banner913
banner932
banner1012

Erçin'le Kitap Dünyası

banner1020

Okuyabilen herkes derinden okumayı ve böylece daha dolu yaşamayı öğrenebilir. NORMAN COUSİNS

banner974
Erçin'le Kitap Dünyası

banner971

 Hazırlayan: Erçin SELASİYE

 

HAFTANIN EN ÇOK OKUNAN KIBRIS KİTAPLARI:

Çığlık Çığlığa Lefkoşa 3 – Hüseyin Kaba 
Zaman Tutulması – Ünver Alibey        
Ulus Kaçağı – Niyazi Kızılyürek
Güçük Prens – Kıbrıs Türkçesi - Antoine de Saint-Exupery  
Dikey Uçuş Baf'tan Lefkoşa'ya Bir Ömür – Hüseyin Şevketoğlu    
 

ÇIĞLIK ÇIĞLIĞA LEFKOŞA 3 – DEVECİLER HANI – AHMET EVRENSEL'İN ANILARI – HÜSEYİN KABA 

Kitap Ahmet Evrensel’in Deveciler Hanı, kahvehanesi ve çevresiyle ilgili anılarını arı duru bir dille bütünsellik içinde anlatıyor.
 

HAFTANIN EN ÇOK OKUNAN DÜNYA KİTAPLARI:

Çocuk Yasası – Ian McEwan
Kurtlarla Koşan Kadınlar  – Clarissa P. Estes
Kaplanın Sırtında – Zülfü Livaneli 
Gece Yarısı Kütüphanesi – Matt Haig
Mırıldanan Çocuk – Gabriele Clima
 

ÇOCUK YASASI – IAN MCEWAN

Çocuk Yasası”, inançlarla kanunların kırılganlığına ve insanlar arasındaki mesafelere dair, içe işleyen, unutulmayacak bir roman.
 

HAFTANIN KİTABI

KALK YERİNE YAT - ŞERMİN YAŞAR

Şermin Yaşar bence son dönem Türk Edebiyatının en iyi öykü anlatıcılarından... Beni asla yanıltmayan, hayal kırıklığına uğratmayan, özgün dili ve üslubuyla her daim gönlümü fetheden Şermin Yaşar, yeni kitabı "Kalk Yerine Yat" ile de yine çok güzel duygular hissettirdi…
"Kalk Yerine Yat" hayatın içinden hiç yabancısı olmadığımız 12 öyküden ibaret bir çırpıda heyecanla okuyacağınız bir kitap… Bu kadar sürükleyici bulmamın bir nedeni de öyküdeki karakterlerin ve onların yaşadıklarının çevremizdeki insanlara ve yaşadıklarına benzemesi. Kısaca gündelik hayatımızda şahit olduğumuz, bazen sinir olduğumuz bazen dalga geçtiğimiz olayların kaleme dökülmesi sanırım…
Kitapta yaşadıkları hayatta kendilerini özdeşleştirememiş kahramanlar, yerini bulamamış insanlar var... Sizce bu çağın hastalığı mı bu… Yani yerini bir türlü bulamamak… “Giydiğin elbise içinde rahat edememek." demiş Şermin Yaşar… Sadece bu alıntıyla bile kitap yorumlanmış aslında… Gerçekten günün birinde öyle ya da böyle herkes kendi yerini buluyor... Kendini buluyor... Bir şeylere tutunuyor...
Okurken duygudan duyguya sürüklendim… Hem üzüldüm, hem kızdım, hem sevindim, hem şaşırdım, hem güldüm, hem hüzünlendim…
Kimi zaman adını değiştirerek mutluluğu elde edeceğine inanan çaresiz bir kadının, kimi zaman da kaybettiği benliğini çöplükte arayan bir adamın hayatına misafir oldum… Gürültüye tahammül edemeyen bir güvenlik görevlisini ve geride bıraktığı hayatını anlamaya çalıştım bazen, bazen de önyargıların harcayıp kül ettiği ömürlere dokunup geçtim...
Hikayelerin nerdeyse hepsi kalbine dokunuyor, ruhunu rahatsız ediyor… Ama özellikle; Tıkırtı, Orta Refüj, Şimdi Rahatladık benim için biraz daha ön plana çıktı…
Ne zaman birisi bana öykü okumayı sevmediğini söylese, ben ona Şermin Yaşar kitaplarını öneririm…
Yine hiç bitmesini istemediğim bir kitap oldu. Kesinlikle tavsiye ediyorum... Sadece bunu da değil yazarın tüm kitaplarını okumanızı tavsiye ederim... Keyifli okumalar…

OKUMA AZMİNİZ HİÇ BİTMESİN

 

