrıs Türk Mukavemet Birliği) ardından Kara Çete , Volkan (Var Olmak Lazımsa Kan Akıtmamak Niye) , 9 Eylül Cephesi gibi örgütlenmeler oldu. Bu örgütler direniş tohumları idi, ama yeterli değillerdi. Türk Mukavemet Teşkilatı ‘TMT’nin kurulmasını gerektiren faktörlerin başında, EOKA’ya karşı hissedilen boşluğun doldurulmasının yanında mevcut mukavemet örgütlerini tek çatı altında toplayacak, daha etkin olacak bir teşkilata duyulan ihtiyaç gelmekteydi.
EOKA’nın yarattığı terör ortamında EOKA’ya karşı bir alternatif olarak doğan ve “Kıbrıs’ta Varız ve Var Olmaya Devam Edeceğiz” diyen Kıbrıs Türk halkının yer altındaki sesi olarak faaliyete geçen TMT; Rauf R. Denktaş, Mustafa Kemal Tanrısevdi ve Dr. Burhan Nalbantoğlu tarafından Mustafa Kemal Tanrısevdi’nin evinde kurulan Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’nin 23 Kasım 1957’de hazırlanan ilk bildirileri 26 Kasım akşamı TMT’ye alınan güvenilir Volkan’cıların yardımı ile tüm adaya dağıtılırken tüm direnişçiler TMT’ye destek olmaya çağrılıyordu.. Günümüzde TMT’nin ilk (Bozkurt) Bayraktarı Alb. Ali Riza Vuruşkan’ın TMT’in ilk Bayraktarı olarak Ankara’dan gelerek göreve başladığı 1 Ağustos 1958 tarihi TMT’nin kuruluş günü olarak kabul edilmektedir..
NATO Bakanlar Konseyi toplantısından sonra 18 Aralık 1958’de İngiltere, Yunanistan ve Türkiye Dışişleri Bakanları, Kıbrıs sorununun siyasi çözümü için diplomatik yoldan görüşme yapmayı kabul etmelerinin ardından Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolda Türkiye ile Yunanistan arasında ilk ciddi görüşmeler 6-11 Şubat 1959 tarihlerinde Zürih’te yapıldı. Yapılan görüşmeler sonunda Kıbrıs Cumhuriyetinin temelini oluşturacak metinler üzerinde anlaşmaya varılmasının ardından 11 Şubat 1959’da Zürih’te üzerinde anlaşmaya varılan metinler, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ve Yunanistan Dışişleri Bakanı Evangelos Averof tarafından imzalandı.
Bu gelişmelerin ardından konu antlaşmaların 19 Şubat’ta Londra’da İngiltere Başbakanı Harold Macmillan, Yunanistan Başbakanı Konstantin Karamanlis ve Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Adnan Menderes tarafından imzalanmasının ardından bu antlaşmaları, Kıbrıs Rum toplumu adına Makarios ve Kıbrıs Türk toplumu adına Dr. Fazıl Küçük imzalamışlardı.
19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmalarını imzalamasının ardından 6 Mart 1959’da Kıbrıs’a döndüğü günde kendisini tenkit edenlere Makarios: “Bu antlaşmaları Enosis’e giden yolda sıçrama tahtası olacağı için imzaladım” demişti.
19 Şubat 1959 Zürih ve Londra Anlaşmaları temelinde ; Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin garantörlüğünde 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Anlaşmaları ile Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitliği, egemenliği ve ortaklığı temelinde Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edildiği günde 650 kişilik Türk Alayı 82 yıllık aradan sonra Gazi Mağusa limanından yeniden Kıbrıs’a ayak basarken 950 kişilik Yunan Alayı da ayni gün Adaya ayak basıyordu. Ancak o günde ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti, Rum-Yunan ikilisinin Enosis hayalleri nedeniyle uzun ömürlü olmayacaktı…
Nitekim 15 Ağustos 1962’de Kyko Manastırında yapılan bir törende Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Makarios: “Kıbrıslı Rumlar, EOKA’cılar tarafından başlatılmış bulunan istiklal mücadelesine devam etmeli ve onların başlattığı işi tamamlamalıdırlar. Mücadele şimdi yeni bir şekilde devam ediyor ve hedefimize ulaşıncaya kadar devam edecektir” diyecekti.
Bu yaklaşımı çerçevesinde 1963 yılında anayasada bazı değişiklikler yapmak isteyen Makarios’un uzun vadedeki hedefi Enosis’i gerçekleştirmek olduğu çok açık ve netti. 1960 Antlaşmalarında “Bağımsızlıkta ve egemenlikte eşit ortaklık” vardı. Bir taraf diğer tarafa hükmedemezdi. Ancak Rum liderliği bu ortaklığı “Enosis’e Sıçrama Tahtası” olarak kullanmak isteyecekti. Makarios’un hedefi Enosis’e giden yolda engel olarak gördükleri garantilerden ve Kıbrıs Türk halkına verilen hak ve yetkilerden kurtularak Kıbrıs Türklerini Ermeni, Maronit ve Latinler gibi azınlık haklarıyla Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamak, Kıbrıs’ta “Tek Halk Vardır” görüntüsü yaratmak, garanti antlaşmalarından kurtulmak ve de Enosis’e giden yolu açmaktı..
