GÜNEY KIBRIS VE İSRAİL ASKERİ TATBİKAT YAPARKEN

Güney Kıbrıs ile Israil arasında 24 Şubat 2016’da yapılan  Savunma İşbirliği Anlaşması çerçevesinde   7 Haziran’da başlayan  askeri tatbikat 14 Haziran’a kadar devam etti. 
Kıbrıs sorununun  siyasi çözümüne  ilişkin müzakerelerin  en nazik safhasında  bile  GKRY,  Türk tarafına gözdağı vermek amacıyla  İsrail ordusuna  mensup  400 Komando ile Trodos’ta gerçekleştirdiği tatbikat, kendilerinin ifadeleriyle “İşgal Altındaki Köylerin  Kurtarılması ve Zor  Şartlarda Yaşamı İdame  Ettirme” senaryosuyla  gerçekleşti.
Ama ne Başbakanımızdan ,  ne Meclis Başbakanımızdan,    ne de  KKTC Cumhurbaşkanı’ndan resmi bir açıklama yapılmadı, tıs çıkmadı. Sayın Akıncı neden ses vermedi acaba? Yoksa  2’nci Cenevre Konferansı’na gidilecek yolda bir kaza olmasına mı gönlü razı olmadı!.. 
Konu ile ilgili olarak KKTC 2’nci Cumhurbaşkanı sayın Mehmet Ali Talat, KKTC 3’ncü Cumhurbaşkanı  sayın Dr. Derviş Eroğlu, Eski Görüşmeci sayın Osman Ertuğ ve Müzakere Heyeti eski üyesi sayın Avukat Oğuzhan Hasipoğlu  Radyo Güven’e  yaptıkları açıklamalarla Rumların  tutumunu eleştirdiler... 
KKTC 2’nci Cumhurbaşkanı sayın Mehmet Ali Talat, barış görüşmelerinin sürdüğü bir dönemde savaş tatbikatı yapılmasını  doğru bir  hareket  olarak  görmediğini ifade etti.  Diğer yandan “Müzakereler sürerken  yabancı ülkelerle  tatbikatlar yapılmasının yanlış olduğunu  ifade eden KKTC 3’ncü Cumhurbaşkanı sayın  Dr. Derviş Eroğlu bu durumun Rum  zihniyetinin ortaya konması  bakımından  önemli olduğunun altını çizdi. 
Eski müzakerecilerden  sayın Osman Ertuğ ise 2’nci Cenevre Zirvesi öncesi GKRY’nin  400 İsrail Komandosuyla  savaş tatbikatı  yapmasının son derece  çelişkili bir  davranış olduğunu söyledi.
Yine Müzakere Heyeti eski üyesi Avukat Oğuzhan Hasipoğlu ise  müzakereler devam ederken,  Güney Kıbrıs’ta  yabancı  askeri güçlerle  yapılan savaş tatbikatı , oluşacak  olası  bir çözümde güvenlik ve garantilerin  devamlılığının    ne kadar  önemli olduğunu gösterdiğine işaret etti.  Hasipoğlu, “Dolayısıyla  eğer bir anlaşma  olacaksa  mutlak surette Türkiye’nin  etkin ve fiili  garantisinin devam  edeceği , sulandırılamayacağı bir anlaşma  öngörülmelidir” dedi.
Rum-Yunan ikilisi, her fırsatta “Garanti Anlaşmaları iptal edilmeli, Türk askeri Kıbrıs’tan çıkmalı” diyor. Anastasiadis, “Garanti anlaşmaları iptal edilmeden, Türk askeri adadan çıkmadan çözüm yok” diyor. Ama bir de  yaptıklarına bakınız!... İstediği zaman , istediği ülke ile  askeri işbirliği anlaşmaları imzalıyor ve de askeri tatbikatlar yapabiliyor... 
Kıbrıs Türk halkı Yunanistan’ın   garantörlüğünü kabul ediyor, bu konuda olumsuz bir tek kelime bile  söylemiyor. Ama Başpiskopos II. Hrisostomos dahil,  Rum liderliği Türk askerinin Kıbrıs’tan çıkması yönünde ısrarla mesaj veriyor. Bu noktada sormak lazım, Rum liderliği Türkiye’nin garantörlüğüne neden ısrarla karşı çıkıyor. 
Şu bir gerçek ki 1974 Barış Harekatı ile Kıbrıs’a barış ve huzur geldi. Kıbrıs’taki bu barış ve huzuru sağlayan da Türk askerinin  olduğunu bilmeyen yoktur. Bunu dünya kamuoyu da kabul ediyor!..  Kıbrıs sorunu Rum liderliğinin dediği gibi  1974’te başlamadı.. 1974’den beri bir Rum’un ve/veya bir Türk’ün burnu kanadı mı? Kanamadı. O halde olası bir siyasi  çözümde  Türkiye’nin garantörlüğüne neden  karşı çıkılıyor ve de Türk askeri adadan gitmeli deniliyor, işte ben bunu anlamış değilim…
Yoksa Kıbrıs Türk halkı için Rum yine bir iyilik mi düşünüyor!.. Acaba bu kez uygulanması düşünülen plan, 1963’te uygulamaya konulan Akritas Planı türü mü? Yoksa  15 Temmuz 1974’te uygulamaya konulan Iphestos Planı türü mü? Yoksa 1897’de Girit’te Osmanlı devletinin ikna edilip Rusya , İtalya, Almanya ve İngiltere’nin garantör olması sonrası askerini çekmesinin ardından 10-11 yıl sonra   Rumların  Girit’te isyan etmesi üzerine  garantör devletlerin adadan çıkması sonrası Girit’in Yunanistan’a ilhakı ve yapılan katliamların tekrarı türünde senaryolar mı düşünülüyor?
Rumlar gerçekten mevcut  garanti sisteminin kaldırılmasını istiyorsa kafalarında bir art niyet var demektir!...  Dolayısıyla olası bir siyasi çözümde anavatanımız Türkiye’nin   etkin ve fiili  garantisinin   aynen devam etmesi gerekmektedir.  Mevcut garanti sisteminin sulandırılarak anavatanımız Türkiye’nin  tek taraflı  müdahale  hakkının kaldırılmasını, garanti anlaşmalarının  sulandırılmasını  asla kabul edemeyiz… 
Trodos’ta yer alan söz konusu tatbikata  AKEL bile karşı çıktı ve de tatbikatta  Kıbrıs adasının Münhasır Ekonomik Bölge’sini  korumakla ilişkisi olmadığını dile getirdi.
Ama bizim Resmi makamlardan  ses yok!... Siyasi Partilerimiz, Toplumsal Örgütlerimiz, Meclisimiz, Hükümetimiz, Cumhurbaşkanımız ve ekibinin vicdanları rahat mı dersiniz?
Kıbrıs Türk halkı olarak artık uykudan uyanalım. Yarın çok geç olabilir!...