banner913
banner932
banner1012

“Kazansan bile görevde kalamayacaksın dediler”

banner1020

Dördüncü Cumhurbaşkanı Akıncı, seçim sürecinde MİT mensubu olduğunu söyleyen kişilerin adaylıktan çekilmesinin kendisi ve ailesi için iyi olacağını ifade ettiğini, yine aynı kişilerin kendisine kazansa bile görevde kalamayacağını söylediğini” belirtti

banner974
“Kazansan bile görevde kalamayacaksın dediler”

banner971
4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, “Bu kadar para, tehdit, vaat ve trol saldırılarının yaşandığı bir seçim görülmedi… Ankara’nın tek hâkimi konumundaki kişi olarak sayın Erdoğan, orada kendi çevresini nasıl yönetiyorsa burayı da öyle yönetmek istiyor” dedi.
KKTC’de hazırlanan ve geçen hafta kamuoyuna açıklanan bir rapor, Cumhurbaşkanlığı seçimine müdahale iddialarını yeni bir boyuta taşıdı. Raporda açıklamaları yayımlanan ve aralarında Mustafa Akıncı, Serdar Denktaş ile Basın Emekçileri Sendikası Başkanı Ali Kişmir’in de bulunduğu çok sayıda insan, kendilerini “Milli İstihbarat Teşkilatı üyesi olarak tanıtan kişiler tarafından tehdit edildiklerini” iddia ettiler.
4. Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı, seçime giden süreç ve ötesinde yaşadıklarını T24’e anlattı.
“MİT mensubu olduğunu “söyleyen kişilerin kendisine özel kalem müdürü aracılığıyla ulaşarak “adaylıktan çekilmesinin kendisi, ailesi, yakınları ve herkes için iyi olacağını ifade ettiğini” söyleyen Akıncı, “yine aynı kişilerin kendisine seçimleri kaybetmesi için her türlü tertibatın alındığını, kazansa bile görevde kalamayacağını söylediğini” ifade etti.
Akıncı, seçim döneminde TC Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın kendisiyle doğrudan bir temas kurmadığını, ancak müdahalenin direkt olarak Erdoğan’ın emrindeki kurumlar tarafından yapıldığını iddia etti. Akıncı, seçim süreci boyunca Türkiye’nin KKTC Büyükelçiliği’nin bir seçim merkezi olarak kullanıldığını dile getirdi.
AKP iktidarının “Türkiye’deki durumu adaya da getirmek istediği” değerlendirmesini yapan Akıncı, “Ankara’nın tek hâkimi konumundaki kişi olarak sayın Erdoğan, orada kendi çevresini nasıl yönetiyorsa burayı da öyle yönetmek istiyor” dedi.
Mustafa Akıncı’nın T24’ün sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
- Bize biraz 2020 seçimlerine giden süreçte yaşadıklarınızdan söz edebilir misiniz?
Özel kalem müdürüm aracılığıyla seçimden çekilmem talep edildi. Adaylıktan çekilmemin benim için, ailem için, yakınlarım için, herkes için “iyi olacağı” ifade edildi. Çekilmediğim takdirde kazanamayacağımı, kazanmamam için her türlü tertibatın alındığını, ama kazansam da orada durmayacağımı ifade ettiler.
Bunlar tabii ki bu kadar aleni ve açık yapılmamıştı şu ana kadar. AKP yönetiminin ve onunla birlikte hareket eden MHP’nin yönetiminin seçimlerde Türkiye’nin neredeyse tüm kurum ve kuruluşlarıyla olayın bizzat içinde olması, sahaya çıkması, Türkiye’nin buradaki büyükelçiliğinin bir seçim karargâhı gibi çalıştırılması pek yaşadığımız bir olay değildi.