Ancak Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün ve de Anavatanımız Türkiye’nin bu değişikliğe onay vermemesi üzerine silahlı şiddete başvuracaktı..
Rumların, 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile Akritas Planı devreye konulurken hedefleri 24 saat içinde Kıbrıs Türk Halkını etkisiz hale getirerek Enosis’i gerçekleştirmekti. Ancak, Kıbrıs Türk halkı 11 yıl boyunca Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) etrafında bütünleşerek Anavatanımız Türkiye’ye güvenerek adanın yer yanında verdiği büyük mücadelelerle buna fırsat vermeyecekti.
15 Temmuz 1974’te Yunan Cuntasının desteğinde RMMO ve EOKA-B’nin Makarios’a karşı gerçekleştirdiği darbenin esas amacı Enosis’in bir an önce gerçekleşmesini sağlamaktı… O günde kendine yapılan darbeden sağ kurtulan ve İngilizlerin yardımıyla Adadan çıkmayı başaran ve de ABD’ye giderek 19 Temmuz 1974’te BM Güvenlik Konseyi’nde yapmış olduğu konuşmada Makarios: “Ülkem Yunanistan’ın işgali altındadır. Kıbrıs’ta Türklerin de Rumların da hayatları tehlikededir” diyecekti..
15 Temmuz 1974 Yunan darbesi ile Ada’da bozulan dengeyi yeniden tesis etmek için Kıbrıs Türk Halkının bu topraklarda geleceğini korumak ve tehdit altında yaşamaktan kurtarmak amacıyla Anavatanımız Türkiye 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nı düzenlemiştir.. 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’a barış ve huzur gelmiştir..
Kıbrıs Türk halkı 11 yıl boyunca TMT etrafında bütünleşerek , Anavatanına güvenerek büyük mücadeleler vermeseydi, Anavatanımız Türkiye 20 Temmuz 1974 Barış Harekatını düzenlememiş olsaydı, Kıbrıs Türk halkı; 22 Aralık 1963’te Türkeli’de ve 14 Ağustos 1974’te Atlılar, Sandallar, Muratağa ve Taşkent’te olduğu gibi katliamlara uğramış olacak ve de Girit’te olduğu gibi bugün Kıbrıs’ta bir Türk varlığından söz edilemeyecekti, Kıbrıs Türk Halkı Girit misali yok edilmiş olacaktı.. 20 Temmuz 1974 Barış Harekatı ile, Rum-Yunan ikilisinin 1.5 asırdan beri düşledikleri Enosis, tarihin karanlık sayfalarına gömüldü..
20 Temmuz 1974 Barış Harekatı’nın gerçekleşmesinin ardından 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilmiştir. 31 Temmuz-2 Ağustos 1975 tarihleri arasında BM Genel Sekreteri Kurt Waldeim’ın huzurunda imzalanan Nüfus Mübadele Antlaşmasının ardından tamamen gönüllülük çerçevesinde 65000 Türk Güney’den Kuzey’e ve 120000 Rum Kuzey’den Güney’e geçer ve de Kıbrıs’ta iki bölgelilik oluşturulurken bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de temelleri atılıyordu..
13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanını , Ada’nın ‘Taksimini’ amaçlayan bir karar olarak değerlendiren Makarios, 17 Şubat 1975’te BM Güvenlik Konseyi’ne başvurarak , konuyu görüşmek üzere toplanmasını istemesinin ardından BM Güvenlik Konseyi aldığı 12 Mart 1975 tarih ve 367 sayılı kararı ile KTFD’nin ilanını esefle karşılarken bütün devletleri “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına ülke bütünlüğüne ve bağlantısızlığına saygı göstermeye çağırır ve Adanın taksimi veya herhangi bir başka ülke ile birleşmesine yönelik herhangi bir girişimden kaçınmalarını ve ilanın geri alınmasını tavsiye etmiştir..
13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilan edilmesinin ardından oluşan yeni siyasi ortamda Kıbrıs sorununa Kıbrıs’ta var olan gerçeklere uygun adil ve yaşayabilir bir siyasi çözüm bulabilmek amacıyla Türk tarafının girişimleriyle “Toplumlararası Görüşmeler” sürdürülmüş ancak Rum-Yunan ikilisinin “uzun vadeli mücadele stratejisi” nedeniyle görüşme süreci uzun ömürlü olmayacaktı..
Nitekim toplumlararası görüşmeleri bir kenara bırakan GKRY, Kıbrıs konusunun BM gündemine alınmasını sağlamasının ardından “Bağlantısız Ülkeler” grubu tarafından hazırlanan ve tamamen Kıbrıs Rum tarafına destek veren BM Genel Kurulu; aldığı 13 Mayıs 1983 tarih ve 37/253 sayılı kararı ile Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliği, bağımsızlığı, toprak bütünlüğüne ve bağlantısızlığına yeniden destek veriyordu.
