banner913
banner932
banner1012

Mustafa Doğrusöz’ün Doktor Behiç’in Öyküsüne Dair Kitap Yayımlandı

banner1020

banner974
Mustafa Doğrusöz’ün Doktor Behiç’in Öyküsüne Dair Kitap Yayımlandı

banner971

 
Rahmetli, değerli dost, üstat yazar, duayen gazeteci Mustafa Doğrusöz’ü bu camiada bilmeyen yoktur. Onunla, ders verdiği yıllarda  YDÜ İletişim Fakültesinde sık sık buluşurduk , ders aralarında kahve içer edebiyattan geçmişten konuşurduk. Daha sonraki yıllarda Büyük Han’ın müdavimleri olduğu yıllarda aklıma takılan bazı şeyleri sormak için sabahları onu bulacağım yeri bilirdim, özellikle “Ağıtlar” kitabını yazarken Dr.Behiç’le ilgili bazı bilgileri,detayları ondan öğrenmiştim. Dr. Behiç ve eşi Fatma Hanım’ın dramını bu topraklarda bilmeyen yoktur. Değerli üstat bu konuyla ilgili çok detaylı bir kitap hazırlığı içindeydi, hemen hemen bitmiş durumdaydı. Özellikle o dönemin tüm insanlarıyla konuşmuş kayıt altına almıştı, evlatlarından rahmeti Sayın Dektaş’a kadar. Büyük bir heyecanla o eseri onun güzel Türkçesi ve usta kaleminden okumak istemişimdir, kısmet olmadı. Vefatından önce bu dosyayı KKTC Milli Arşiv Dairesi Müdür Ejdan Sadrazam’a vermişti. Değerli dost Sadrazam, geçen günlerde bu kitabı arşiv yayımları arasından bizlere ulaştırdı ve bir vasiyeti de yerine getirmiş oldu.
 
Fatma hanım cinayeti, o yıllarda ve sonrasında  belki de en çok konuşulan cinayetlerden biridir. Babası Kıbrıslı Türk olan Dr. Behiç, Beyrut’ta doğmuş ve orada Fransız okulunda eğitim almış. Olaydan 12 yıl önce Kıbrıs’a gelmiş ve Lefkoşa’nın tanınmış simalarından müdür Hüsnü Efendi’nin en küçük ve en güzel kızı Fatma hanımla evlenmiş.  Behiç Bey doktor olup Sarayönü’nde muayenehanesi vardı.  Güzel eşi ve iki çocuğuyla Lefkoşa’nın Sarayönü’nde, başkentin meşhur konaklarından birinde yaşıyorlarmış. Üç de hizmetçileri varmış. Halleri vakitleri yerindeymiş yani. Sadece doktorluğuyla ünlenmiş değildi Behiç Bey,önemli bir de siyasî kariyeri varmış.O, Kavanin Meclisinin en güçlü adaylarındanmış.

 

Kıbrıs Türklerinin toparlanmaya başladığı o günlerde lider konumunda olan biriymiş. Her şey dışarıdan fevkalade görünse de kıskançlık girmişti bir kere bu konağa. Behiç Bey, uzun bir süreden beri genç ve güzel eşinin arkadaşlık ettiği aileleri beğenmiyormuş. Bu Müslüman kadınların bu kadar rahat davranmamaları gerektiğini ısrarla vurguluyor ve eşinin onlarla görüşmesini yasaklamaya çalışıyormuş. Zengin ve kimlikli bir aileden gelen eşi ise, ona hata yaptığını, boş yere insanlarla ilgili kötü düşündüğünü anlatmaya çalışıyormuş.  Ama bir kere Doktor beyin yüreğine kıskançlık tohumları serpilmiştir.
 
Rivayete göre eşini hamamda gören bazı bayanlar, vücudundaki beni dışarıda anlatmışlar, bu da içki masalarına konu olmuş. Dr. Behiç’in yükselişini hazmedemeyenlerin bir komplosu muydu bilinmez ama, şehir efsanesine dönüştürülen bu asılsız öyküler, ahlâkçı yanıyla ünlü doktoru deliye çevirmeye yetmiş.  Önce eve gizlice bir silâh getirmiş. Eşi ve hizmetçi bulup saklamışlar ama o silâhı yeniden ortaya çıkarmış. Dr. Behiç’in eve geç geldiği bir akşam eşi onu uyarmış. Onun pozisyonunda birinin daha düzenli olması gerektiğini söylemiş ve tartışma böyle başlamış. Doktor karısına sert davranmış, itmiş kakmış.
 
