banner913
banner932
banner1012

Erçin'le Kitap Dünyası

banner1020

Bazı kitapların tadına bakılmalıdır Diğerleri yutulmalıdır Ve çok azıda çiğnenip hazmedilmelidir FRANCİS BACON

banner974
Erçin'le Kitap Dünyası

banner971
 Hazırlayan: Erçin SELASİYE
 
HAFTANIN EN ÇOK OKUNAN KIBRIS KİTAPLARI:
ABD Dış Politikasında Kıbrıs Açmazı – İlksoy Aslım
Gök Çatının Altındakiler – Fatma Türkoğlu
Güçük Prens – Kıbrıs Türkçesi – Antoine de Saint – Exupery
Yarım İnşaat – Nafia Akdeniz
Müziğimizde 60'lar 70'ler – Söyleşiler – Eralp Adanır
 
ABD DIŞ POLİTİKASINDA KIBRIS AÇMAZI - İLKSOY ASLIM
 
ABD arşiv ve belgelerine de dayanarak Kıbrıs’ın tarihsel sürecine ışık tutuyor.
“Eğer ada “Ulusların Kaderini Tayin Hakkı” ilkesine uygun olarak bağımsız olacaksa müttefik güçlerin kontrolünde olmalıydı.”

 
 
Haftanın İlgi Gören-Okunan Dünya Kitapları:
Londradan Sevgilerle – Sarah Jio
Gece Yarısı Kütüphanesi – Matt Haig     
6.27 Treni – Jean Paul Didierlaurent
Üç Kız Kardeş – İclal Aydın
Serenad – Zülfü Livaneli
 
LONDRADAN SEVGİLERLE – SARAH JİO
Londra’nın pastel renkli sokaklarında Valentina’nın kalbini yepyeni bir şehre açıp kayıplarını, kırgınlıklarını ve bitmiş evliliğini temize çekmesinin umut dolu hikâyesi...

 


HAFTANIN KİTABI
 
NAR AĞACI – NAZAN BEKİROĞLU
 
Bir kitabı bitirdikten sonra kapağını kapatıp, eğik durmaktan yorulmuş boynunu arkaya yaslamak ve içinden çıkmış olduğun dünyayı gözden geçirmek... Dünyanın en güzel hislerinden biri…
"Nar Ağacı" bir Doğu masalı kadar zengin, hayal kadar güzel, hayat kadar gerçek bir hikâye... İncelikle işlenmiş karakterleri, zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle yıllarca unutulmayacak bir kitap...
Nar Ağacı birçok ömrün, mazinin ve coğrafyanın ev sahipliğini yapan bir eser… Bu yüzden bitirdikten sonra hiçbir şey olmamış gibi hayatınıza devam edemiyorsunuz çünkü sadece içeriği değil yazımı da dopdolu...
Çok gerçekçi, çok insancıl,  çok içten ayrıca kesinlikle zengin ve doyurucu... Evet belki biraz derin ama kesinlikle gereksiz bir ayrıntı bulamazsınız içinde...
Balkan Savaşı yıllarında başlayıp I. Dünya Savaşı’na uzanan bir öykü... Trabzon’da ve Tebriz’de doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce delice akan sonra durgunlaşan iki ırmak...   Tebriz’in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra... İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, tehcir, mücadele, kader...
Farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda… Bu destansı sevda Nazan Bekiroğlu’nun kalemiyle buluşunca daha da etkileyici oldu…
Kitabın son cümlesi ile bitiriyorum yazımı:
"Hangi hikaye başladığı yerde bitmemiş ki?"

