banner913
banner932
banner1012

KIBRIS’TA BAĞIMSIZ VE EGEMEN İKİ DEVLETLİ SİYASİ ÇÖZÜM DEVLET POLİTİKAMIZ OLURKEN


Metin FAHRİOĞLU

Metin FAHRİOĞLU

Okunma 20 Ekim 2021, 13:26

Kıbrıs sorunu, Rum-Yunan ikilisinin   Megali İdea hayallerinden kaynaklanan bir sorundur.  Dün olduğu gibi bugün de Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’ta hedeflediği siyasi çözüm anlayışı tarihin derinliklerinden gelen Megali İdea hayalleri çerçevesinde Enosis’e giden yolu açmaktır..
Kıbrıs’ta,  İngiliz Yönetimi döneminde Rum-Yunan ikilisinin  Enosis’e giden yolu açmak için İngilizlere ve Kıbrıs Türk halkına karşı 1 Nisan 1955’te  EOKA tedhiş örgütünü faaliyete geçirmelerinin ardından  bugün resmi kuruluşu 1 Ağustos 1958 olarak kabul edilen Türk Mukavemet Teşkilatı  (TMT)’in  26 Kasım 1957’de  kuruluş bildirilerini dağıtarak faaliyete geçer ve de  hele bir dur demesi sonrası 16-18 Aralık 1958’de yapılan  NATO Bakanlar Konseyi toplantısında Türkiye ve Yunan Dışişleri Bakanları ile İngiltere Dışişleri Bakanı arasında  yapılan görüşmelerin ardından Kıbrıs’ta siyasi bir çözüm adına Kıbrıs Türk halkı ve Türkiye ‘Taksim’ tezinden, Yunanistan ise Enosis’ten ‘sözde’ vazgeçerken adada bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluş çalışmaları  başlayacaktı..
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşuna giden yolda 11 Şubat 1959’da Zürih’te üzerinde antlaşmaya varılan metinler; Türkiye Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Yunanistan Dışişleri Bakanı Avengelos Averof ve  İngiltere Dışişleri Bakanı Selwyn Lloyd tarafından imzalanması sonrasında  bu antlaşmaları 19 Şubat 1959 Londra’da, İngiltere Başbakanı  Macmillan , Türkiye Başbakanı Adnan Menderes ve Yunanistan Başbakanı Avengelos Karamanlis,  Kıbrıs Rum Toplumu adına Makarios ve de Kıbrıs Türk Toplumu adına liderimiz Dr. Fazıl Küçük imzalamışlardı.. 
Bu antlaşmaların ardından 13 Aralık 1959’da yapılan  seçimlerde Rumlar Başpiskopos Makarios’u   Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı seçerken  Kıbrıs Türk halkı da  liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ü  Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak seçmişti.
Şubat 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları ile hedef ulusal bir devlet değil; iki uluslu bir devlet yaratmaktı, ama  bunu kabullenemeyen Rum-Yunan ikilisinin hedefi  Enosis’e giden yolda bu antlaşmaları basamak yapmaktı!..
Bu antlaşmalara dayalı olarak   hazırlanan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının 6 Temmuz 1960 tarihinde kabul edilmesinin  ardından 16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile Kıbrıs Cumhuriyeti  ilan edilirken ayni gün 650 kişilik Türk Askeri Alayı ve 950 kişilik Yunan Askeri Alayı; Mağusa limanından  Kıbrıs’a ayak basıyordu.. O günde 82 yıllık bir aradan sonra Türk Askerinin adaya çıkışı nedeniyle Kıbrıs Türk halkının duyguları bir başkaydı..
16 Ağustos 1960 Lefkoşa Antlaşmaları ile ilan edilen Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının temel maddeleri Kıbrıs Türk ve Rum Halklarının siyasi eşitliği prensibine dayanmaktaydı..
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin temel yapısı çerçevesinde Yürütme erki çerçevesinde oluşacak hükümette 7 Rum ve 3 Türk’ten oluşan bir Bakanlar Kurulu oluşturulacaktı. Temsilciler Meclisinde %70 Rum ve %30 Türk milletvekili olacaktı. Kamu hizmetleri %70 Rumlardan ve %30 Türklerden  oluşacaktı.
1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Antlaşmaları ile   her iki halka varlıklarını koruma olanağı sağlanır ve bir halkın diğer  halka tahakküm etme yolları anayasal garantilerle engelleniyordu.
Ancak bu Antlaşmalar Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri çerçevesinde yer alan Enosis’i gerçekleştirmek istemeleri nedeniyle uzun ömürlü olmayacak ve de 3 yıl, 4 ay sonra   ve 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarıyla  yıkılarak Rum devletine dönüştürülmesinin ardından Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınır.
