Kıbrıs sorunu, Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayallerinden kaynaklanan bir sorundur. Dün olduğu gibi bugün de Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’ta hedeflediği siyasi çözüm anlayışı tarihin derinliklerinden gelen Megali İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’e giden yolu açmaktır..
Kıbrıs’ta, İngiliz Yönetimi döneminde Rum-Yunan ikilisinin Enosis’e giden yolu açmak için İngilizlere ve Kıbrıs Türk halkına karşı 1 Nisan 1955’te EOKA tedhiş örgütünü faaliyete geçirmelerinin ardından bugün resmi kuruluşu 1 Ağustos 1958 olarak kabul edilen Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT)’in 26 Kasım 1957’de kuruluş bildirilerini dağıtarak faaliyete geçer ve de hele bir dur demesi sonrası 16-18 Aralık 1958’de yapılan NATO Bakanlar Konseyi toplantısında Türkiye ve Yunan Dışişleri Bakanları ile İngiltere Dışişleri Bakanı arasında yapılan görüşmelerin ardından Kıbrıs’ta siyasi bir çözüm adına Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye ‘Taksim’ tezinden, Yunanistan ise Enosis’ten ‘sözde’ vazgeçerken adada bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş çalışmaları başlayacaktı..
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolda 11 Şubat 1959’da Zürih’te üzerinde antlaşmaya varılan metinler; Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Yunanistan Dışişleri Bakanı Avengelos Averof ve İngiltere Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd tarafından imzalanması sonrasında bu antlaşmaları 19 Şubat 1959 Londra’da, İngiltere Başbakanı Macmillan , Türkiye Başbakanı Adnan Menderes ve Yunanistan Başbakanı Avengelos Karamanlis, Kıbrıs Rum Toplumu adına Makarios ve de Kıbrıs Türk Toplumu adına liderimiz Dr. Fazıl Küçük imzalamışlardı..
Bu antlaşmaların ardından 13 Aralık 1959’da yapılan seçimlerde Rumlar Başpiskopos Makarios’u Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçerken Kıbrıs Türk halkı da liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ü Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak seçmişti.
Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları ile hedef ulusal bir devlet değil; iki uluslu bir devlet yaratmaktı, ama bunu kabullenemeyen Rum-Yunan ikilisinin hedefi Enosis’e giden yolda bu antlaşmaları basamak yapmaktı!..
Bu antlaşmalara dayalı olarak hazırlanan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının 6 Temmuz 1960 tarihinde kabul edilmesinin ardından 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edilirken ayni gün 650 kişilik Türk Askeri Alayı ve 950 kişilik Yunan Askeri Alayı; Mağusa limanından Kıbrıs’a ayak basıyordu.. O günde 82 yıllık bir aradan sonra Türk Askerinin adaya çıkışı nedeniyle Kıbrıs Türk halkının duyguları bir başkaydı..
16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının temel maddeleri Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitliği prensibine dayanmaktaydı..
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temel yapısı çerçevesinde Yürütme erki çerçevesinde oluşacak hükümette 7 Rum ve 3 Türk’ten oluşan bir Bakanlar Kurulu oluşturulacaktı. Temsilciler Meclisinde %70 Rum ve %30 Türk milletvekili olacaktı. Kamu hizmetleri %70 Rumlardan ve %30 Türklerden oluşacaktı.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmaları ile her iki halka varlıklarını koruma olanağı sağlanır ve bir halkın diğer halka tahakküm etme yolları anayasal garantilerle engelleniyordu.
Ancak bu Antlaşmalar Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri çerçevesinde yer alan Enosis’i gerçekleştirmek istemeleri nedeniyle uzun ömürlü olmayacak ve de 3 yıl, 4 ay sonra ve 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla yıkılarak Rum devletine dönüştürülmesinin ardından Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınır.
Ama ne yazık ki 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşunu Enosis’e sıçrama tahtası olarak gören Makarios;1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yıkılmasına giden yolda ilerleyecekti.. Diğer bir değişle 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni Anayasa ihlali ve Garanti Antlaşmaları ihlali ile sonunu hazırlayan ve yıkan, Kıbrıs Rum tarafıdır…
Nitekim Makarios , 30 Kasım 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda Türk tarafının haklarını garanti altına alan maddeleri etkisiz hale getiren 13 değişiklik yapılmasını talep önerisini Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün ve Garantör Devlet olarak Anavatanımız Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de bilgisine getirmişti..
