banner913
banner932
banner1012

Nazif Süleyman Ebeoğlu 100 yaşında

banner1020

Babası Ebeoğluları’ndan, Türkiyeli tüccar Süleyman Ebeoğlu, annesi Alaybeyler ailesinden Kıbrıslı Fazile hanımdır. Nazif Süleyman Ebeoğlu, 5 Şubat 1921'de Lefkoşa'da doğdu.

banner974
Nazif Süleyman Ebeoğlu 100 yaşında

banner971
İlkokulu Ayasofya İlkokulu’nda okudu, daha sonra Rüştiye'ye devam etti ve 1938’de Kıbrıs Türk Lisesi’nden mezun oldu. Lise öğreniminden  sonra Beyrut'a giderek Beyrut Amerikan Üniversitesi Yüksek Ticaret Bölümü’nün muhasebe şubesinden 1940 senesinde mezun oldu. Kıbrıs Türk Lisesi’nde İngilizce ve stenografi öğretmenliği yaptı.1955-1960  yıllarda   Ankara'da İngiliz Büyük Elçiliği’nde daha sonra Kıbrıs’taki Amerikanelçiliği’nde çalıştı. 1971’de  İsrail’deki Amerikan Elçiliği’nde çalışmağa başladı. 1980 yılında  emekliğe ayrılmasından sonra İngiltere'ye yerleşti . Nazif Süleyman Ebeoğlu 2007 yılında İngiltere'de vefat etmiştir.
Nazif Süleyman Ebeoğlu,  yazınımızın ve gazeteciliğimizin önemli köşe taşlarından birisidir. İlk eseri, "Vakit" gazetesinde yayımladığı tefrika romanı Seni Seviyorum'dur . Ayrıca Lübnan'daki yaşantısı ile ilgili anılarını bu gazetede yayımlar. Daha sonra Hürsöz gazetesinde yazar. Ayrıca bu gazetenin Kültür- Sanat sayfasını hazırlar. Burada bir çok gence sayfasında yer verir, onları yüreklendirir. Osman Türkay'ın, Taner Baybars'ın, Urkiye Mine Balman'ın vb. bir çok şairin şiirleri bu gazetenin sayfalarında çıkar.  Olgunluk dönemim eseri dediği “Kaybolan Dünya'yı” da bu gazetede tefrika eder.
1948 yılında babasının sahibi bulunduğu “Kurun” adlı bir gazetenin sorumluluğu ona verilince “Hürsöz” gazetesinden ayrılır ve bu gazetenin sorumluluğunu Osman Türkay'a devreder.
Bu yıllarda dergicilikte de önemli roller oynar. Öncellikle 1945 yıllarda çıkan Dünya adlı dergiyi matbaacı  Hüseyin Cahit ile birlikte çıkarır. Bu dergide yazılar yazar, çeviriler yapar, ayrıca Satlıoğlu takma adıyla “Bir Lübnan Hikayesi”adlı öyküsü bu dergide yayımlanır.
Tek şiir kitabı olan “Beyrut Rıhtımlarında” 1942 yılında yayımlandı.
               
EDEBÎ KİŞİLİĞİ
Nazif Süleyman Ebeoğlu, yazınımızın ve gazeteciliğimizin önemli köşe taşlarından birisidir. İlk eseri, “Vakit” gazetesinde yayımladığı tefrika romanı “Seni Seviyorumdur.” Ayrıca Lübnan’daki yaşantısı ile ilgili anılarını bu gazetede yayımlar. Daha sonra Hür Söz gazetesinde yazar. Ayrıca bu gazetenin Kültür – Sanat sayfasını hazırlar. Burada birçok gence sayfasında yer verir, onları yüreklendirir. Osman Türkay’ın, Taner Baybars’ın, Urkiye Mine Balman’ın vb. birçok şairin şiirleri bu gazetenin sayfalarında çıkar. Olgunluk dönemim eseri dediği “ Kaybolan Dünya’yı” da bu gazetede tefrika eder.
1948 yılında babasının sahibi bulunduğu “Kurun” adlı bir gazetenin sorumluluğu ona verilince “Hür Söz” gazetesinden ayrılır ve bu gazetenin sorumluluğunu Osman Türkay’a devreder.
Bu yıllarda dergicilikte de önemli roller oynar. Öncelikle 1945 yıllarda çıkan Dünya adlı dergiyi matbaacı Hüseyin Cahit ile birlikte çıkarır. Bu dergide yazılar yazar, çeviriler yapar, ayrıca Satlıoğlu takma adıyla “Bir Lübnan Hikâyesi” adlı öyküsü bu dergide yayımlanır.
Tek şiir kitabı olan “Beyrut Rıhtımlarında” 1942 yılında yayımlanır. Şiirleri romantik hececi akımının örnekleridir. Edebiyata başlamış olduğunda şiirleri İstanbul’daki Yedi Gün dergisinde yayınlanmaya başladı. 1943 yılında bir takım eserleri Çığ isimli antolojide yayınlandı.