HAFTANIN YAZARI

JACK KEROUAC

12 Mart 1922'de Lowell, Massachusetts'te doğdu.
Kerouac 1942'de ABD Ticaret Filosu'ndayken yazdı ilk romanı "The Sea Is My Brother" (Deniz Kerdeşimdir) i yazdı. Kötü olduğunu düşündüğü için kitap o öldükten 42 yıl sonra, 2011'de basıldı.
Onu Beat Kuşağı'nın simgelerinden biri yapan ünlü romanı "On the Road"u ("Yolda") ilk olarak yaklaşık 37 metre uzunluğundaki bir kağıt rulosuna yazmıştı. "Scroll" adını verdiği ruloyu farklı kağıtları birebirine bantlayarak yapmıştı. Romanın elle yazımı sadece üç hafta sürmüştü.
"On The Road" Jack Kerouac'ın 1947 ile 1950 arasında Beat Kuşağı'nın bir diğer simgesi Neal Cassady ile yaptığı geziler sonrasında yazıldı. 1948'de yazmaya başladığı romanı beğenmeyerek bir kenara atan Kerouac 1950 yılında Cassady'den aldığı bir mektubun ardından yeniden kaleme sarıldı.
Jack Kerouac'a göre Beat Kuşağı'ndaki 'Beat' tanımı ona aitti. Beat kelimesinin iki anlamı vardı: İlki 'beat' kelimesinin 'yorgun' anlamına tekabül ediyordu; ikincisi ise 'Beatitude'dan geliyordu ve 'blessed' (yani kutlu, kutsanmış) anlamını taşıyordu.
Kerouac yazar olmasaydı muhtemelen futbolcu (Amerikan futbolu elbette) olurdu. gençliğinde bu spora çok hevesliydi ve yeteneği sayesinde üç okuldan burs teklifi almıştı. Teklifleri değerlendiren Jack Kerouac sonunda New York'taki Columbia Universitesi'nde karar kılmıştı.
Her ne kadar Katolik inancından hiç vazgeçmese de Kerouac bir dönem Budizm'e merak saldı. Ancak "The Dharma Bums" (Zen Kaçıkları) romanını yazdıktan sonra başta Alan Watts olmak üzere Zen hocaları tarafından o kadar eleştirildi ki, bir daha Budizm ile ilgilenmedi.
Jack Kerouac'ın sadece bir çocuğu oldu. Joan Haverty ile yaşadığı beraberlikten olan Jan Kerouac'ın kendi çocuğu olduğunu önce kabul etmedi. Hamilelik sırasında Haverty'yi terk emişti ve ancak çocuk 9 yaşındayken yapılan bir kan testi sonucu babalığı kabullenmek zorunda kaldı.
Jack Kerouac ne sola ne de sağa yaranabilmişti. Sağcılar onun uyuşturucu kullanımını, solcular ise onun Katolik inancına olan bağlığını ve sert anti-komünist tavrını eleştiriyorlardı. 
"On the Road" romanından beyazperdeye uyarlanan aynı adlı filmi Walter Salles yönetti. 70'li yıllardan beri çekilmek istenen bu filmin izleyiciyle buluşması 2012 yılını bulmuştu. Başrollerde Sam Riley, Garret Hedlund ve Kristen Stewart'ın olduğu film beklenen etkiyi yapmadı. 
Kerouac'ın da hayatında önemli bir yer tutan yazar Lucien Carr'ın yine başka bir yazar olan David Kammerer'i öldürmesiyle sonuçlanan olaylar zinciri "Killing Your Darlings" adıyla filme aktarıldı. Kerouac bu filmde yan karakterlerden biriydi ve onu Jack Huston canlandırmıştı.
Gerçek hayatta Lucien Carr bıçakla David Kammerer'i öldürdükten sonra Keroauc'a gidip suçunu itiraf ediyor ve Keroauc da ona suç aletinden kurtulmasında yardım ediyordu. Lucien Carr yakalanıp tutklandığında Kerouac da tutuklandı elbette ama sanık değil tanık sıfatıyla.
Tutuklandığında babası onun kefaletini ödemedi. Ona bu iyiliği yapan kim oldu dersiniz? Müstakbel eşi Edie Parker'ın babası... Onu kızıyla evlenmesi şartıla kurtaran baba Parker'ın isteğiyle evlendiklerinde şahitleri polis memurlarıydı. Evlilikleri 1948'de sona erdi.
Jack Kerouac 21 Ekim 1969'da 47 yaşındayken hayata veda etti. Ölümünden bir gün önce bir kitap üzerinde çalışırken kan kusmaya başladı ve hastaneye gitti. Yıllardır süren alkolizmi yüzünden doktorların yapabileceği fazla bir şey kalmamıştı. Siroz onun sonu oldu.
1990'lı yıllarda Jack Keroauc'ın şahsi eşyaları açık artırma yoluyla satışa çıkarıldı. Tüm eşyalarına yaklaşık 10 ila 20 milyon dolar arasında fiyat biçilmişti. Aktör Johnny Depp, Keroauc'a ait bir yağmurluğa 15 bin dolar ödediğine göre bu tahmin çok da yanlış değildi.

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.