banner913
banner932
banner1012

Bir Ortak Çalışma “Çocuklara Masallar” Kitabı Çıktı

banner1020

banner974
Bir Ortak Çalışma “Çocuklara Masallar” Kitabı  Çıktı

banner971
 
 
Çocuk ve ergen psikatristi Dr. Erdem Beyoğlu’nun,Dünya Masallarından, Ümmü Gülsüm Çinici’nin Türkiye masallarından ,Prof. Dr.Şevket Öznur’da, Kıbrıs masallarının metinlerinden oluşan “Çocuklara Masallar”adlı kitap, Ailemiz Dergisi tarafından yayımlandı . 48 sayfalık kitabı Meltem Balım, resimledi.  Çocuk edebiyatının çok az yazıldığı ülkemizde, uzman kişilerin bir araya gelip yazdığı bu eser çocukların büyük bir ilgisi çekecektir .15 masalı büyük ir zevkle okuyacağınızı umuyoruz.
 

 
Kıbrıs Masalları
 
EV YAPMAK

Bir varmış, iki yokmuş. Evvel zaman içinde, kalbur saman içinde, develer oyun oynarmış eski hamam içinde. Pire berbermiş, deve tellalmış. Ben de anamın beşiğini tıngır mıngır sallarmışım. Anam düşmüş beşikten. Babam girmiş eşikten. Ben de o karmaşada atlamışım pencereden.
Zamanın birinde bir padişah oğlu varmış. Karısı ve çocuğunu yanına alır at sırtında gezip dolaşmayı çok severmiş. Yine günlerden bir gün karı koca ikisi de atlarına atlamışlar. Çocuğu da yanlarına almışlar. Geze dolaşa memleketteki güzel manzaraları seyredip, mutlu olmuşlar. Derken bir çam dibindeki çadırı görmüşler. Bakmışlar yaşlıca bir kadın. Sormuşlar kimdir, nedir, çam dibinde ne arar diye. Kadın:
- Gezginim ben, o şehir senin, bu şehir benim gezer dururum, demiş.
 Almışlar onu da yanlarına birlikte gezinmeye başlamışlar. Her gittikleri yerde gezgini içeri buyur etmişler. Padişah oğluyla karısını kapı dışında bırakmışlar. İçeri davet edilmemek padişah oğlunun ağırına gitmiş. Gezgin kadına sormuş:
-Bu işin hikmeti nedir? Sen ki basit, sıradan bir gezginsin. Gene de içeriye buyur edilirsin. İçeride güler, oynarsın. Bense koskoca bir padişah oğluyum. Her yerde kapı önünde bekletilirim. Söyle bakalım, demiş.
Gezgin kadın da:
-Her gittiğin yerde bir ev yapacaksın, demiş.
Bu sözün söylendiği yıl yağmurlar bol olmuş. Bet bereket artmış. Padişahın hazinesi ağzına kadar dolmuş. Padişah oğlu da her kasabaya bir konak yaptırmış. Bunlarla yetinmemiş. Bir konak da denizin orta yerine diktirmiş. Sonra da karısını almış. Gezintiye çıkmış. Yine kimse yüzüne bile bakmamış.
Padişah oğlu olanlara çok sinirlenmiş. Yaşlı gezgini buldurmuş. Huzuruna çağırtmış. Saraylarını, konaklarını anlatmış:
-Senin bütün dediklerini yaptım. İnsanlar beni evlerine davet etmek şöyle dursun yüzüme bile bakmadılar. Beni gördüklerinde kaçtılar, demiş.
Gezgin söylenenleri dinlemiş. Ardından da:
-Öyle ev yapmayacaksın? demiş.
Padişah oğlu merakla sormuş:
-Nasıl ev yapacağım? demiş.
Gezgin de:
-Her gittiğin yerde dost, arkadaş edineceksin. Ne kadar çok arkadaşın varsa o kadar çok evin var demektir. Oturup birlikte yiyip içeceksin, demiş.
Padişah oğlu ev yaptırmanın ne demek olduğunu o zaman anlamış.
Yaptırdığı konakları halkın kullanımına vermiş. O günden sonra birçok dost, arkadaş edinmiş. Kaç evi olduğunu kendisi bile sayamamış.
Ben de oradaydım. Size haber vereyim diye konağın penceresinden atladım. Yanınıza geldim.
 
