Esat Faik Muhtaroğlu hocamızın 1971 yılında ilk yayımladığı kitap “Pilot Ali” adlında bir hikaye kitabıydı. Bu ilk eserinden sonra 2005 ve 2006 yılında yayımladığı “Kıbrıs Türk Budur İşte, Cilt 1-2-3”adlı üç eseriyle yayım dünyasına dönüş yaptı. Daha sonraki yıllarda yayımladığı “Eski Lapta ve Eski Laptalılar” adlı eseri muhteşem bir kültür çalışmasıydı, tam bir folklor-anı kitabı. “Öğretmenlerden Hatıralar” ve “Ömür Boyu Eğitim ve Öğretim” adlı eseri ise Esat hoca kendi öğretmenlik anılarını ve diğer öğretmenlerden duyduğu anıları bu kitabının sayfalarına koydu. Öğretmen olacaklara ve öğretmenlik yapanların mutlaka okuması gereken bu kitaplar, mesleğin ne kadar kutsal ve özveri isteğini bizlere öğretiyor. Son olarak 2012 yılında “Atatürk Kıbrıs’ta” kitabını bizlerle buluşturdu. Bugünlerde çok tartışlıan ve bize çok şey söyleyenlere, tokat gibi gelen bu eser ,toplumumuzun ne kadar uygar ve Atatürkçü olduğunu anlatırken, bazı koybolan değelerimizin yeniden anımsanması için, okunması gereken önemli bir kitap.
Esat hocayı eskiler çok iyi bilirdi, o ilk gençlik yıllarından itibaren gazetelerde yazılar yazmış, toplumu aydınlatmaya çalışmıştır. Tabii ki zaman insanı başka yönlere götürüyor, o da çok sevdiği yazma eylemine, yıllar sonra emekli olduktan sonra dokuz eserlere yazın dünyasına geri dönmüştü. Elline, yüreğine sağlık hocam. Kitaplarınla hep yaşayacaksın.
Toplum olarak çok konuşuruz ama bir türlü kendi toplumsal yaşanmışlıklarımızı, geçmiş olayları, belleklerimizdeki yazıya dökmeyiz, böylece o güzelim altın değerindeki bilgilerimizle bu dünyadan göç edip gideriz. Tabii ne yazarız, ne de başka biri gelip bizim anılarımızı kaleme alır. Çünkü biz yaşayan toplum için önemli işler yapan insanlara da yaşarken önem vermiyoruz da ondan. Böylece geçmişle ilgili bilgilerden yoksun bir toplum olup çıkarız. Esat hoca gibi keşke herkes bu anıları derleyip, toparlasa yazıya geçirse ne güzel olur.
Esat hocamızın; Ömür Boyu Eğitim ve Öğretim aslı eserinden örnekler.
EĞİTİMDE REFORM
Son birkaç seneden beridir, eğitimde reform; sözü sık sık işitilmeye başlanmıştır.
Bu konuda bir şeylerin yapılmakta olduğu da öğrenilmektedir.
Bir şeyler yapılmaktadır! Yapılacaktır da, yapılmalıdır da...
Çünkü her geçen gün; hem fertlerin, hem toplumların durumları değişmekte; yeni ihtiyaçlar ve gerekler ortaya çıkmakta, yeni gelişmeler olmaktadır.
Bu farklılaşmalar, bu değişmeler, bu gelişmeler, bu ihtiyaçlar; hem son 20-30 seneden bu yana çok hızlı olmuştur.
İşte bu nedendendir ki; toplumlar, bu yeni durumlara göre; yeni bir eğitim politikası izlemek mecburiyetindedirler.
Bunun için de, eğitimde reform kaçınılmazdır.
***
Bu günkü gelişmeye, bu günkü ihtiyaçlara cevap vermekten çok uzak olan ve köhnemiş, eskimiş, işe yaramaz hale gelmiş olan eski eğitim sistemlerinde ısrar etmek; bir topluma yalnız felaket getirir, dert getirir, tedirginlik getirir, huzursuzluk getirir.
Yalnız şu var ki; eğitim reformu; eğitim reformu yapıyoruz der de; ortaya yarım-yamalak bir şeyler çıkarır, birkaç ufak-tefek müfredat değişikliği yapıp; bunu eğitimde reform; diye şişirirsek; pek bir şey yapmış sayılmayacağımız şüphesizdir.