Bu davranışları içine sindiremeyen Fatma Hanım, çarşafını giymiş ve annesinin evine gitmek için sokak kapısına yönelmiş. İşte o anda gözleri kıskançlıktan dönmüş olan eş, belki de içinde bulunduğu çaresizliğin de etkisiyle silâhı almış ve 22 yaşındaki gencecik anneyi sırtından vurmuş.
 
Behiç Bey olaydan sonra gelen polislere teslim olmuş ve uzun süre affedileceğini umut etmiş; ta ki 40 gün sonra, idamından bir gün önce ona idam edileceği bildirilene kadar.
 
Doktor idama giderken mırıldanıyormuş “Ne idim, ne oldum ve ne olacağım”. Son sözleri “Günahımı bana bu cinayeti işletenler çeksin” olmuş.
 
Fatma Hanım için bütün Lefkoşa ağlamış. Cenazesinde gözyaşları sel olmuş. Vakitsiz ve nedensiz biri 6, diğeri ise 2 yaşında olan iki çocuk hem annesiz, hem de babasız kalmış. Ölen, öldüren Türk olmasına rağmen bir Rum halk ozanı olaya son derece ilgi duyar, üzülür ve sanatının tüm incelikleriyle eşsiz bir ağıt yakar. Bu ve bunun gibi olaylar günümüz insanına ibret vermesi gereken olaylardır diyebiliriz. Bu ağıtta Azinas’ın sanatının tüm inceliklerinin yer aldığı görülür. Çok güzel benzetmeleri var.

 
FATMA HANIM AĞITI
Halk Ozanı: Haralambos Mihail (Azinas-Azinos)
Anatolis Matbaası,Lefkoşa,1924.
 
Altın kuşçuk güzel bir ağacın üstünde ağlıyordu,
Lefkoşa’da Sarayönü Meydanında bulunuyordu.
Tatlı ötüşleriyle öylesine ses çıkarıyordu ki,
Ağlayışı Kuzeyden Güneye dek işitiliyordu.
Haber yıldırım hızıyla her yana ulaştı,
İnsanlarda hüzün ve dehşetin yayılmasına yolaçtı.
O kuş tatlı nağmeleriyle şöyle diyordu:
“Altın güvercin yuvasından kayboldu.”
O altın güvercinin adı Fatmaydı.
Ki esas doğum yeri de Lefkoşa’ydı.
Ünlü aileden gelen Hüsnü Beyin kızıydı,
Güzellikte ve namusta ünlüydü,
İyi bir aile kızı, hem zengin, hem soyluydu.
Yazık oldu genç hanıma, kara topraklar yuttu.
Yirmi, yirmi ikisinde ya var,ya yoktu.
Aynı zamanda birkaç aylık da hamileydi,
Ne ona ne de yavrusuna acımadan
Eşi onu savaş tüfeğiyle vurdu.
Kocasına gelince öğrendiğim kadarıyla
Lefkoşa’da doktorluk yapıyordu.
Adı Behiç Beydi, lâkin şunu diyeceğim,
Doğduğu yer hakkında bilgi veremeyeceğim.
Beyrutta tıp okuyup tahsilini bitirdi,
Çılgınlığı ateşlenmiş baruttan da beterdi.
Tahsilini tamamlayıp Lefkoşa’ya yerleşti,
Şansı yaver gitmişti, başarı elde etti.
Bana dendiğine göre 1912’de
Fatma adlı bu hanımla nikâhlandı,
Nikâh kıyıp Lefkoşa’da yerleşti.
Yerin dibine batsın o anlar, o saatlar.
Ben, işittiklerimi, söylenenleri yazdım.
Fatma denen hanımı çokları eş istemiş,
Fakat o hiçbirine varmaya tenezzül etmemiş.
O, aşık olduğu doktorla evlenmiş.
Evlendiği bu kişiyi sevdiği için aldı,
Fakat bu yıl Mayısta o kişi tarafından vuruldu.
Bu hanımdan iki kız çocukları olmuştu.
İçindeki aşırı kıskançlık onu yiyip bitirmişti.
Evliliklerinin ilk yıllarında güzel geçiniyorlardı.
Çünkü içlerinde fenalık taşımıyorlardı.
Fatma, doktor olan kocasıyla birlikte kalıyordu,
Sonra yola koyulup İskenderiye’ye gittiler.
Harcadıkları onca paraya rağmen
Bu yıl Şubat ayında
Yeniden Kıbrıs’a geldiler.
Hasılı, vakit geçmekte, çok konuşmayayım,
Fatmayı nasıl vurduğunu sizlere anlatayım…

 
Mustafa Doğrusöz kimdir?
 