 
BEYRUT RIHTIMLARINDA

Dün:
Kadında bulmuştum ilk hayatın tadını:
Hala bulmuş değildim aradığım kadını.
Bir meçhulu ararken can vermektedir hayat,
Benim için kadındı aranılan hakikat…
Gün gelir belki ben de hakikata varırdım,
Gün gelir aradığımı kollarımda sarardım.
İsterdim ki ben rüyam hiç hakikat olmasın,
En sonunda hayalim aradığını bulmasın,
İsterdim ki bir ışık etrafında dönen,
Bir ışık etrafında uçup uçup ta sönen,
Küçük narin kanatlı yıldızlı kelebekler,
Gibi bir gün yaşayıp başka gün can vereyim,
Ve ölümden sonra hakikata ereyim…
 
Bugün:
Günlerim rüya olup böylelikle geçtiler,
En sonunda gözlerim gözlerini seçtiler,
Bir sonbahar akşamı toz pembe bir odada,
Kızıl ateş yanıyor; bir melek piyanoda…
Sonra mevsimler geçti, hadiseler değişti.
Hasretin yolculuğuna bırakıp gitmek işti,
Rastladığım meleği toz pembe bir odada,
Sisli bir yaz sabahı son bir defa öpüp de,
Beyrut rıhtımlarına, Beyrut rıhtımlarında…
 
Bir melek kanadında uçmakken bana hayat,
Can veriyordu artık içimdeki hakikat,
Dünüm bir sevgi oldu, yarınım meçhul dolu,
Nerdedir ah nerdedir, hakikatımın yolu…
İçinde bulunduğum her gün bana yabancı,
Yakar içimi bir his ki hasretten de acı,
Bir kız var ki beni yarına yaşatıyor,
Bir ümit güneşi gönlümü kuşatıyor….
O ümitten yayılan sıcaklıkla yaşarım,
Bir ümitsiz hayata kendim bile şaşarım,
Günlerim ölüm dolu yuvarlanıp geçecek,
Ve bir gün gelip ruhum Alev diye göçecek…
Düne bağlıdır benim bugün ve geleceğim,
Fakat sen nesin melek? Söyle bana ben neyim,
Kaybettiğini arıyan bir ümitsiz deli mi,
Kimden bulayım artık ümitsiz teselli mi?
Her geçen gün beni hayaline bağlıyor,
Hem dünüme ve hem de yarınıma ağlıyor,
Sen semalardasın ve ruhun maviliklerde,
Ne bekleyim artık ne durayım bu yerde…
Mademki yerler, gökler ızdırabıma ağlar,
Mademki orda beni bekleyen bir melek var…
ŞİİR
Nazif Süleyman EBEOĞLU
SAYI: 7