Biz reform derken; öyle bir reform düşünürüz ki; bugünkü klasik eğitimi, bu günkü ezberci eğitimi yıksın, atsın ve onun yerine; hayat adamı yetiştirecek bir eğitim sistemi getirsin!
Biz öyle bir reform isteriz ki; toplumun her çocuğuna; zenginine ve fakirine, köylüsüne ve kentlisine; kabiliyetine göre, zekâsına göre, istidadına göre yetişme imkân ve fırsatını versin.
Ve biz öyle bir reform isteriz ki; şarkıcı olmak isteyeni doktor, ressam olmak isteyeni tarihçi, mühendis olmak isteyeni edebiyatçı olmak zorunda bırakmasın.
Kabiliyetler, istidatlar, zekâlar, daha genç yaştan, ta ilkokul çağından başlayarak tespit edilsin ve her çocuk kendi istidadına, kendi kabiliyetine göre yetişme imkânına sahip olsun!
Ve matematikten çakıyor diye; bir resim dâhisi olabilecek çocuk; tarih ezberleyemeyen bir başka çocuk; eğer bir mühendis olabilecekse niye okul kapsından dışarı atılsın? Not: Bu yazımız, 22.09.1970 tarihli Halkın Sesi gazetesinde yayınlanmıştır.
HER ŞEYİ BİLEN!
Türkiye Milli Eğitim Bakanı Sayın Orhan Oğuz; "Artık her şeyi bilen insan yetiştirmeyeceğiz!" demiş!
Bazıları bunun eleştirisini yapıyor. Ve "İstese de yetiştiremezdi ki..."diyorlar. Çünkü Türkiye'de sene içindeki ders günü sayısı azmış. Yani az gün içinde, çocuklara her şey öğretilemez demek istiyor!
Ve bu eleştiriyi yapan, diğer bazı ülkelerin sene içindeki ders günlerini de veriyor. Yine kendilerinin verdiği listede; Fransa'nın da, Belçika'nın da, İtalya'nın da; bizdekinden daha az ders günü olduğu görülüyor.
Acaba bizdekinden*'daha az ders günü olan bu ülkelerdeki çocuklar, bizim çocuklarımızdan daha az mı öğreniyorlar?
Yâda Türkiye'dekinden 5-10 gün daha fazla ders günü olan ülkelerdeki çocuklar her şeyi öğreniyorlar mı?
Eğer Türkiye'de veya herhangi bir ülkede, hiç tatil olmasa ve bütün bir yıl okullar açık olsa, çocuklara her şeyi öğretmek mümkün olabilir m?
Her şeyi öğretmeye çalışmak, hiçbir şey öğretmemektir. Her şeyi bilirim diyen, bir şarlatandan başka bir şey değildir.
Bir çocuğa her şeyi öğretmeye çalışmak, o çocuğa en büyük kötülüğü yapmaktır.
Her şeyin belli bir takati, belli bir dayanma gücü, belli bir kaldırma kuvveti olduğu gibi, çocuğunda belli bir takati, belli bir gücü, belli bir kuvveti vardır.
Ona her şeyi öğretmeye kalkmak; Ona kaldıramayacağı, dayanamayacağı bir ağırlık yüklemek demektir. Ve onu yormaktan, onu ezmekten, onu perişan etmekten, onu bıktırmaktan başka bir işe yaramaz.
Zaten insanın her şeyi öğrenmesi mümkün mü? Buna imkân var mı? Şimdiye kadar her şeyi bilebilen bir insan yetişmiş midir? Hele bu zamanda, bu çağda?
Bu zamanda ve bu çağdaki; ilimler, sanatlar çok gelişmiş, çok ilerlemiş, çok çeşitlenmiştir?
Medeni milletler, ileri gitmiş milletler, bu ilerleyişlerini, bu medeniyetlerini ihtisaslaşmakla başarmışlardır.
Artık işinin ustası olan, ihtisaslaşan; yani her şeyi değil de, kendi işini en iyi bilen insanlardır ki; tam randımanla çalışabilirler, işlerini başarı ile yürütebilirler!