Bu gelişmelere Kıbrıs Türk tarafının ve de Anavatanımız Türkiye’nin onay vermemesi üzerine 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile Kıbrıs Cumhuriyeti resmen yıkılır ve de Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs Cumhuriyetinden dışlanırken Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri çerçevesinde Rum-Yunan silahlı saldırıları tüm adaya yayılacaktı..
21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarının ardından Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınmasının ardından alınan 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı karar Kıbrıs sorununun bugünlere gelmesinde çok ama çok önemli bir yeri vardır.. BM Güvenlik Konseyi 186 sayılı kararı ile “Kıbrıs Cumhuriyeti’nden” şiddeti ve kan dökülmesini önleyecek kararlar almasını isterken bu kararla birlikte Rum Yönetimi, “Kıbrıs Hükümeti” olarak tanınmaya başlarken Kıbrıs sorunun da bu günlere taşınmasının en büyük nedeni olacaktı.
Nitekim kısa bir süre sonra 4 Nisan 1964’te Makarios, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran antlaşmaları tek yönlü feshettiğini açıklayacak ve de bunu takip eden aylarda 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları adanın dört bir yanına yayılacaktı. Bu süreçte yüzlerce Türk şehit olur ve yüzlerce Türk yaralanırken 103 köyden 30 bin Türk göçmen durumuna düştü.. Bunun sonucu olarak Türklerin evleri ve malları talan edildi, tahrip edildi.
Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’taki nihai hedefi Enosis’i gerçekleştirmekti. Nitekim 1967’de Yunanistan’da gerçekleşen darbe sonunda iş başına gelen askeri yönetimin; Enosis’in bir an önce gerçekleşmesini sağlamak istemesi üzerine 15 Temmuz 1974’te Makarios’a karşı düzenlenen darbenin ardından Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te “Kıbrıs Helen Devleti”ni ilan etmişti..
O günde Anavatanımız Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, İngiltere ile birlikte hareket etmek için 16 Temmuz ‘da İngiltere’ye kadar gider. Ancak İngiltere’nin ortak bir müdahaleye yanaşmaması üzerine Anavatanımız Türkiye 20 Temmuz 1974’te düzenlediği Barış Harekatı ile bugünkü sınırlar çizilirken Kıbrıs’a barış ve huzur gelmesinin ardından Kıbrıs’ta siyasi bir çözüm adına, ileride kurulması hedeflenen federal bir devlet adına 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilir.
Yine o günde 30 Temmuz-2Ağustos 1975 Viyana’da yapılan görüşmelerin ardından imzalanan Nüfus Mübadele Antlaşması çerçevesinde tamamen kendi istekleri çerçevesinde Güney’deki Türkler Kuzey’e, Kuzey’deki Rumlar da Güney’e geçerken iki bölgelilik oluşuyordu..
Yıllarca devam eden görüşme sürecinde olumlu bir sonuca varılamaması ve de konunun yine BM Güvenlik Konseyi’ne taşınması üzerine 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir..
O günde Türk tarafı yine çok iyi niyetlerle görüşme sürecine devam ederken 31 Ağustos 1998’de KKTC Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş, Kıbrıs’ta kalıcı bir barış sağlamaya yönelik olarak “Kıbrıs Konfederasyonu” kurulmasını önerdi. Bu amaçla yapılacak müzakerelerin hedefi, iki halktan ve iki devletten müteşekkil Konfederal bir yapıyı öngören, iki anavatan ile garantör devletler arasında aktedilecek simetrik antlaşmalarla desteklenen bir ortaklık çözümünün teşkil edilmesiydi..
..Fakat o günde Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti olarak AB üyelik konusunun gündeme taşınması nedeniyle Rum tarafı bu öneriyi de reddetmesinin ardından Rumların 1 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla AB’ne üye olmalarının da Kıbrıs sorununun bugünlere gelinmesinde önemli bir rolü vardır!..
