banner913
banner932
banner1012

Geçmişi Bilmemek ve Okumamak Lokman Hekimi Yeniden Yorumlamak

banner1020

Dr.Hafız Cemal (1878-1967) 'ın, diğer adıyla Lokman Hekim’in. Değerini bilemediğimiz hakkında birçok dedikodu yapıp onu ülkesinden küstürüp kaçıran dönemin sözde aydınları, yöneticileri bugün pek anımsanmaz ama Lokman Hekim, her zaman Doktorluğu ve Kıbrıs için yaptıklarıyla bilinmektedir. 1960 yılı yazında Kıbrıs 'a geldiğinde Lefkoşa 'daki Çetinkaya Kulübünde yaptığı bir konuşmada şunları söylemişti. Okuduktan sonra şu soruyu kendi kendinize sorun lütfen. Değişen bir şey var mı?

banner974
Geçmişi Bilmemek ve Okumamak Lokman Hekimi Yeniden Yorumlamak

banner971
 
1. Kahve köşelerinde tembel tembel vakit geçiren, işsiz, idealsiz, öncüsüz gençlik.
2.Sanat ve ticareti hor görmemiz. Hükümet işlerine düşkünlük.
3.Kıskançlık. Ali muhallebicilikten para yapıyorsa, on kişi de aynı işe atılıp hayır yüzü görmemesi.
4.Halka öncülük yapmak için fedakarane çalışanlara çamur atma, onları lekeleme, bıktırıp usandırma.
5.Türkün Türkü koruması prensibinin hatıra bile gelmemesi.
6.Nemelazımcılık.
7.Zevk için israf.
8.Şahsi ve milli iktisadın ne demek olduğunu bilmemek.
9.Toprağı fenni bir şekilde işlemenin faydaları ile ilgilenmemek.
10. Kıbrıs 'ta Türklüğün bekasının ciddi bir dava olduğunu benimseyip, işimize ciddiyetle sarılmamak; laubalilik; çekememezlik, menfaatperestlik. "(Nacak, 1 Temmuz 1960)
Bu yazı okuduktan sonra Timur Azmioğlu’nun bu konuyla ilgili çok güzel bir yazısı var. Bir zamanlar  Lefkoşa'da Bozkurt Eczahanesini sahibi olan eczacı H.Timur Azmioğlu'nun "Kıbrıs'ta Türk İktisadiyatı, San'at ve Ticaret Durumu" başlıklı üç makalesi , Hürsöz gazetesinin 11, 12 ve 13 Hazi­ran 1947 tarihli (Sayı:282, 283 ve 284) sayılarında çıkar ve ticaret yaşamımızın durumu hakkında bizlere çok şeyler anlatır. Tabii bu ve buna benzer birçok yazı eski gazete köşelerinde kalıp unutuldu. Okuyup ders almak bize kalmış.