Bu son seçimlerdeki kadar açık tehdit içeren, Türkiye’nin kurumlarının bu kadar her şekilde devrede olduğu, köy köy milletvekillerinin gezip seçim çalışması yaptığı, seçimden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne zafer edasıyla dönülebildiği bir seçim olmamıştı bu zamana kadar. Bu kadar para, tehdit, vaat ve trol saldırılarının yaşandığı bir seçim görülmedi.
Ulusal Birlik Partisi bu seçimde neredeyse taşeron niteliğine dönüştürüldü. Esas seçim müteahhidi başkalarıydı. UBP taşeron olarak kullanıldı bu seçimde. Seçim biter bitmez hemen UBP’nin kurultayı gündeme geldi, bu defa müdahaleler oraya kaydı. İki tane ikinci tura kalmış aday seçim yarışından çektirildi, gündemde olmayan bir başka kişi genel başkan ve başbakan yaptırıldı. Onunla da sınırlı kalmadı müdahale, hemen ardından Kur’an kurslarıyla ilgili Anayasa Mahkememizin aldığı bir karar var, o da basına yansıdı. “Kurslar, devlet denetiminde yapılmalıdır” dedi Anayasa Mahkemesi. Ama bu karar Türkiye’yi yöneten Sayın Erdoğan tarafından büyük bir tepki ile karşılandı. Açıktan Yüksek Mahkeme Başkanı’na “ayağını denk alması gerektiği” çağrısı yapıldı, laiklik anlayışı eleştirildi, “Türkiye’de bu işler nasıl yapılıyorsa orada da öyle yapılacak” denildi; “bu böyle yapılmazsa biz gereğini yerine getiririz, farklı davranırız bundan böyle” şeklinde bir de tehdit mesajı iletildi.
Kısacası medya ayağını da işin içine eklersek Türkiye’deki durum, bir şekilde buraya da getirilmek isteniyor. Kim cumhurbaşkanı olacak, kim olmayacak; buna Kıbrıs Türk halkının değil başkasının karar vermesi isteniyor.
- Peki Sn. Akıncı ailenize yapılan bir tehditten söz ediyorsunuz. Buna ilk tepkiniz ne oldu, endişelendiniz mi?
Bu seçim dönemi, yani kampanyaya gelinceye kadar zaten yaşananlardan bu işin nereye gitmekte olduğu belliydi. Ben aileme söyledim, dedim ki “Seçim kampanyası başladıkça saldırılar çok daha yoğun olacak, buna kendinizi şimdiden hazırlayın.”
Tabii ki işin ölüm tehdidine kadar vardırılacağını düşünmedik doğrusu! Alçaklığı, saldırganlığı, rezaleti bu boyuta indirebileceklerini doğrusu düşünemedik. Bundan ailemiz tedirgin oldu mu? Elbette, insan olan herkes tedirgin olur.
Size şunu söyleyeyim; ben bunları açıkladığım ve benzeri şekilde Serdar Denktaş gibi birkaç arkadaş da açıkladığımız için bunları biliyoruz. Bilmediğimiz nice başka tehditler var. “Akıncı seçilirse Türkiye buraya parayı kesecek”, “Türkiye yardım etmeyecek.”
İş insanları bugün konuşmaz, ancak biz hemen hemen hepsine ulaşıldığını biliyoruz. Teker teker ulaşıldı onlara da.
Köken itibariyle Türkiye’den gelip buraya yerleşen; çeşitli köylerde, mahallelerde yoğunlaşan insanlar var biliyorsunuz. Açıp bakarsanız onların sandıklarının nasıl kontrol altına alındığı açıkça görülüyor. Yani İskele bölgesindeki, Mağusa bölgesindeki birtakım köy ve mahallelerde Türkiye yönetiminin ağırlığı çok açık bir biçimde görülüyor. Zaten gelip çalışma yapan milletvekillerinin, TBMM’ye daha sonra dönüp övünmelerini sağlayan yöreler de buraları.
