Eğitim Şart...

Eğitim şart dedi sevgili kızım... yüzüne baktım şimdi nereden çıktı bu diye... ‘Hoca hanım madem bu Topakcık da bizde kalacak köpeğimize eğitim şart dedi ve ben de sordum soruşturdum, memnuniyet bilgilerini toparlayıp bulgularımla kendimce en iyi olduğu ifade edilen, sevgi dolu bir çiftliğe köpeğimizi bir aylık itaat eğitimine götürdüm. Bir çok köpek eğitmişimdir ama Topaktaki enerji  fazlalığı ile benim kısıtlı zamanım ve köpeğin tasmalı kalmasına ya da bahçede yaşamasına olan karşı tutumum yüzünden bu karar ailecenek alındı. Topak bizimle ve serbest yaşamalıydı. Yani özgür olmalıydı.  Eee Topak eğitildi otur, yat, kal, serbest vb. komutlarla. Tabii öğreneceği çok şey var daha ancak, ben yeni köpeğimizin eğitimi ile şu ana kadar gelen yönetimlerimizin bizi eğitme metodlarını çok afedesiniz hatta özür diliyorum ama aynı buldum. Üstelik biz köpek falan da değiliz vesselam... şöyle ki; köpeğin boynuna özel bir tasma konuyor. Bu tasmanın özelliği köpek söz dinlemediğinde veya yanlış bir hareket yaptığında eğitimci yani sahip ipi çekip köpeğin boğazını anlık sıkıyor  ve acı çeken köpek kendini toparlıyor. Her düzgün harekette ise köpek ödül maması alıyor. Böylelikle köpeğiniz eğitiliyor. Şu anda yazımı yazarken çalışma odamda hatta koltukta oturan Topağımız mutlu olduğu halde bende acı var.  Çünkü ben onu acısız da eğitebilirdim. Ama o dönemde Kıbrısta olmayacak olmam nedeniyle bu karar alındı. Sonuç istendik... Ancak, yöntem farklı. İnsanlara da sözüm yok hakikaten çok iyiler ama ben üzgünüm...

Konu derin ama kısaca ve basit olarak ifade etmek gerekirse Kıbrısta barış sağlanıncaya, iki toplum adil ve eşit refaha erinceye kadar kendimizi yönetmek ve var oluşumuzu dünyaya duyurmak amacıyla kurulduğu var sayılan ancak, daha beter ambargolar yememize ve dünyadan izole olmamıza neden olan KKTCye hükümet edenler, kendi içinden çıktıkları toplumu ‘uslu otur, dediklerimi yap, sana mama vereceğim ya da ‘dediklerimi yapmazsan sana acı çektireceğim şeklinde eğittiler. Böylelikle milli duygularla da oynanarak ‘uyarlı toplumun temelini attılar. Kimisine mama çok tatlı geldi, en çok da kendi mama kazanmak için uğraştı, bu uğurda her türlü riyayı kendine hak gördü.  Kimisine de korku iyi geldi ve bunun arkasına sığınarak sessiz bir kimliğe büründü, çaresizlik adı altında duyarsızlaştı ve o da diğerlerinden arta kalan mamayı bekledi. Her iki durumda da sonuç istendik olduğundan bu sessiz eğitim, görevini hem layıkıyla tamamlayarak başarıya ulaştı hem de yıllarca herkes albenili koltuğunu korudu. İstemeden giderken de yerlerine gene kendileri gibi olanları oturttular. Böylece yerlerini kendilerince hanedanlık sistemi gibi sağlama bağladılar.

Fakat; gelin görün ki bu toplumda hala duyarlı insanlar vardır ve türlü sıkıntılar yaşasalar da insanlığın özüne karşı hassasiyetle yaklaşmaktadırlar. Zaten insanın hem kendine karşı, hem içinde yaşadığı topluma karşı, hem de tüm insanlığa karşı duyarlı olma sorumluluğu vardır ve olmalıdır. Sadece kendine duyarlı olmak bencillikle açıklanabilir. Kendi için yaşayan, kendine odaklı insanlar, kendileri dışında yaşananlara, çevrede olup bitenlere onları olumsuz olarak etkilemediği sürece aldırmazlar. Seslerini çıkarmaları gerekirse sanki geneli temsil eder gibi etkileyici ve güçlü bir şekilde çıkarıp özelde istediklerine ulaşırlar. Sonra ansızın unutkan olurlar. Uyarlı insanlar da bunların kuklası olurlar... 

Kıbrısın kuzeyinde her gün yaşadığımız trajik olayların ve ara sıra bunlara binaen yapılan bir o kadar trajik açıklamaların  sıradanlaştığı coğrafyamızda gerçekte  hakikaten rahatsız olan kaç kişinin olduğunu zaman zaman merak etmiyor da değilim açıkçası. Zira kendi deneyimlerim kanıtlamıştır ki konuşma ile davranış, içtenlikle maske iç içe gider gibidir. İnsanın özü ile sözünün, davranışı ile riyanın farklılığını yaşıyoruz. Sistemi düzeltmekten söz edenlerin sistemi beslediklerini, kendilerine güzel bir yer kapınca ne hale geldiklerini görüyor ve yaşıyoruz. Bizim toplumumuz duyarlı değil ama uyarlı insan yetiştirme konusunda madalya sahibi... Kısaca eğitim şart...