Dr. Hafız Cemal’in Kimdir.
Yaklaşık 108 yaşında ölen Hafız Cemal, 1874 yıllarında Lefkoşa’da doğmuş olmalıdır. Çünkü kendisi, babasının Lefkoşa’da kadı bulunduğu esnada doğduğunu Babası Nuh Taci, Bor’un asil bir ailesinden gelmiş, İstanbul medreselerinde ve kadı yetiştiren Mektebi Nüvab okulundan sonra Osmanlı hükümeti tarafından önce Limasol’da, sonra da Baf’ta kadı olarak görevlendirilmiştir. Bu arada Nuh Taci Efendi, İstavrokonno köyünde kadılık eden ve çok zengin olan Süleyman Efendi’nin kızı Emine Şerife hanımla evlenmiştir. Daha sonra, Nuh Efendi ve damadı Trablusgarb’a atanmışlardır. Orada eşi ve kızı ölmüştür. Kıbrıs’a dönüşte Kadı Nuh Efendi, Baf’ta Emine Molla ile evlenmiştir . Ondan da, Hilmiye adında bir kızı olmuştur. Hastalanan Nuh Efendi, tedavi için gittiği Beyrut’ta ölmüştür. Cemal, babasından kalan malın mahkemece paraya çevrildiğini ve payına 75 İngiliz lirası düştüğünü ifade eder. Ayrıca ana paranın faizinden de, günlük 60 para düşmekte imiş. İlkokulu Baf Kasabası’nda, Aşağı Camiinin yanındaki okulda okuyan Cemal, o zaman ‘mektepte yalnız Kur’an-ı Kerim okunurdu’diyor. Tüm çocuklar yerde oturur ve sabahtan öğleye kadar hiç ara vermeden sınıfta kalınırmış...”
Araştırmacı-yazar Ali Nesim, Hafız Cemal’in anılarından yola çıkarak o zamanki eğitim sistemi hakkında da bilgiler vermektedir:
“Kapıda asılı duran bir tahtanın bir tarafında “geldi” diğer tarafında “gitti” yazılı imiş; hoca efendiden tuvalete gitmek üzere izin alan çocuk, tahtanın “gitti” yüzünü çevirir; gelince “geldi” yazısını döndürümüş. Duvarda ise falaka asılı imiş; ayrıca hocanın yanında uyuyan çocukları dürtüp uyandırmak için uzun değnek, bir de dövmek için kısa değnek varmış.”
Ali Nesim’in Hafız Cemal’in anılarından aktardığına göre o yıllarda ilkokullarda ders olarak Kur’an-ı Kerim okutulur ve Hatim ettikten yani Kelam-ı Kadim bittikten sonra, bazı kitaplar okutulurdu. Nihayet yeni kitaplar geldiğinde, yeni sınıflar teşkil edildiğini ve kendisinin 4.sınıfa düştüğünü belirten Hafız Cemal, medreseye götürerek yeni kitapları okumamalarını söylediğini aktarıyor. Bu olay 1881 yıllarında olmalıdır ki o yıllarda yönetim, ilkokul programlarında bazı değişiklikler yapmak için ilk adımı atmış bulunuyordu. Medrese hocasının etkisinde kalan Cemal, öğretmeni Hafız Ali Faik Efendi’nin neden çalışmadığını sorması üzerine demiş ki;
“Bu kitaplar denizden, memleketlerden, göklerden, ağaçlardan bahsederler. Biz kaptan, şair, bahçıvan olacak değiliz. Biz medresede okuyacağız, bu kitapların bize ne lüzumu var?”
Hafız Cemal’in anıları, Baflı Hoca İbrahim Efendi’den de bilgiler vermekte. Sadrazam Kamil Paşa’nın da onun kurduğu Medrese’de yetiştiğini bilmekteyiz.
Lokman Hekim (Hafız Cemal), Mart 1964 tarihli Türk Folklor Araştırma Dergisi’nde şunları söylemekteydi.