Rum-Yunan ikilisinin günümüzdeki hedefi Kıbrıs Türk halkını ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne ‘azınlık’ hakları ile katılmasını sağlamaktır. Kıbrıs Türk halkının günümüzde ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne katılması demek bu devletin Helen egemenliği altındaki hukuk dışı ve gayrı yasal statüsünü tanımak anlamına gelmektedir, Girit misali yok olmayı kabul etmek demektir.
Günümüzde Anavatanımız Türkiye’den başka bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ni resmen tanıyan devlet olmamıştır. Kıbrıs Türk halkı olarak KKTC’nin tanınmasını istemek için yola çıkmalıyız.. KKTC’nin uluslararası hukuk altında tanınma hakkı olduğunu devamlı surette dile getirmeliyiz. Uluslararası hukuk alanında KKTC’nin neden tanınması gerektiğini yabancı diplomatlara izah etmeliyiz.. Unutmamalıyız ki geçmişe dönüp bakacak olursak BM, Çin’i de yıllarca gayrı meşru devlet olarak görmesinin ardından tanıdığı Çin bugün BM Güvenlik Konseyi üyesidir.
BM Güvenlik Konseyi yıllarca aldığı kararlarla Kıbrıs Türk Halkına büyük haksızlıklarda bulunmuştur. BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs Türk halkının haklarını daha fazla görmezden gelemez ve de gelmemeli ve dünden bugüne KKTC’nin kuruluşuna giden yolda aldığı olumsuz kararları iptal etmelidir.
Kıbrıs’ta olası bir siyasi çözümde Rum-Yunan ikilisinin günümüzde öncelikli hedefi 37 yıllık bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmasını sağlamaktır. Rumların öncelikli hedefi uygulamaya koydukları politikalarla kurulmasını hedefledikleri ‘sözde’ “Federasyon” gibi bir siyasi çözümle Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tarihin derinliklerine gömmektir, Kıbrıs Türk halkını ‘azınlık’ hakları ile ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yama yapmak; Garanti Antlaşmalarının iptalini sağlamak ve Türk askerinin Kıbrıs’taki varlığına son vermektir, tüm Rum göçmenlerin evlerine mülküne dönmelerini sağlamaktır ve de kısa sürede Kıbrıs Türk Halkını Girit misali yok etmektir.
Sonuç olarak; Kıbrıs Türk halkı olarak biz fırsat vermedikçe ne BM, ne AB ne ABD, ne İngiltere ve ne de diğer güçler Kıbrıs Türk halkını KKTC devletinden vazgeçirip Rumlarla birleşmeye zorlayamaz..
Rum-Yunan ikilisinin ve onlara destek verenlerin hedefleri KKTC’ni ortadan kaldırmak ve Helen egemenliği altındaki ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamak iken Kıbrıs Türk halkına düşen görev Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını sağlamak olmalıdır.
Ancak çok bilinmelidir ki, 38 yıldan beri bağımsız ve egemen bir devlet olarak varlığını sürdürmekte olan KKTC’nin uluslararası Hukuka göre tanınma hakkı vardır..
27-29 Nisan 2021 günlerinde Cenevre’de gerçekleşen 5+BM Konferansı günlerinde KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar’ın; BM Genel Sekreteri Guterres’e sunduğu 6 maddelik siyasi çözüm önerisinde “Kıbrıs’ta artık yan yana yaşayan iki ayrı egemen bağımsız devletin işbirliğine dayalı bir antlaşma olabilir” derken yakın geçmişte de BM’nin 76. Olağan Genel Kurulu çerçevesinde BM Genel Sekreteri Guterres ile yaptığı görüşmenin ardından basına yaptığı ve 27.09.2021 tarihli yerel basınımıza yansıyan haberlere göre sayın Ersin Tatar: “Yan yana yaşayan iki devletli çözümden başka bir çıkış yolu yoktur, tanınma için mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi....
Kıbrıs’ta bağımsız ve egemen iki devletli siyasi çözüm artık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve Anavatanımız Türkiye için bir devlet politikası haline gelmiştir ve de bundan kimse geri dönmez ve de dönmeyecektir..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…
KIBRIS’TA BAĞIMSIZ VE EGEMEN İKİ DEVLETLİ SİYASİ ÇÖZÜM DEVLET POLİTİKAMIZ OLURKEN
Metin FAHRİOĞLU