Yani geçmişte bu denli değilse bile daha farklı üsluplarla birtakım adaylar, adaylıktan çektirildi. Mesela Dr. Fazıl Küçük’ün yerine rahmetli Denktaş’ın nasıl getirildiği Kemal Yamak’ın kitabında anlatılıyor. Kemal Yamak o zaman Özel Harp Dairesi başkanı. Dr. Fazıl Küçük ile yaptığı konuşmayı açık açık anlatıyor; “Artık adaylıktan çekilmenizin zamanı gelmiştir. Bu işi sizden daha genç bir lidere bırakmanızda yarar var. Türkiye bunu böyle istiyor” dediğini anlatıyor. Yıl 1973. Dr. Küçük, “Benim etim düdüklü tencerede bile kaynamaz” diyerek gittiği Ankara’dan, bu konuşmayı yaptıktan sonra “Tamam paşam anladım. Ben gereğini yapacağım” diyerek Kıbrıs’a döndü ve aday olmadı. Aynı seçimde rahmetli Mithat Berberoğlu’na da daha farklı tehditler yapıldı ve adaylığı engellendi. Bu da tarihimizin bir başka noktası.
1968’de de AİHM yargıçlığı yapma mertebesine ulaşmış (Mehmet) Zeka Bey var, o da büyükelçilikte yapılan telkinler sonucu çekilmiş.
- Rapordaki açıklamalarınıza göre size ve Serdar Denktaş’a bir tehdit yapıldığını görüyoruz. Siz aynı partiden veya aynı siyasi görüşten insanlar değilsiniz. Neden sadece bir adayın bütün rakipleri korkutulmaya çalışıldı?
Esas hedef benim seçilmememi sağlamaktı. Serdar Bey aday olup olmamakta çok tereddütler geçirdi. İlk başlarda, pandemi nedeniyle erteleme olmadan önce, Serdar Bey aday değildi. Adaylığı daha sonra, seçim ertelendikten sonra gündeme geldi. Bu konuda herhangi bir bilgim yok, sadece tahminim şudur; Serdar Bey’in oylarının büyük oranda, o seçtirilen adaya gidebileceği ve bunu
peşinen ilk turda almak istemeleri nedeniyle herhalde Serdar Bey’in aday olmamasını istediler. Çünkü Serdar Bey’in partisine karar aldırttılar biliyorsunuz, sayın Tatar’ın desteklenmesiyle ilgili olarak. Ve bu Demokrat Parti, şu anda Turizm Bakanı olan arkadaşın başkanlığında. Serdar Bey başkanlıktan ayrılmıştı. Fikri Bey’in başkanlığında Demokrat Parti, Yeniden Doğuş Partisi ve Ulusal Birlik Partisi, bunların üçü de Türkiye’ye davet edilmişti. Arıklı, döndükten sonra açıklama yaptı, ‘Erdoğan, önümüze iki tane anket koydu. Bu anketlerde, Akıncı önde görünüyor’ gibi haberler de çıkmıştı yanlış hatırlamıyorsam o günlerde. Yani bu insanlara telkinde bulunuldu tek aday üzerinde buluşulsun diye. Bu gayretlerden biri de herhalde Serdar Bey’in bir şekilde çektirilmesiydi. Bir de rahmetli Denktaş’ın Türkiye’de bir dönem gezip konuşmalar yaptığını hatırlarsınız 2002-2004 döneminde. Sayın Erdoğan’ın bundan rahatsızlık duydu ve Denktaş ailesiyle arasında bir soğukluk var veya vardı. Bilmiyorum hâlâ devam ediyor mu… Ancak Serdar Bey’in izahına göre, yaptığı açıklamaya göre, kendisiyle konuşan MİT mensupları, kendisine demişler ki; “Çekilirsen, o bozulan ilişkileri de düzeltmeye yardımcı oluruz, Türkiye’deki en yukarıyla” şeklinde ifadesi var Serdar Bey’in. Yani benim yorumum bu konuda Akıncı’nın seçtirilmemesi. Serdar Bey’in adaylığının olmaması diğer adaya daha çok yarar sağlar düşüncesiyle herhalde bu yola gidildi diye değerlendiriyorum. 
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.