“İlkokulun son sınıfında iken, bize Tevhid de okutmağa başladılar. Yani Kur’an-ı Kerim’in her harfini her kelimesini hakkıyle telafuz etmek. İlkokulu bitirince, ilk işim hafızlığa başlamak oldu. Yani Kur’an-ı Kerim’i ezberlemeğe başladım. Geceyi gündüze kattım. Altı ay zarfında bütün Kelamı Kadim’i tamamıyle ezberledim. Hocam bir dellal ile kasabada mahallerine, çarşılarına ilan ettirdi. Perşembe günü sabah namazından sonra yüksek sesle Kelam-ı Kadim’in başındaki Sure-i Şerife’den okumağa başladım. İkindinden sonra dualar yapılacaktı ve bana “Hafız” ünvanı verilecekti.
Camii Şerif’te hocam (Hafız Ali Efendi), bütün hocalar, medrese talebeleri ve halkın çoğu hazır idi. Hatta kadınlara mahsus olan ikinci kattaki kafesli cami kısmında da sofu Müslüman hanımları da toplanmışlardı.
Öğle namazından sonra tekrar okumağa başladım. İkindi namazından sonra da devam ettim. Nihayet Kur’an-ı Kerim’in hepsini yanlışsız bitirmiştim. Büyük bir İslam Cemaati huzurunda Hafız Ali Efendi dua etti ve bana, Hafız Cemal ünvanını verdi. Kalktım bütün büyüklerin ve hocalarımın ellerini öptüm, onların dualarını aldım. Böylece Hafız oldum.”
Hafız Cemal, ilk ve orta öğrenimini Kıbrıs’tatamamladıktan sonra Beyrut Üniversitesi’nin Tıp Fakültesi’nden mezun olunca İstanbul’a yerleşti. Jön Türklerle ilişki kurarak, 1905’te Kıbrıs’a döndü. Lefkoşa’da Hamidiye Kıbrıs Sanayi Mektebi’ni açtı (1905). Bu okul, Kıbrıs Türk Toplumu’nun ilk meslek okuludur. Okulun yayın organı olarak İslam adında bir gazete yayımlandı. 18 Nisan 1907’de ilk sayısı yayımlanan, 28 Mart 1909’da doksan beşinci sayısında yayımını sonlandıran bu gazete haftada bir perşembeleri çıkıyordu. Bu gazetenin sahibi ve başyazarı kendisiydi. “Politik, fenni ve edebi” bir gazete olan İslam’da dinsel konulara öncelik verilmekteydi.
Okulda, kütüphane kurduğu gibi 18 Nisan 1907’de “matbaası”nı kurdu. Okul sınıfları için hazırladığı kitapları burada bastı. 1906 yılında, Dr. Hafız Cemal tarafından Hamidiye İslam Kütüphanesi dizisinde, tıbbi bilgiler içeren Bir çok kitap yayımlar;Türk Hamamlarının Hijyeni, Annelere Tavsiyeler, Bebekler Nasıl Beslenir? , Sağlık İçin Tavsiyeler, Hijyenik Genel Bilgiler gibi kitaplar vardır. Kimilerinin çekememezlikleri ve bilinçsizce davranışlarından ötürü ikinci yıldan sonra okul kapatıldı. 1908 İhtilali’nden sonra tekrar İstanbul’a gitti. Türkiye’deyken Sarıay Cemiyeti’ni kurdu. Lokman Hekim adlı tıbbi bir dergi de yayımladı.


