banner913
banner932
banner1012

Ulu Önder Atatürk 82. ölüm yıldönümünde anıyoruz

banner1020

banner974
Ulu Önder Atatürk 82. ölüm yıldönümünde anıyoruz

banner971
 
 
            KASIM AĞITLARI
 
Kasım bir üzgünce aydır Kıbrıs’ta
Deniz yöremizde kükrer uğultularla
Kayalar şimşeklerden daha önde, en önde
Soğuk gözyaşı döker yazdan arta kalan yitik şarkılara
Hani ya nerde şimdi o cıvıl cıvıl yazlıklar
Hani ya nerde o kumsalar plâjlar
Bir delice yel eser toz duman kesilir yollar
Sonra süt beyaz bulutlar akını başlar Toroslardan
Bir yağmur boşanır yanık toprağa geceden öğleye dek
Mosmor olur günbatımında dağların dorukları
Artık dallar çiçek açmaz,sular çağlamaz
Acı çığlıklarla göçer turnalar
Şu kır evi karanlık, şu ova ıssız.
Şu dağ köyünün yamaçlarında guguklu kuşlarla
Güzel gün,ayışığı
Bahar sayıklar Kıbrıs
 
Günlerce sürer bu gönül üzgünlüğü,bu iç kapanıklığı
Gündüz bulutlara, gece yıldızlara dokunsun ağlayacak
Ya sen insanları sor, insanların iç dünyalarını, yüreklerini
Gökler boşanır, dolar ham sorunlarla küçük evren
Kimi köylü sabanın kuyruğunda üzgün
Kendi içindeki sesi dinler sabahtan akşama dek:
“Öldü Atatürk’üm,O gitti,tam 22 yıl yarın
“Giden efendiliğimin ardından içim tutuşur, yanarım”
Kimi işçi uykusunda bütün bir gece
Sıcak bir yuva, toplumsal güven sayıklar
Ve neden sonra yıldızlara açık gözbebeklerine
Atatürk’ün düşü girer de ağlar.
 
II
On kasım sabahı Lefkoşa
Uykudan yeni kalkmış,sayrı
Bir baş gibi açar gözlerini
Mağazaların bir bir kalktıkça kepenkleri
Horoz sesleri duyulur ilk gün ışığına karşıcı
Dar sokaklar, basık evler gerinir, esner
Kenti çevreleyen hisarlara vurur da güneş
Ta uzaklarda Trodos ve Beşparmak dağlarında
Ufku saran sisler dağılır gayrı
Okullu çocuklar,izciler geçer sokaklardan
Mehmedler geçer tunç bilekli, şimek gözlü
Dik vücutlar üstünde başlar öne eğik
Bayraklar yaslı, boyunlar bükük
 
On kasım sabahı 9’u 5 gece
Toplanır büstü önünde
Yüzyirmi bin can
On kasım sabahı 9’u 5 gece
Tanrı katında,Atatürk’le
Sarmaş doloş yirmisekiz milyon insan
 
Nemli gözler ötesinde açılır çağ çağ
Aydınlık sütunlarda uygar dünyalar
Biter bu güz mevsimi, diner bu yas da
Evrensel acıya, kasvete inat
Düşüncede sınırsız bir bahar mevsimi başlar
Atatürk kafamızda yüreğimizde
Atatürk kolumuzda bileğimizde
Atatürk evreni kucaklayan tüm
Atatürk çağlar sonra doğacak en aydınlık gün.
 
III.
Her kasım sabahı Toroslara bakan penceresine
Bir dertli ozan oturur da
Özgürlük egemenlik diye sessiz gözyaşı döker
Sonra gündoğumuna, denize dalar düşünceleri
Sonra Atatürk’ü düşünür ağardıkça dağların dorukları
Sonra bir şimşek çakar,
Sonra bir yas çöker
Üç defa satılmış bür yurdun her tepesine.
 
Özgürlüktü o, evrenle yaşıt
Bür tükenmez ışıktı
Sereserpe uzanmış aydınlık toprağa yemyeşil
Kişilerin ülküsü, ulusların kardeşliği
Uygar kentlerin mutluluğu, sevinci, neşesi
Sınırdaki askerin yüreğinde inanç
Öğretmenin besmelesi
Öğrencinin sabah duası, ilk dersi
 
O’nu gördük yurdun çiçkeklerinde, yapraklarında
O’nu gördük 27 Mayıs, Devrim bayraklarına
Hâlâ sıcaklığı ellerimizde
Hâla ölümler,özgürlük ötesinde
Bir ses olur dolar içimize bin yıl sonra gelecekten
O’dur başaklarda bereket, göklerde rahmet
O’dur toprağın ruhu, toprak altındaki su
O’dur denizlerin tuzu, dağların doruğu
O’dur gün ışığı, tan yeri, ağaran ufuk
O’nun şavkı vurmuş kafastasına
Türk değil misin be? Ne durursun
Doğrul, kollarından şu zincir kopsun!
 
