Kuzeyde hak iddia etmenin başka bir yolu!

Uzun yıllar Avusturalya da yaşamış bir dostumla sohbet ediyorum. Rum ve Yunanlıların döner kebabın kendilerine ait olduğunu ortaya koymak için yaptıkları uygulamaları konuşuyoruz. 

Şiş kebabının (suvlagi) nin , fırın kebabının (glaftigo) kendilerine ait olduğunu ortaya koymak için her koşulda mücadele verdiklerini dillendiriyoruz.

Hellimde de yine aynı mücadeleyi veriyorlar, sucukta, köfterde de öyle.

Akla hayale gelmeyecek konularda bıkmadan usanmadan Türklere karşı adeta bir meydan savaşı veriyorlar.

Bu gün kapıların açılması öncesinde başlayan ve BM bağlı yapıları devreye koyarak o dönemlerde başlatılan bir başka seferberlikten söz etmek istiyorum.

Kuzeyde bulunan kimi tamire muhtaç, kimi harabeye dönmüş ibadet yerlerinin  bakımlarının yapılarak ibadete açılması seferberliğine değinmek istiyorum.

Bir süre önce yazdım. Akıncılar köyünde ovaların orta yerinde sadece temelleri kalmış derme, çatma bir kilise kalıntısı AB den destek alan birimler tarafından yeniden inşa ediliyor ve ibadete açılıyor.

Sizce bu uygulama şekli sadece masumane ibadetten ibaret mi?

Ben böyle olduğunu düşünmüyorum!

Bunu, Kuzeyde hak iddia etmenin ve bunu dünyaya göstermenin bir başka yolu olarak değerlendiriyorum.

“İşte bu toprakların bizim olduğunun nişanesi, işte ibadet yerlerimiz” le yola çıkmanın bir başka çeşidi.

Biz se uyuyoruz!

Hoşgörü sarhoşluğu içinde yıllardan beridir bu oyunlara göz yumuyor, alet ediliyoruz.

“Neler oluyor” diyen yok. Boş verip gidiyoruz.

Anastasiadis sütten çıkmış ak kaşık konumuna gelebilmek için yeni tezgahlar peşinde. Ön koşullar ortaya atarak süreci baltalayan taraf olarak Türkleri göstermenin oyunlar icat etmekte.

Masadan kalkan taraf olmak istemediğimizden

varılacak sonuçları bile, bile Anastasiadisi konferansa davet ediyoruz.

Bir türlü “siktir işine git” diyemiyoruz!