Milli Eğitim Bakanımızın "Artık her şeyi bilen insan yetiştirmeyeceğiz!" cümlesi ile ifade ettiği eğitim politikası, uygulanmasında geç bile kalınmış bir eğitim politikasıdır. Ve kim ne derse desin bu yola gidilmelidir.
İşe yaramaz bir yığın bilgi kırıntıları ile çocukların kafasının içini arap çorbasına çeviren sistem, artık iflas etmiştir.
Artık bu çağın gerektirdiği; yeni, yepyeni bir eğitim politikasına yönelmek kaçınılmazdır. Ve er-geç bu olacaktır. Not: Bu yazımız 1 Ekim 1970 tarihli Halkın Sesi'nde yayınlanmıştır.
ÖĞRENCİ MEKTUPLARINDAN ALINTILAR!
2/1/76 tarihini taşıyan bir mektuptan;
- E, geleli 3 aydır. Ve nakdi yardım olmadığı için çok zor durumda imiş ve hiç parası yokmuş. Abisi de gönderemezmiş. Ne acayip bir şey. Her şeyden bıkkınlık getirir. Benim de canım sıkkın!
-20/1/76 tarihli mektuptan:
"Çünkü bilhassa bu zamanda her bakımdan mutsuz, huzursuz, olmayan yok. Herhalde duydunuz, Adana'da bir öğrenci öldü. Biz de tanıyorduk. Ölmesi de çok anormal oldu. Mide kanaması imiş. Mide kanaması demişler ama mide kanamasından ölen olmazmış. O gün bizim de pratik imtihanımız vardı. İmtihandan çıkmıştık ki; 4. sınıftan arkadaşlar acele kan bulmamız gerektiğini söylediler. Biz de hastanın durumunu görünce çok telaşlandık. B-RH kan verdik. Kıbrıslılar da... Ama kurtarılamadı.
Dün imtihandan sonra tüm Kıbrıslılar Mersine gittik ve cenazeyi feribot ile yolladık.
ESAT FAİK MUHTAROĞLU KİMDİR?
4 Ağustos 1928 doğumlu Mehmet Esat Faik ,sonra Esat F.E., sonra E.F.Ekenoğlu,ve en son Esat Faik Muhtaroğlu yani dört kardeşin en küçüğü. Lapta doğumludur. Kendisinden büyük ,en büyüğümüz olan bir abisi vardı,sonra iki kız kardeşi vardı. İptidai mektebi Lapta’da bitirdi.Sonra, Lefkoşadaki İslam Lisesine devam ederek mezun oldu.Sonra Öğretmen Kolejine devam etti ve öğretmen oldu. İlk tayinim,1949-50 ders yılında,Çatalköy oldu.Ertesi sene; Hisarköy’e(Kammbili) nakledildi.Beş sene orda kaldı. Sonra Lefkara’ya tayin oldu ve beş sene de orda görev yaptı. Lefkara’dan sonra;terfi alarak Baf’ın Aydın(Ayyanni) köyüne gönderildi.Orda bir ders yılı kaldı. Ve Tatlısu’ya tayinim edildi.Tatlısu’da on sene kaldı.Çünkü Tatlısu’da iken,Türk-Rum savaşları başlamıştı.Orda hem Başöğretmen,hem TMT görevlisi,hem mücahit örgütünde çok hayati sorumlulukları olan bir görevli idi. 1971-1972 ders yılında Tuzla’ya aktarıldı.Bir yıl sonra ikinci bir terfi alarak,Beyarmudu’na(Pergama) nakledildi.Ve üç sene de orda hizmet yaptı.
1974 Barış Harekatından bir sene sonra ,köyü Lapta’ya gönderildi.Ve 10 sene de orda görev yaptıktan sonra emekli oldu. Öğretmenlikten başka bazı merakları ve hevesleri daha vardı.Onlardan biri gazetelere, çeşitli konularda yazılar yazmak; diğeri de yaşadığı ve işittiği konuları derlemek ve kitaplaştırmaktı. Her iki merakını ve hevesini, tatmin edecek derecede gerçekleştirmemiş olsa bile ,kısmen geçekleştirmiş sayılırı.Ama aklımdan geçen ve üzerinde çalıştığım düşünceleri vardır. 1952 yılında evlendi. Altı çocuğu ve dokuz torunu var.
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.