Atatürk şimdi Türk yuvaları beklemektedir.
Atatürk geleceğin adamını aramakta,
Türk beşiklerde uyuyan bebekleri
Umut ve bilim sütüyle beslenmektedir.
 
                                                                                   Osman Türkay (Beşparmak 1960)


 
 
GURBETTE VATAN VE ATATÜRK DÜŞÜNCELERİ
 
                                                                      
Beş yıl gurbette
Batı acununda bir büyük kentte
Vatandan ayrı onulmaz acılarla
Öksüz yaşadım
Ayaklarım yeryüzünde
Başım yedi kat gökte
Evrensel sarsıntılarda toprağa yakın
Ulu ağaçların yanısıra
Köksüz yaşadım
 
Yıllarca düşüme girdi cüce Beşparmak
Yıllarca gönlümde yattı Trodos
Dağ dağ, ova ova çatladı tohum
Umutlar boyunca yeşerdi toprak
Dedim ki nasıldır şimdi limasol
Masıldır Girne, Lârnaka,Baf
Yoksa bir uzun uykuda mı
Hısarlar koynunda yiğit Lefkoşa
Tarih Mağusa
 
Yıllarca düşümde yaşadı Türkiye
Yıllarca bir büyük ateş içinde yandım
Her düşünce bir şimşek gibi çaktıkça boşlukta
Bir yıldırım koptu sandım kafatasımdan
Bir tuhaf ülkeydi yaşadığım
Bütün duygularıma yaban
Yollarında tarih, yapılarında gelenek kokan
Havası sisli, iklimi kancık, sesleri boğuk
Ocak ortasındaymış gibi İlkbaharda
İnsanı soğuk, toprağı soğuk, renkleri soğuk
Parası, karısı, kızanı soğuk
Bastım o yaban illerin toprağına
Her adım başına bir sarsıntı oldu
Dağlar koparcasına evrensel depremlerle topraktan
Kopum paramparça dünyalarımla
Maddem bir yana
Ruhum bir başka yana
Dedim ki benim bir yurdum var:
Kıbrısla Birleşmiş Türkiye
Artık ayrılmaz kalbimi ondan
Atomu bir milyar parçaya bölen
Ne kılınç, ne de dehâ
Kalbim o Ata yurdundundan unutulmaz anılarla dolu
Haykırdım çığlık çığlığa günler geceler boyu
Anne Anadolu
Anne Anadolu
 
Hani doğduğum o şirin köy
Nerde Ömrümün Beşparmak dağları
Nerde benim Girne’m,Lefkoşa’m, Mağusa’m
Tüm vatan öksüzlüğünde yorgun argın
Kaç gece buhranlı düşler içinde belirdi Mersin
Kaç gece Toroslar gönlüme uzandı boylu boyunca
Kaç gece kızakla imdim Palandökenden
Kaç gece yağız atlarla tırmandım Ağrıya
Kaç gece, ışık ışık,dalga dalga, pul pul
Taymis kıyılarında bir uzun gezintide
Kalbimin içinde güldü İstanbul
 
Bozkırlar boyunca uzardı bir mutlu düşünce
Işık mıydı, toprak mıydı, neydi
Bir şimşek çaktı mı boşlukta
Atatürk’ten bir parçaydı o bence
 
Günler bir kuru yaprak gibi düştükçe ömrün dalından
Her an kendimi öz yurtta sanırdım
Bir başka dünyaydı o hem ne garip yönleri vardı
O dev şehrin meydanlarında Atatürk’ün
Bir heykelini bile görmeyince
O derin uykudan hıçkırıklarla uyanırdım
 
Şu sokak sisli,bu yapı paslı, kapkara
Bu şehir başka, burası Londra!
Bir vatan özleminin sonsuzluğunda
Ömrüm olgunluğa yönelen meyvalarla her yemek vakti
Dökülü dökülüverdi porselen tabaklara
 
Beş yıl gurbette geçen ömrün zalim saatlarında
Uzun saniyeleri saydım
Sandım ki her bahar, her yaz
Bir köy düğününde
Ya Mesarya’da, ya Çukurovadaydım.
Yürüdüm yıllar boyu düşlerimin ülkesinde, yaya
İklimle, mevsimle değişti alınyazım
Çorak bozkırlarda başıboş, özgür
Dudaklarım çatladı susuzluktan
Kara toprağa sırt üstü yattım da akşam olunca
Bir elim uzadı Kars’a değin
Bir elim okşadı Edirne’yi
Başım yastık belleyip düştü de Zonguldak’a
Ayaklarım kök saldı Kıbrıs’ta ana toprağa
Benimle güldü, benimle ağladı her şey
Büyüdü kalbim, büyüdü sevincim
Doğuda dadaşım,Batıda efem
Kuzeyde Karadenizlim
Güneyde esmer kardeşim
Türk kardeşim
Türkmen kardeşim