Geçen sayımızda şairin ilahî sırrı açan bir kahraman olduğunu söylemiş ve şairle peygamber arasında bir mukayese yapmıştık. Hakiki bir kahraman olmak şair olmak için şüphesiz hakiki şiirler yazmak lâzım ki bu da bizi şu sorguya ulaştırıyor. O halde Şiir hakiki Şiir nedir? Mademki şair İlahî Sırrı açan bir kahramandır, o halde şiir de bu düşüncelerin bir kelime topluluğu içinde bir musiki gibi kulaklarımıza çarpan sesidir, yani bir Şarkıdır. Belki de bu sebeptendir ki Carlyle şiire (musioal thought muzikal düşünce fikir diyor).
Carlyle bu düşüncesinde tamamı ile haklıdır ve Şiirin her şeyden evvel müzikli bir düşünce olması icap eder. Mazmafi insanların düşünce ve zevklerine göre şiir telakkiside değişmektedir. Herkes şiiri aynı manada almıyor. Zaman boyunca münekkitler bu hususta çeşit şeyler söyleyip, çok şey yazdılar. Böyle olmakla beraber bir parçanın şiir olabilmesi için beşeri ve müşterek bir şart koymaya, imkân yok mudur acaba? Evet vardır. Her şiir parçasının hakiki bir şiir parçası olabilmesi için onun her şeyden evvel bir musiki halinde ifade edilmesi şarttır.
Şimdi bu hususta son zamanların Alman münekkitlerine temas edelim ondan sonra bizim en doğru bulduğumuz Carlyle’ın şiir tarifine geçelim. Alman münekkitlerine göre: Şair’in içinde Sonsuzluk unsuru vardır ve her tarif ve tasvir ettiği, şeklini çizdiği şeye, bir Unendlichkeit, “ebediyet’in bir çeşit karakterini nakleder. Bu ifade tam ve Salih olmamakla beraber dikkat edilirse bir hakikati gizlemektedir. Bu noktaya temas eden Carlyle Şiirin mevzun (metrical) olmasını, içinde müzik bulunmasını, bir Şarkı olmasını esas kabul  ediyor, ve diyor ki: “Eğer tasvirimiz sahih olarak müzikal ise, yalınız kelime bakımından değil fakat esasta ve cevherde, bütün düşünce ve ifadesi bakımından bütün kavradığı mana bakımından müzikal ise işte o zaman şairane olur – eğer değilse, olmaz. Müzikal kelimesinin çok pek çok şeyi ihtiva ettiğine temas ederken Müzikali düşünceyi şu şekilde izah ediyor; “Bir müzikal düşünce bir şeyin kalbinin derinliklerine kadar nüfuz eden? o şeyin batini esrarına, yani o şeyin içinde saklı duran melodiye, -ki o şey bu melodiden dolayı var olmaktadır ve bu dünyamızda olmayan hakkı bulunur – varan bir dimağ tarafından söylenen bir düşüncedir. Diyebiliriz ki bütün Bâtıni şeyler melodiyi ihtiva eder ve bittabi kendi kendilerini Şarkı halinde izah ederler. Şarkı kelimesinin manası derindir. Bize mantıki kelimelerle musikinin üzerimizde yaptığı tesiri izah edecek birisi var mıdır? Bu bir çeşit yumuşak ve esrarlı konuşmadır ki bizi sonsuzun kenarına götürüyor ve bakışlarımızı dakikalarca bu sonsuzluktan ayıramayız.
Bütün derin şeyler şarkıdır. Sanki de bizi teşkil eden esas öz Şarkıdır, sanki bütün diğer şeyler şarkı ve kabulden ibaretmiş gibi bizim, bizim ve her şeyin esas unsuru budur. Şiire, o halde Müzikal Düşünce diyeceğiz, şair bu tarzda düşünen kimsedir. Sonunda her şeyin zekânın kuvvetine bağlanır; bir insanın samimiyeti ve görüş derinliğidir ki onu şair yapar. Lazım geldiği kadar derin görünüz; müzikal olarak görmüş olacaksınız; Tabiatın kalbi her yerde musikidir, ancak ona varmak lazımdır.”
Buradaki satırlarla Şair ve Şiir üzerine olan tetkik yazımız sona eriyor. Carlyle’in bu sözlerini dikkatli bir görüş zaviyesinden geçiren herkes anlayacaktır ki Şair bütün kâinatı omuzlarında taşıyan devasa bir kahramandır ve Şiir yazabilmek ancak sonsuzluğa bakarak, o sonsuzluk içinde kaybolmak o sonsuzluktan bir parça olmakla mümkündür.

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.