Bir gün yaşadığım şehir olan Londra dışında başka bir şey ararken rastgele MG’yi gördüm. 1967 MK1 MG Roadster’i görür görmez aşık oldum ve hemen satın aldım. Böylece MG maceram başlamış oldu.
Arabayı aldığımda makinesi güzel işlerdi ve yolda güzel bir gidişi vardı. Arabayı kaldırıp altına bakmak istedim. Arabanın altını katran ile o kadar güzel sıvamışlar ki hiçbirşey belli değildi. Ne çürükleri, ne başka bişey hiç belli değildi. Maalesef o katranların altında çok kötü durumda bir şasi vardı.
Ben İngiltere’de kendi imkanlarımınan İngiliz bir usta ile altındaki panellerini değişmek için uğraşmaya başladık. Panelleri değiştik fakat istediğim gibi olmadı ve içime sinmedi. Türkiye’de yaptırabileceğimi düşünerek araştırmaya başladım. Kısa bir araştırmanın sonunda Türkiye Adana’da Car-Pro Restoration Center diye bir garaj buldum, iletişime geçtim ve arabayı oraya götürmek için uzun bir yolculuğa çıkmaya karar verdim.
Yola çıkamadan önce Londra’dan MG’ye ait ihtiyaç olan tüm orijinal parçalarını, panellerini, içindeki aksamlarını, koltuklarını ve döşemelerini temin ettim. Kendi arabamın arkasına bir trolli aldım ve MG ‘yi trolliye yükleyip aldığım parçalarla birlikle Adana’ya doğru yola koyuldum. Bu arada araba hakkında küçük bir araştırma yaptım.
Ben aldığımda arabanın rengi yeşildi ama arabanın altında mavi boyanmış kalıntılar buldum ve anladım ki arabanın fabrika çıkış rengi maviymiş. Ben de arabanın tekrar orijinal rengi olan maviye boyanmasına karar verdim. Daha güzel olacağını düşündüğüm için orijinal renginden farklı olarak metalik olmasını istedim.
Arabayı Adana’da ki garaja götürdüğüm zaman ordaki herkes gülmeye başladı bu küçük araba da nedir diye. Çünkü onlar garajda sadece büyük Amerikan arabalarını restore ederlerdi ve MG daha önce hiç görmemişlerdi. Benim arabanın adını küçük adam koydular. Ben hayatımda ilk defa böyle güzel ve düzenli bir garaj gördüm. Görür görmez anladım ki arabayı buraya getirmekle çok doğru bir tercih yapmışım.
Arabayı onlara teslim ettim ve ailemi ziyaret etmek için Kıbrıs’a gittim. Kıbrıs’ta bir süre kaldıktan sonra geri yaşadığım ülke olan İngiltere’ye döndüm.
Yaklaşık 4-5 aylık bir restorasyon süresinden sonra bana arabanın hazır olduğunu söylediler. Adana’ya arabayı almaya büyük oğlumla birlikte gittik.
Garajın ustası Çağlar Postallı işinde çok iyi bir usta, her işin başında durdu, kontrol etti, beğenmediği herşeyi en baştan tekrar yaptırdı ta ki en iyisi olana kadar ve MG’yi baştan sona yenilediler. Tüm çürükleri yapıldı, kumlandı, tüm parçaları orijinal olarak takıldı ve arabada hiç soğuk kalay kullanılmadı. Tüm aksamlar metal olarak yeniden yapıldı.
Arabayı görür görmez Londra’ya sürerek götürmeye karar verdik. Oğlumla birlikte MG’yi alıp yola çıktık. Geçtiğimiz şehirlerde MG ye çok ilgi gösterdiler. Fotoğraflar çektiler, araba hakkında sorular sordular, daha önce hiç böyle bir araba görmedikleri için MG’ye çok ilgi gösterdiler.
Yolda dönerken yağmur yağmaya başladı, arabanın tüm lastiklerini değişmemize rağmen üstü açık ve eski bir araba olduğu için içeriye su sızdırmaya başladı, bir havlu benim elimde, bir havlu oğlumun elinde içeriye giren yağmur sularını silerek yolumuza devam ettik.
Küçük olmasına rağmen çok güzel ve gösterişli, dikkat çeken bir araba ile seyahat ettik. Bu yüzden yolda yanımızdan geçen bütün tırlar ve arabalar bize boru çalarak selam verdiler. Çok keyifliydi bir yolculuğun ardından 3. günün sonunda hiçbir sorun yaşamadan MG’yi Londra’ya geri getirdik.
Haftaya 9 Temmuz 2016 yılında eşim ve oğlumla İtalyada gezdiğimiz Ferrari Müzesi.