 
                                               II
 
Beş yıl her günün duygulu saatlarında
Beş bin yıllık zamanı
Vatan coğrafyası üstünde tüm yaşadım
Vücudum Batı’da, ruhum Doğu’da
Bir yanda öldüm yaşadım
Öte yanda güldüm yaşadım
Tutundum aydınlık sütunlarına gökkubesinin
Hep O’nu düşündüm,her saniye O’nu
Samsun kıyılarından Ergenekon’u
Sordum O tarih mi, tarihin gözü, kulağu; nesi
Aklımda ne Britanya Müzesi
Ne de Britanika Ansiklopedisi
Bir sonsuz düşünceydi o
Sereserpe uzanmış aydınlık toprakta yemyeşil
Kişinin özgürlüğü, ulusların kardeşliği
Uygar kentlerin mutluluğu, sevinci, neş’esi
Bir yaşlı güve yürüdü mü bir tozlu yaprakta
Duydum O’nun kulaklarıyla
Üç bin yıl önce Altaylardan
Ecdat soluklarıyla uzayan en güzel sesi
Her şeyde O vardı, her şeyimde hep O
New York’ta Özgürlük Anıtı,Londra’da Big Ben
Eyfel Kulesi bile Sen nehrinden önce O’na bakardı
Bir ışık sarardı çepçevre yıldızları
En büyük sevinç, en güzel umut
Anıt- Kabirden ta Merih’e kadar uzardı.
 
                                    III
 
Ne kadar da baygındı şu Kasım sabahları
Işıklar ortasında kara bir yılan gibi
Kıvrılan Taymis nehri kıyılarında
İnsanca acılarla kasvete inat
Güzeldi güzel olmasına bu saatlarda dünya
Uyurdu bir mavi tül perdesi altında Büyük Britanya
İğreti aynalarla kırılmış paramparça
Üstünde güneş batmayan imparatorlukların
Buğdaylı,altınlı,petröllü
Pırlanta rüyasında
 
Yüzyıllar öncesi böyle üzgün mü akardı Taymiş
Böyle derin bir uykuda umutsuz
Sayıklar mıydı Westminister ile Buckingam
Ceviz iriliğinde plâtinler elmaslar
Kıymetli taşların parıltısı taçlar tahtlar
Yeryüzünde kuvvetle mağrur başlar
Ya hele Okyansulara koşan
Uygar dediğimiz şu sular
Şu köprüler,şu tekneler, şu rıhtımlar
Kişiye kıtadan kıtaya yol açan buhar...
 
Sarsıntılara dolu geçmişte
Savaşlar, şanlar, şerefler, zaferler, yenilgiler
Bir bir açardı gün ışığına hortlak perdeleri
Her nefes alışta,her an çekişte
Bir yanda kafası yükün altında kopan zenci
Öte yanda ışıkla yıkanmış salonlarda
Şampanya yerine içilen halis insan kanı
Şurada belkemiği,burada kafa tası
Hani ya nerde kaldı İspanyol armadası
Bakınız Jan Dark’ı bile nasıl yıkmışlar bu ateşte
 
Böyle değildi,hâşâ
Bu rıhtımlarda şahlanan eski çağlar
Gelecek büyük günlerin düşleriyle gururlu
Okyanusları sıkıştırdı avuçlarında
Britanya adasının deniz gözlü
Sarışın sıska çocukları
Şarkılar yükselirdi dudaklarına
Şarkılar baharat, kavuçuk üstüne
Hindin çayı keteni, Mısırın pamuğu, pirinci
Petrol kokardı Arap çöllerini öperken dudakları
 
                                    IV
 
İlk ışık,ilk şimşek, ilk gök
İlk kıyamet koptu Gelibolu’da
İlk yıldırım:Mustafa Kemal
Dünya o gün bir daha
Sarsıldı yerinden
İlk özgürlük türküsü tutsak ulusların
İlk nur Asya’ya
İlk aydınlık O’nunla düştü Afrikaya
Kölelik yıkıldık kişilerin ulusların kaderinden
Uzak Doğu’dan Uzak Batı’a
 
O’nda bir sonrasız ışık vardı
Bir mutlu sevinç
Bin yıl sonra doğacak çocuğun yüreğinde
Bin yıl önceden o çarpardı
 
                                               V
 
Kaç Kasım sabahı ölümünle üzgün
Taymis kıyılarında bir küçük parka oturdum da
Sessiz gözyaşı döktüm.
İlkin bir şimşektin,bir yıldırım
Şimdi milyonca yürekte umut
Gazi Paşam, Atatürk’üm.
 
Bıraktığın türküler söylenir cümle acunda
Bıraktığın türküler Kıbrısımda
Ya özgürlük, ya ölüm
Uygar kentler sathında aydınlığın
Bak nasıl barıştık çevrende
Grenwich, Tower Bridge, Big Ben
Ne kadar mutluyum bilsen
Dört yanımı sarmış dost ışıklar
 
Aydınlık çağlara yöneldik
Aya değdi başımız
Yıldızlar avuçlarımızda
Yükselmedeyiz daha da
Yurtta barış var,evrende barış
Köleliğe baş kaldırtmayız sevmekle seni
Yeryüzünden başka
Merihte de,Ayda da.
 
                                                                       Osman Türkay (Beşparmak 1959)
 

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.