BM Genel Kurulunun , 13 Mayıs 1983 tarihinde aldığı karar Türk tarafı açısından “Mutlaka Tavır Konulması Gereken Bir Karar Olarak” nitelendirilmiştir. Nitekim bu kararla “Rum egemenliğinin Adanın Kuzeyine yayılmasına olanak sağlanmış ve tüm göçmenlerin geri dönmeleri istenmiştir.
Bu karar; Kıbrıs Türk Halkı için tek yanlı, olumsuz ve kabulü zor olan bir karardı ve de infial yaratmaması mümkün değildi.. Nitekim Kıbrıs Türk Halkında var olan bütün sivil kurum ve kuruluşlar, 20 Mayıs 1983’te Kıbrıs Türk Federe Devleti Başkanı Rauf R. Denktaş’a bağımsızlık talep eden bir muhtıra vermişlerdir.. KTFD Meclisi, 17 Haziran 1983’te aldığı bir kararla Kıbrıs Türklerinin “Self-determinasyon” hakkının göz ardı edilemeyeceğini vurgulamıştır.. Kaynak: Soyalp Tamçelik, BM Güvenlik Konseyi’nin Kıbrıs’la İlgili Aldığı Bazı Kararların Özellikleri ve Analitik Değerlendirilmesi (1964-1992), s. 1251
GKRY’nin uzlaşmaz tutumu ve de BM Genel Kurulu’nun söz konusu kararları karşısında Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi , 15 Kasım 1983 günü saat 08.30’daki birleşiminde aldığı tarihi bir kararla bağımsız ve egemen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Devleti’nin ilan kararını ve bunu deklare etmiştir..
O günde Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş; Meclis Binası balkonunda, yanında dava arkadaşları Varoluş ve Özgürlük Mücadelemizin Lideri Dr. Fazıl Küçük ve eski Başbakanlardan Osman Örek üçlüsü bir arada Kıbrıs Türk Halkını selamlar ve de bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ilan ederken hasbelkader o günde benim de aralarında olduğum çok büyük bir kalabalık, büyük bir coşku yaşıyor ve geleceğe umutla bakıyordu…
15 Kasım 1983’te KKTC’nin bağımsızlık ilanına en fazla tepki gösteren Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetiminin yanı sıra İngiltere olmuştur. Nitekim, Kıbrıs Rum Yönetimi, Yunanistan ve İngiltere’nin başvurusu BM Güvenlik Konseyi’nde ABD’de ve Avrupa’da büyük yankı uyandıracaktı… Bu gelişmenin ardından BM Güvenlik Konseyi’nin aldığı 18 Kasım 1983 tarih ve 541 sayılı kararda, KKTC’nin bağımsızlık ilanı “hukuken geçersiz” sayılıp geri alınması, Güvenlik Konseyi’nin 365 ve 367 sayılı kararlarının uygulanması, tarafların Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı göstermesini ve nihayet “Bütün Devletlerden”, Kıbrıs’ta; Kıbrıs Cumhuriyeti’nden başka bir devleti tanımamaları istenmiştir.
Günümüzde Anavatanımız Türkiye’den başka bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ni tanıyan devlet olmamıştır. Kıbrıs Türk halkına düşen görev Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde KKTC’nin tanınmasını istemek için yola çıkmaktır.. KKTC’nin uluslararası hukuk altında tanınma hakkı olduğunu devamlı surette dile getirmeliyiz. Uluslararası hukuk alanında KKTC’nin neden tanınması gerektiğini yabancı diplomatlara izah etmeliyiz..
Geçmişe dönüp bakacak olursak BM, Çin’i de yıllarca gayrı meşru devlet olarak görmesinin ardından Çin’i tanımış ve de bugün Çin, BM Güvenlik Konseyi üyesidir. BM Güvenlik Konseyi yıllarca aldığı kararlarla Kıbrıs Türk Halkına büyük haksızlıklarda bulunmuştur. BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs Türk halkının haklarını görmezden gelemez ve de gelmemelidir..
Bugün teneffüs ettiğimiz özgürlük ve barış; Anavatanımız Türkiye’nin hudutsuz maddi ve manevi desteğiyle gerçekleşmiştir. Bu vesileyle Liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ü, KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş’ı ve dava arkadaşlarını saygı ile anarken şimdilerde Kıbrıs Türk halkına düşen görev aziz şehitlerimizin, kahraman Mehmetçiklerimizin, TMT mensuplarının, Mücahit halkımızın canı ve kanı pahasına kurulan bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin yaşatılmasını ve tanınmasını sağlamaktır..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 38’inci yıl dönümü kutlu olsun..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…
KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ’NİN KURULUŞUNUN 38’NCİ YIL DÖNÜMÜNDE MUTLUYUZ GURURLUYUZ
Metin FAHRİOĞLU