Kitap her insan için bir tutku olmalıdır çünkü insan kendini geliştirmek, tanımak, dünyaya farklı bir gözle bakmak için okumalıdır. Kitaplar bir denizdir içine girdiğiniz andan itibaren sizi içine çeker ve bir daha kurtulmazsınız.
Francis Bacon okumak için şöyle diyor:“Kurnaz insanlar okumayı küçümserler, basit insanlar ona hayran olurlar, akıllı insanlar ise ondan faydalanırlar.”
Kafka ise: “Bizi ısıran ve bizi sarsan kitapları okumalıyız. Okuduğumuz kitap kafamıza balyoz indirmiş gibi bizi uyandırmıyor ise, neden okuma zahmetine girelim ki.”
Kitap bir tutkudur ve bunu okuyan insan bilir yoksa anlatmakla bu sevgi öğretilmez.
Amerikalı eğitimci John Dewey, kalabalık davetli grubu eşliğinde doksanıncı yaş gününü kutluyormuş. Bu mutlu güne gelen genç bir adam filozofun kütüphanesindeki kitapları işaret ederek Dewey’e: “Okuduğunuz bunca kitabın size ne faydası oluyor? diye sorunca, Dewey şöyle cevap vermiş: “Yaşlanmak, dağlara tırmanmaya benzer. Bilgiye ulaştığınız her zirve, tırmanacağınız yeni bir dağ demektir.”
Kitap; ışığa kapalı binaların gölgelerinde üşüyen bizlere, sımsıcak dünyasını açan vefalı bir dost… Gecenin ilerlemiş bir saatinde kapısını çalmamızdan rahatsız olmayan, kendisine sırt dönüp ayrılmamıza kırılmayan ve gönül koymayan bir arkadaş… Vermeyi çok seven, minnet etmeyen ve vermiş olmanın pişkinliğiyle şımarmayan bir yoldaş…Yeryüzünün en kuvvetli silahı artık ne tank, ne tüfek, ne cop, ne makineli tüfek, ne siyasi iktidar, ne de sermayedir. Bütün bunların sindiremeyeceği tersine onların hepsini birden sindiren kitaptır.
Doğrusu, kitaba ve okumaya dair söylenecek çok şey var. Ancak ne söylenirse söylensin, hep eksik kalan bir şeyler olacak. Bazı şeyler vardır ki anlatılmaz yaşanır. Kitap böyle bir şey. A. Turan Alkan’ın ifadesiyle “Aşk gibi bir şeydir o.”
Bu fotoğrafa bizim için çok önemli çünkü;Yüzlerce cilt kitap dikine sıralanmış, kiminin yaprakları açılmış, kiminin deri kaplama sırtı görünüyor ve öylece uzayıp gidiyor görüntü. Sanki sınırsız bir kitap evreni. Bulundukları yerde sıkılmış da açık alana çıkmış kitaplar, birazdan kanatlanıp uçacaklar!.. Ve pir-i fâni diye vasfedeceğimizak sakallı, yün takkeli, müşfik adamlar oturmuş, sel sularının çamurları altında kalan o güzelim kitapları havalandırıyor, çamurlarını temizliyor. O kitaplar ve sanki başka bir dünyadan zamanımıza düşmüş gibi sakin ve dingin oturan, ellerindeki kitapları yeniden hayata döndürmek için sonsuz bir sevgiyle gözlerini çamurlu sayfalara gömen o ihtiyarlar, bir 13 yüzyıl manzarası çiziyor hayalimizde. Kitabın kitap olduğu; yazılı her kağıt parçasının kutsal sayıldığı, tutulup yerden kaldırıldığı, bir duvarın kovuğuna yahut baş üzere taşınmak için sarığın kıvrımına saklandığı zamanların fotoğrafı… ‘Okumanın Tarihi’ni yazan AlbertoManguel, bu fotoğrafı görmediği için ne kadar talihsizdir..