Kıbrıs Türk liderlerinden Doktor Fazıl Küçük, Dr. Hafız Cemal (Lokman Hekim) hakkında yaklaşık 27 yıl önce (1974) şunları yazıyordu:
“Dr Hafız Cemal, her ne kadar (konumuzdan uzak) gibi görünüyorsa da, 1907 senesinde SÖZ gazetesi sahibini gazete çıkarmaya teşvik eden ve uzun müddet ısrar edip durduğunda, bunun yanında topluma yaptığı sayısız hizmetleri göz önüne alarak, birkaç satırla aziz hatırasından bahsetmek yerinde olur kanaatındayım.
“Dr Hafız Cemal (Lokman Hekim) ismi de günden güne, diğer fedakar ve cefakarene hizmet edenler arasında unutulup gidiyor maalesef. Bu hem acı, hem de bizler için lehimize değil, aleyhimize topladığımız bir puandır. İlk tahsiline, Baf medresesinde başlamıştı. Güzel sesi vardı. Kur’an’ı seviyor, çok düzgün okuyordu. Hocaları kendine Hafız ismini takmıştı. Bir müddet sonra Beyrut İdadisi’ne giderek, tahsilini tamamlamış, ondan sonra da İstanbul’da, Tıbbiye’den mezun olarak yine aynı mektebe Profesör agreje olmuştu.
Doğduğu yere karşı büyük bir sevgisi vardı. Daima hasretini çekerdi. 1890’larda gelerek doktorluğa başladı. Toplumun kendi haline terkedildiği günlerdi. Lidersiz, başsız bocalayıp duruyordu. Ekonomik, sosyal, kültürel işlerimiz bir düzene girmeden, perişanlığın günden güne daha da artacağını takdir eden Dr. Hafız Cemal, ilk iş olarak gazeteciliğe başladı. Köy köy dolaşarak halkın diliyle onlara konuşuyor, aynı zamanda hastalarını tedavi ediyordu.
Gün geçtikçe toplum arasında sanatın söndüğünü ve her nedense sanata karşı bir antipati doğmakta olduğunu görmesi onu üzüyor, buna çare arıyordu. O güne kadar kazandığı servetini feda etme kararını alarak, şimdiki Genel Hastahane’den Kuruçeşme’ye giden, hala ayakta duran fakat bugün yıkılmaya yüz tutmuş büyük evi kiralayarak, orasını yatılı okul haline getirdi. Köy ve kasabalardan öğrenci kabul ediliyordu. İlk günlerde hiç de kolay olmadı. Babaları, anneleri inandırmakta müşkilat çekiyor, yine de yılmıyor, bıkmıyordu. Başlatılan her hayırlı işin karşısına “fisebil” çıkan baltalayıcılar, ortada dolaştığını görür görmez, işe daha sa azimle sarılmanın kaçınılmaz olduğunu takdir ederek, mesai saatlerinin bir kısmını da okula vererek öğrencilerle birarada bulunuyordu.”
Doktor Fazıl Küçük, Doktor Hafız Cemal’e baltalayıcıların çıkardığı zorluklardan bahsetmekte ve okul kapısından çıkar çıkmaz peşine mahut kişiler, küçük çocukları takarak ona “Deli doktor, deli doktor gidiyor” diye tempo tuttuklarını, başına domates attıklarını yazmaktadır. Uzun zaman, Hafız Cemal’in buna tahammül ve sabır gösterdiğini, muayenehanesinden okula bisikletle gidip geldiğini, bu defa da kapının önünde bıraktığı bisikletin lastiklerini içerden çıkıncaya kadar ya parçalanmış, ya da çalınmış buluyordu. Daha da ileri gidenler, evinin kapısına pis yağlar sürerek okulu kapatması için hert çareye başvuruyorlardı.
Dört yüze yakın usta yetiştiren Hafız Cemal, yapılan tüm aşağılamalardan dolayı hasta düşer. Halbuki okulunun öğretmenlerini Türkiye’den getirtmişti. Kıbrıslı Türkler, birçok zanaatkar kazanırken, yine yeni yeni dükkanlar açılıyordu.
Baflı Emekli öğretmen Zihni İmamzade, Ali Nesim’in “Batmayan Eğitim Güneşlerimiz (1987:67) adlı eserinde Dr. Küçük’ün serzenişlerine katılmaktadır:
“Türkler’de olmayan sanatları inkişaf (geliştirme) ettirmek için kalaycı, dülger, ısladırcı, dislik boyacısı, şemsiye tamircisi yetiştiren bölümler açtı. Rumlar’dan ustalar tuttu. Sanat okulu için köyleri de gezer, senede 3 kuruş mukabili (karşılığı) üyeler yazardı. Sene nihayetinde (soununda), yine köyleri dolaşarak okulunda yapılan eşyadan hediyeler ikram ederdi. Bizim aileye de 3 ayaklı bir masa, bir arkadaşıma da bir okul çantası hediye ettiğini çok iyi hatırlıyorum. Lefkoşa içinde okuldaki öğrencilere yetiştirdiği eşyaları gösteriş olarak aldırır ve Lefkoşa muhitinde gösteriş yapardı. Bu okul, 1907’ye kadar ayakta durabildi. Lefkoşa’nın Kodamanları bunun hareketini çekemeyerek aleyhinde bulundular ve okulun çökmesine sebep oldular.”
Gazete ilanlarından öğrendiğimize göre Lokman Hekimin dil öğretme etkinlikleri iki ana başlıkta toplanmaktaydı:
1.     Okuması yazması olmayan esnaf ile çıraklara Osmanlıca öğretmek.
Dükkan sahipleri ile çıraklarının gündüz çalıştıkları gözönüne alındığından dersler geceleri verilecekti. Bu nedenle de adına Osmanlı Gece Mektebi denildi.
2.     Öbürü ise Osmanlı Lisan Mektebi idi. Burada haftada birer kez Fransızca, İngilizce ve Rumca öğretiliyordu.
İşbu ilanlarından edinilen bilgilere göre;
-         Dersler, Lokman Hekimin de içinde bulunduğu yetenekli ve deneyimli öğretmenlerce verilecekti.
-         Ücretler çok düşük olup onlar bile zenginlik – fakirlik göz önünde bulundurularak alınacak; öğrencilerin %5’ini oluşturan en fakir kesimden ise para istenmeyecekti.
-         Fakir öğrencilerin sağlık bakımları ücretsiz yapılacaktı.
-         Osmanlıca dersleri hiç bilmeyenler ve az bilenler olarak iki sınıfa ayrılacaktı.
Doktor Küçük, “Evkafın Kayıtsız Şartsız Topluma Devri-Teslimi 56 Yıl Süren Kavga” adlı kitapta, Hafız Cemal hakkındaki yazısına şöyle devam eder:
“Samimi dostlarından birini yanına çağırarak; “İşte dedi, 40 altın liram kaldı. Kendimi hiç de tekrar hayata kavuşacağımı tahmin etmiyorum. Ölecek olursam bu parayı mektebin devamına sarfediniz. Ve birkaç gün sonra, okuldaki öğrencilere haber vermeden, kurduğu okulun önünden bir atlı araba içinde bitkin bir halde geçerek, yaşlı gözlerle uzaktan veda etmiş, ayrılmıştı.
İstanbul’da yattığı hastahanede birkaç ay içinde tedavisi tamamlanıp tekrar eski hayatına dönmüştü. Bir müddet için Kıbrıs’a dönmek istemedi. Zaten Birinci Cihan Savaşı da patlak vermişti. Kızılay’a müracaat ederek kurulan ekiple Mısır hududuna ve Kudüs’e gitti. Oralarda uzun müddet görevini seve seve yapmaktan geri kalmadı. Doktor Hafız Cemal’in bu çalışmaları için, üç bin altın harcadığı ve onun geri Türkiye’ye dönmesiyle Kıbrıslı Türkler’in sanat yolundaki adımlarının hiç değilse 25 yıl geri kaldığı söylenmektedir.
Tekrar Kıbrıs’a döndü. Fakat ne yazık ki maddi manevi çok büyük külfetler ve emekler karşısında kurduğu sanat okulundan eser kalmamıştı. İkinci bir teşebbüse cesaret bulamadı. Bu defa da gazete, dergi kitaplar çıkararak toplumu uyarmaya çalıştı. İlk geldiği günlerde çıkardığı İslam gazetesi vardı. O zamandan başlattıklarını tamamlamaya koyuldu. Okuma zevkini aşılamak istiyordu. Köylerde yüzlerce çocuğun başıboş dolaşmakta olduğunu görmesi kendisini üzüyordu. Gazetesinde açtığı kampanya ile sömürge hükümetini sıkıştırmaya, bu yerlerde mektep açmanın vazifesi olduğunu ihtar eder mahiyetinde sert hücumlarda bulunuyordu.