 
 
TAZIYLA HOROZ
 
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir horozla bir tazı varmış. İkisi de çobanın en sadık hayvanlarıymış. İşlerini eksiksiz yaparlarmış. Horoz gün doğmadan kalkıp ötermiş. Herkesi uyandırır, işe erken gönderirmiş. Tazı da geceleri yarı uyur biçimde yatarmış. Gelecek tehlikeleri anında duyarmış. Hırsız, uğursuz birileri yanaştığında havlayarak saldırırmış.
Günlerden bir gün tazı horoza:
-Haydi, gezmeye gidelim, demiş.
Horoz yol, yordam bilmezmiş. Ayrıca bütün tavuklar gibi gece karanlığında gözleri iyi görmezmiş.
Horoz:
-Teklifini kabul ederim ama bir şartım vardır, demiş.
Tazı sormuş:
-Şartın nedir?
Horoz da:
-Çok uzaklara gitmeyelim. Akşamın karanlığı basmadan gelelim, demiş.
Tazı:
-Tamam. Sen hiç merak etme, demiş.
Anlaşan iki arkadaş başlamışlar gezmeye. Şurası şöyle, burası böyle diyerek ovada dolaşmaya başlamışlar. Gezmek horozun çok hoşuna gitmiş. Sabahtır, ikindidir derken, akşamın olduğunun bile farkına varmamış. Her yanı karanlık basmış. Horozun gözleri görmez olmuş.
Horoz tazıya:
-Düşündüğüm başıma geldi. Ben şimdi ne yapacağım? Artık bir adım bile atamam, demiş.
Tazı da horoza:
-Nazı niyazı sahibine bırak. Bak karşıda zeytin ağacı var. Oraya kadar gidelim. Ben altına kıvrılıp yatarım. Sen de zeytin ağacının üzerine çıkar, tünersin, demiş.
Horoz çaresiz kalmış:
-Tamam, demiş.
Ayaklarıyla yerleri kavrayıp yürümüş. Belli belirsiz gördüğü zeytin ağacına bir iki sıçramış. Uğraşa, döğüşe bir dalına çıkıp tünemiş. Tazı da zeytin ağacının altına yatmış.
Tazı güvenli olmayan bir yerde olduklarını bildiğinden gece boyu gözlerini dört açmış. Hiç uyumamış. Sonunda sabaha yakın gözleri uykuya yenilmiş.
Horozsa tüner tünemez uyumuş. Ortalık ağarmaya başlayınca uyanmış. Her zaman yaptığı gibi yine ötmeye başlamış.
O ovada bir de tilki varmış. Günlerdir aç gezinirmiş. Açlığın verdiği sıkıntıyla türkü söylermiş:
“Dağ başı değirmen olur
Eğer suyu gelirse
Koca kıraç alıçlık armutluk olur
Eğer bahçıvan ekerse
Benim ne güzel sefam olur
Her ev bana bir tavuk verirse, dermiş.”
Tilki, horozun sesini duyunca türküsünü kesmiş. Sesin geldiği yana kulak vermiş. Hızlı adımlarla koşmuş. “Kısmet ayağıma geldi.” demiş. Hemen zeytin ağacının altına gitmiş.
Horoza:
-Merhabalar, hayvanların en güzel seslisi, demiş.
Horoz da tilkiye:
  -Merhaba, hayvanların en düzenbazı, demiş.
Tilki, horozu yemenin yollarını aramış. Zeytin ağacına bakmış. Kendinde ağaca çıkacak gücü bulamamış. Horozu aşağıya indirmenin yollarını aramış.
-Güzel sesli horoz kardeş, içtiğim su boğazımda kaldı. Aşağıya gel. Sırtıma bir vur da kurtar beni, demiş.
Horoz da:
-Peki, haydi ineyim bari, demiş.
Horoz, tazıyı uyandırmak için de öttükçe ötmüş. Bir daldan bir dala, pat pat diye atlamış. Ama tazı uyanmamış. Tilkinin gözleri yukardaki horozdaymış. Horoz daldan dala atladıkça tilki de başı yukarıda, ağacın çevresinde dönmüş. Önüne bakmadan koşan tilki, farkında olmadan tazının başına basmış. Tazı uyanıp yerinden fırlamış. Tilkiyi görünce peşine düşmüş. Başlamışlar arkalı önlü koşmaya.
Tazı tilkiye seslenmiş:
-Dur artık yoruldum.
Tilki:
-Koşmaya başladıktan sonra duramam, demiş.
Tilki horozu yemekten vazgeçmiş. Can derdine düşmüş.
Horoz olanları izlemiş. Ağacın üzerinde güldükçe gülmüş. Ardından da tilkiye seslenmiş.
- Hey, tilki kardeş, gel de sırtına vurayım, demiş.
Tilki ardına önüne bakmadan koşmuş. Bir yandan da horoza seslenmiş:
-Ben yuttum suyumu, boğazım da bir şey kalmadı, demiş.
Ben de bıraktım da geldim.
 
 


 
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.