OKUMA AZMİNİZ HİÇ BİTMESİN

HAFTANIN YAZARI 
F. SCOTT FİTZGERALD (1896 – 1940)
Francis Scott Key Fitzgerald 1896’nın Eylül ayında St. Minnesota’da doğdu.
Fitzgerald çok okuyan, yazmak konusunda ki yeteneklerini de erkenden gösteren bir gençti ancak çok iyi bir öğrenci sayılmazdı. Anlatım gücü ve dile hakimiyeti çok üst seviyelerde olsa da, imlası bir o kadar kötüydü
1917’de Amerika Birinci Dünya Savaşı’na girdiğinde Fitzgerald üniversitesini bıraktı ve orduya katıldı. Eserlerinin bir kısmını da savaşta öleceği korkusuyla, edebi bir miras bırakabilmek için, bu sıralarda yazdı. Savaş alanlarını hiçbir zaman görmeyen yazar, “The Romantic Egoist” adını verdiği kitabını yazdı. Daha sonra bu kitabının üstünde biraz değişiklik yaparak “Cennetin Bu Yanı” adını verdiği bu kitabıyla çok satanlar listesine girer.
Cennetin Bu Yanı basıldıktan kısa bir sonra hayatının aşkı Zelda ile evlendi Fitzgerald. Güzel ve ne yapacağı pek belli olmayan Zelda, yazarın romanlarında sıklıkla yer verdiği yeni jenerasyon flapper kızları için önemli bir esin kaynağı olur. Zelda toplum içinde sigara ve içki içen, müstehcen espriler yapan; başarılı bir ressam, dansçı ve yazar olarak 20. yüzyıl Amerika’sı için çağdaş ve beğeni toplayan bir kadındı. Çiftin modaya yakın ilgileri, alkolle dolu hayatları onları edebiyat dünyasının hayranlık uyandıran çifti haline getirdi. Ne yazık ki bu ihtişamlı hayatları 1930’larda son buldu. Alkolizmin pençesinde ve yazmakta güçlük çeken Fitzgerald geçim kaynağını kaybetmiş; Zelda’ysa eski ihtişamlı hayatlarını terk etmek istemiyordu. Sinir krizleri geçirerek hayatının bundan sonrasını sık sanatoryum ziyaretlerinde tüketen Zelda, Fitzgerald için büyük umutsuzluklara sebep oldu.
Yazma tutkusunun garip bir örneğidir Fitzgerald. 1919 ve 1937 yılları arasında geçen ömrünü, kariyer çalkantılarını detaylı bir şekilde not etti Fitzgerald. Bunları çoğu yayımlanan çalışmalarıyla alakalı gelirleri kaydettiği bir tür muhasebe kaydı gibi olsa da, “Outline Chart of My Life” adlı kısımda doğumundan beri yaptıklarının ay ay kaydı tutulmuştu.  
Maço Hemingway ve kibar Fitzgerald çok farklı karakterlerin garip bir arkadaşlığı gibi görünse de iki yazar bir barda tanıştıkları 1925’den sonra hemen dost oldular, hatta Zelda’yla yaşadığı özel sorunlarda bile Hemingway’den yardımına başvurdu. Hemingway’in Zelda’dan nefret etmesi iki yazarın aralarını da açtı. Hemingway sürekli olarak Zelda’nın deli dolu olduğunu ve çıkardığı sorunlarla Fitzgerald’ın yazmasına engel olduğunu söylüyordu. Bu gerilim iki edebiyat devinin yollarını ayırdı.  
T.S Elliot gibi devlerden büyük övgüler alsa da, başyapıtı Muhteşem Gatsby tam bir fiyasko oldu Fitzgerald için. Yazarın yaşadığı dönemde asla bir başyapıt olamadı kitap. Hatta ilk iki romanının satış rakamlarına yaklaşmıyordu bile satılan kitaplar.  O dönem alelacele yazdığı Saturday Post’da çıkan kısa hikayelerinden bile daha fazla kazanıyordu. 
Kitabın popüler hale gelmesi İkinci Dünya Savaşı’nda 150 bin kadar kopyanın deniz aşırı Amerikan askerlerine gönderilmesiyle başladı. Bu sayede Muhteşem Gatsby en sevilen Amerikan romanları arasına girer. Şimdiyse her sene 500 bin kopya satıyor bu şaheser. 
Kariyerinde yaşadığı inişli çıkışlı dönemler Fitzgerald’ı çok yıprattı. Alkolü bırakma çabaları ve Zelda’nın hastane masraflarını karşılayabilmek için Los Angeles’a yerleşerek Hollywood’da şansını denemek isteyen Fitzgerald MGM adında bir film stüdyosunda çalışmaya başladı. İki sene boyunca başkalarının yazdığı senaryolar üzerinde çalışan yazarın kendi senaryoları hiçbir yerde kabul edilmedi. Yalnızca 1939’da çekilen “Three Comrades” filmin senaryosunu kabul ettirebilmişti. 
1940’ta “The Love of Last Tycoon” adlı kitabını yazmaya başladı. Bu kitabını Hollywood deneyimlerden ilhamla yazıyordu. Aynı dönemde borç içindeydi ve ayık kalmakta da zorlanıyordu ama yine de üzerinde çalıştığı kitabın başyapıtı olacağına inanıyordu. Zelda’ya yazdığı bir mektupta kitabının diğer hiçbir şeye benzemeyeceğini, bunu kendisinden uranyum çıkarır gibi çıkardığını belirtti. Ne yazık ki bundan bir ay sonra geçireceği kalp krizi hayatının nihayeti olacaktı Fitzgerald’ın. 44 Yaşında romanını tamamlayamadan veda etti hayata Fitzgerald. Bir sene sonra yarım haliyle yayımlandı kitabı ve tamamlanmış yarım bir kitap olmasına rağmen eleştirmenlerin çoğu Fitzgerald’ın en iyi eserini verdiği konusunda hem fikir oldular.
 
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.