Hayır cemiyetler kurmak yoluna gitti ve muvaffak oldu. İlk kooperatifçiliğin temellerini attı. Türk toplumunu medeni cemaatler seviyesine yükseltebilmek için ne imkânlar varsa hepsini arıyor ve uygulamaya çalışıyordu.
Bu arada tam bugünlerde Temmuz başında çıkardığı Lokman Hekim Dergisi’nde sinekler için şöyle diyor:
AMAN BU SİNEKLERDEN AMAN! Lokman Hekim Dergisi Temmuz 1936.
Yaz geldi. Haşerelerle beraber sinekler de baş gösterdi! Sineklerin insan sağlığına çok zararlı olduklarını herkes bilir.
Yapılan tetkik neticesinde sineklerin insanlara (Tifo- Dizanteri - Kuşpalazı - Yılancık - Verem) gibi muhtelif ve öldürücü hastalıkları aşıladıkları anlaşılmıştır!
Sineklerin (veba, kuduz) taşıyan fareler kadar tehlikeli olduklarına şüphe yoktur. Bu cihetle sineklerle mücadele etmek, evlerimize, dükkânlarımıza sokmamak lâzım olduğunu öğrenmeliyiz...
Bir yerde sinek hâsıl olmamasını temin etmek, sinek çoğaldıktan sonra, temizlemekten daha kolaydır.
Sineklerin husulünü men için gayet basit usuller vardır.
1             — Sabunu, suyu acımamak, bol bol kullanmak, her şeyi temiz tutmak.
2             — Çöpleri, süprüntüleri her evde hiç bekletmemek, çöpçüye vermek, yakmak.
3             — Mecralara, lâğımlara, helalara sık sık su dökmek, sönmemiş kireci su ile karıştırıp husule gelen kireç suyunu oralara dökmek.. Sülfat döfer denilen maddeden yüzde beş nisbetinde mayi yapıp çirkefli yerlere boşaltmak.
4             — Çöp ve süprüntü kaplarının ağızlarını sımsıkı kapamak.
Bir kilo gazı sulandırarak lâğımlara, çamaşır yıkanan yerlere dökmelidirler. Evimizi temiz tutarsak dışarıdan gelen
sinekler yavru yapmak için yuva bulamazlar.
Bu belâlı ve muacciz misafirleri açlığa mahkûm etmek için de bütün yenilecek maddelerimizi, pişmiş yemekleri, meyvaları açıkta bırakmamalı, üstlerini örtmeli! Tel kafeslerde saklamalı! Kara ve sivrisineklerin çok olduğu evlerin, odalarma, pencerelerine, ve hattâ kapılarına ince tel kafes koymak lâzımdır.
Size herkesin evinde yapabileceği bir sinek kâğıdını yazıyorum. Beş kısım hind yağının içine sekiz kısım toz halinde reçine koyunuz. İyice çarparak karıştırınız ki reçina hind yağının içinde tamamile erimiş olsun.
Sonra yağ geçmiyen parlak kâğıtları istediğiniz büyüklükte, uzunlukta kesiniz. Reçinalı hind yağını kâğıdın üstüne bir tabaka sürünüz! Lazım gelen sinekli yerlere asınız! Bu kâğıdlarının üstüne konan sinekler yapışıp kalırlar, belâlarını bulurlar!!
Hergün, her saat ellerimize, yüzümüze, dudaklarımıza, yiyeceklerimize, içeceklerimize binlerce tehlikeli mikrop taşıyan sineklerden sakınmak, hasta olmamak, istiyen aileler bütün sineklere genel (umumî) sıhhat namına, (ilânı harb!) etmelidirler.
 

KAYNAKÇA
KÜÇÜK, Dr. Fazıl. (1999). Evkafın Kayıtsız Şartsız Topluma Teslimi-56 Yıl Süren Kavga. Lefkoşa: (KKTC Vakıflar İdaresi Vakıflar Genel Müdürlüğü) Halkın Sesi Matbaası.
NESİM, Ali.(1987). Batmayan Eğitim Güneşlerimiz. KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayınları, Ulus Ofset Matbaacılık ltd.Lefkoşa.
HAKERİ,Bener Hakkı. (1992). Kıbrıs Türk Ansiklopedisi (cilt 1). A-N Graphics (Kıbrıs)ltd.
AN,Ahmet. (1999). Kıbrıs Kültürü Üzerine Yazılar, Kıvılcım Yayınları No:5. Lefkoşa.
 
 
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.