Gazeteci Neşe Ergüçlü’nün Yaşamın İçinde adlı programında onun için şöyle der: “Terzi Mehmet ile Şefika Hanım’ın beş çocuğundan biri olarak 10 Şubat 1947’de, Küçük Kaymaklı’da doğar, Mustafa Doğrusöz. Ailesinin tek oğludur. Kıbrıs’ın yoksul ve zorlu yıllarının çocuğu olur Mustafa. İlkokulu Küçük kaymaklı ilkokulunda okuyan Mustafa, ortaokul için Bayraktar Ortaokulu’na devam eder. Kıbrıs’ın en karanlık günlerinin yaşandığı 1963 döneminde, lise eğitimi için Ticaret Lisesi’ne gider Mustafa. İlk gençlik yıllarının coşkusuyla, edebiyatın en güzel dizelerine âşıktır halbuki. Ticaretle edebiyat pek uyuşmasa da 1965 yılında liseden mezun olur Mustafa Doğrusöz. Ama üniversiteye değil askere gider. Tarihinin en zor yıllarını geçirmekte olan Kıbrıs adasında Türk-Rum çatışmaları başlamıştır. Henüz 16 yaşında olan Mustafa, vatan savunması için mevzidedir. 1968 yılına dek mücahitlik yapan Mustafa, koşulların düzelmesiyle, üniversiteye gitmeye karar verir.
 
Üniversitede de yine ticaret ve matematik vardır Mustafa Doğrusöz’ün kaderinde. Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde 4 yıl boyunca eğitim görür Mustafa Doğrusöz. Kıbrıs’ta yaşanan tüm olumsuzluklara rağmen çok sevdiği memleketine geri döner Mustafa Doğrusöz, her şeyi göze alarak. Adaya dönüşünün ardından 23 Şubat 1974’te saat 11.00’de polislik görevine başlayan Mustafa Doğrusöz, saat 14.30’da da eşi Ümran Hanım ile Gaziveren’de evlenerek aynı günde iki güzel olaya imza atmış olur. Kıbrıs Türk toplumu lideri Dr. Fazıl Küçük’ün de düğününe katılması Mustafa Doğrusöz için unutulmayacak anılar arasında yer alır.
 
1974 Barış Harekâtı’nda, Serdarlı’da görevli olan Mustafa Doğrusöz, tüm Kıbrıslılarla birlikte, acılar ve sıkıntılarla dolu bir dönem geçirir. Polislik mesleğine ancak 4 yıl devam eden Mustafa Doğrusöz, kendine yeni bir yol çizmek için polislikten istifa eder.
 
Mustafa Doğrusöz, polisliğin ardından, Söz gazetesinde işe başlar. Ancak hayallerini süsleyen gazetecilik değildir işi. Muhasebe bölümünde çalışmaya başlayan Mustafa Doğrusöz, hesap-kitap işlerine değil kaleme sevdalıdır aslında. Deneme mahiyetinde yazdığı köşe yazısı ile bir anda kendini gazeteci olarak bulur Mustafa Doğrusöz. Önceleri haşin ve saldırgan kalemi ile dikkat çeken Doğrusöz, daha sonra, çeşitli insan portrelerini tahlil ederek, genellikle hüzün taşıyan edebi yazılarıyla diğer köşe yazarlarından farklı olur. 1986 yılından itibaren Cumhurbaşkanlığı Basın Danışmanlığı görevini üstlenen Mustafa Doğrusöz, 10 yıl boyunca görevini başarıyla yürütür. Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın oğlu Raif Rauf Denktaş, bu dönemde en yakın dostları arasında yer alır. Raif’in ölümünün ardından ilk kitabını da Raif Denktaş için kaleme alır Mustafa Doğrusöz.
 
1996 yılında Cumhurbaşkanlığındaki görevinden ayrılan Mustafa Doğrusöz, tekrar basın dünyasına döner. Kuzey Kıbrıs’ın tirajı en yüksek gazetesi olan Kıbrıs gazetesinde yeniden doğar Mustafa Doğrusöz. Bu bir anlamda yuvaya dönüştür aslında. Mustafa Doğrusöz’ün gazetecilikteki altın yıllarıdır bu dönem. Kıbrıs gazetesinin Haber Koordinatörlüğü görevini yürüten Mustafa Doğrusöz, adını haberlerle değil köşe yazılarıyla duyurur. Buram buram Kıbrıs kokan, her kesimden isimsiz yazıları, kimileri için bir bilmece olur. Kendine özgü nostaljik yazılarıyla pek çok insanın gönlünü kazanan Mustafa Doğrusöz’ün Kıbrıs’a ve insana olan sevgisi hemen seçilir yazılarında. Kaleme aldığı güzel yazılarıyla herkes için bir gönül dostu olur......
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.