Batman’daki sel, İluh Deresi kenarında kurulu Şeyh Maruf kütüphanesini basmış ve buradaki üç bin kadar kitabı çamurlara gömmüştü. Kurtarılabilenler yere serilmiş, havalandırılıyor, bir yandan da bakımdan geçiyor. Bakımı kim mi yapıyor? Balıkesir’den giden on beş gönüllü insan. Demek, kitapları şefkatle ellerine alan o başka zaman adamları, o pir-i fâniler, ta Balıkesir’den kalkıp İluh Deresi’nin kenarına varmışlar. Sayfaları örten çamuru müşfik elleriyle temizliyor, ‘sözcük’leri yeniden hayata döndürüyorlar. Kitap doktorları…
O fotoğraftan ve haberden öğreniyoruz ki Batman’da Şeyh Maruf diye kitap sevdalısı bir insan yaşarmış. 60 yıl uğraşıp didinmiş, bir derenin kenarına Arapça, Farsça, Osmanlıca kıymetli eserlerden oluşan 10 bin kitaplık bir kütüphane kurmuş. Size heyecan verici gelmedi mi bu? Hep terörle, töre cinayetleriyle, acılarla anılan bir kentte böyle bir kütüphane var, bir şahıs kütüphanesi… Bölgeyi ve Anadolu’yu bilenler, Şeyh Maruf’un kütüphanesinin aslında sadece bir örnek olduğunu, yakın zamanlara kadar bu coğrafyanın her adımında çil çil kütüphanelerin yükseldiğini söyleyeceklerdir.
Batmanlı Şeyh Maruf, o derenin kenarına kurduğu kütüphanesiyle işte o yıkımlara direnmiş adeta. Ama talih bu ya, bir gün sel gelip çamurlara gömmüş kitaplarını. Onun yaptığı, aslında yaşadığı toprakları binlerce yıllık mazisiyle barıştırmak, buluşturmak. Mezopotamya’nın ilimle, irfanla, kitapla yoğrula gelen binlerce yıllık tarihine eklenmiş zarif bir halka onun kütüphanesi. Kim bilir bizim habersiz olduğumuz daha kaç kitap tutkunu zarif insan yaşıyor bu topraklarda. Daha kaç kütüphane var böyle…
Ünlü yazar Cemil Meriç gece gündüz okurdu. Bu yüzden gözlerinin gücünü her gün biraz daha yitirdi. Ne var ki, o buna hiç aldırmaz, odasında masasının üstüne sandalye koyar, kendi de sandalyeye çıkarak kitabını ampule 30 santim uzaklıkta tutardı. Bunu, elektrikampulünü aşağıya kadar uzatacak kordona verecek parası olmadığı için yapardı. Bunca parasız oluşunun sebebi ise, eline geçen paranın tamamını kitaba yatırmış olmasıydı. Kendisine birşey sorduğunuzda, size verdiği karşılığın filanca yazarın filanca kitabının filanca sayfasında olduğunu belirtirdi.
Kitapsız ve sevgisiz kalmamanız dileğiyle. İyi okumalar.
AYDIN MISIN
Kilim gibi dokumada mutsuzluğu
Gidip gelen kara kuşlar havada
Saflar tutulmuş top sesleri gerilerden
Tabanında depremi kara güllelerin
Duymuyor musun
Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol
Tam çağı işe başlamanın doğan günle
Bul içine tükürdüğün kitapları yeniden
Her satırında buram buram alın teri
Her sayfası günlük güneşlik
Utanma suçun tümü senin değil
Yırt otuzunda aldığın diplomayı
Alfabelik çocuk ol
Yollar kesilmiş alanlar sarılmış
Tel örgüler çevirmiş yöreni
Fırıl fırıl alıcı kuşlar tepende
Benden geçti mi demek istiyorsun
Aç iki kolunu iki yanına
Korkuluk ol
Rıfat Ilgaz