Ama ne yazık ki 1960 Kıbrıs Cumhuriyetinin kuruluşunu Enosis’e sıçrama tahtası olarak gören Makarios;1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin  yıkılmasına giden yolda ilerleyecekti.. Diğer bir değişle  1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni  Anayasa ihlali ve Garanti Antlaşmaları ihlali ile sonunu hazırlayan ve yıkan, Kıbrıs Rum tarafıdır…
Nitekim Makarios , 30 Kasım 1963’te Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası’nda Türk tarafının haklarını garanti altına alan maddeleri etkisiz hale getiren 13  değişiklik yapılmasını talep önerisini Kıbrıs Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Yardımcısı Dr. Fazıl Küçük’ün  ve Garantör Devlet olarak Anavatanımız Türkiye, Yunanistan ve İngiltere’nin de bilgisine  getirmişti..
Bu gelişmelere Kıbrıs Türk tarafının ve de Anavatanımız Türkiye’nin onay vermemesi üzerine 21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları ile Kıbrıs Cumhuriyeti resmen yıkılır ve de Kıbrıs Türk halkı Kıbrıs Cumhuriyetinden dışlanırken Rum-Yunan ikilisinin Megali İdea hayalleri çerçevesinde  Rum-Yunan silahlı  saldırıları tüm adaya yayılacaktı..
21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırılarının ardından Kıbrıs sorununun BM Güvenlik Konseyi’ne taşınmasının ardından alınan 4 Mart 1964 tarih ve 186 sayılı karar Kıbrıs sorununun bugünlere gelmesinde çok ama çok önemli bir yeri vardır.. BM Güvenlik Konseyi  186 sayılı kararı ile “Kıbrıs Cumhuriyeti’nden”  şiddeti ve kan dökülmesini önleyecek kararlar almasını isterken bu kararla birlikte Rum Yönetimi, “Kıbrıs Hükümeti”  olarak  tanınmaya başlarken Kıbrıs sorunun da bu günlere taşınmasının  en büyük nedeni olacaktı.
Nitekim kısa bir süre sonra 4 Nisan 1964’te Makarios, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kuran  antlaşmaları tek yönlü feshettiğini açıklayacak ve de  bunu takip eden aylarda  21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları adanın dört bir yanına yayılacaktı. Bu süreçte  yüzlerce Türk şehit olur ve yüzlerce Türk yaralanırken  103 köyden  30 bin Türk  göçmen durumuna düştü.. Bunun sonucu olarak Türklerin evleri ve malları talan edildi, tahrip edildi.
Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs’taki nihai hedefi Enosis’i gerçekleştirmekti.  Nitekim  1967’de Yunanistan’da gerçekleşen darbe sonunda iş başına gelen    askeri   yönetimin; Enosis’in bir an önce  gerçekleşmesini sağlamak istemesi üzerine 15 Temmuz 1974’te Makarios’a karşı düzenlenen darbenin ardından Makarios’un yerine getirilen Nikos Sampson 17 Temmuz 1974’te “Kıbrıs Helen Devleti”ni ilan etmişti..
O günde Anavatanımız Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, İngiltere ile birlikte hareket etmek için  16 Temmuz ‘da İngiltere’ye kadar gider.  Ancak İngiltere’nin ortak bir müdahaleye yanaşmaması üzerine Anavatanımız Türkiye 20 Temmuz 1974’te düzenlediği Barış Harekatı ile bugünkü sınırlar çizilirken Kıbrıs’a barış ve huzur gelmesinin ardından Kıbrıs’ta siyasi bir çözüm adına, ileride kurulması hedeflenen federal bir devlet adına  13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edilir.
Yine o günde 30 Temmuz-2Ağustos 1975 Viyana’da yapılan görüşmelerin ardından imzalanan  Nüfus Mübadele Antlaşması çerçevesinde tamamen kendi istekleri çerçevesinde  Güney’deki Türkler Kuzey’e, Kuzey’deki Rumlar da Güney’e geçerken iki bölgelilik oluşuyordu..
Yıllarca devam eden görüşme sürecinde olumlu bir sonuca varılamaması ve de konunun yine BM Güvenlik Konseyi’ne taşınması üzerine 15 Kasım 1983’te bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ilan edilmiştir..
O günde  Türk tarafı yine çok iyi niyetlerle görüşme sürecine devam ederken 31 Ağustos 1998’de KKTC Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş, Kıbrıs’ta kalıcı bir barış sağlamaya yönelik olarak  “Kıbrıs Konfederasyonu” kurulmasını önerdi. Bu amaçla yapılacak müzakerelerin hedefi, iki halktan ve iki devletten müteşekkil Konfederal bir yapıyı öngören, iki anavatan ile garantör devletler arasında aktedilecek simetrik antlaşmalarla desteklenen bir ortaklık çözümünün teşkil edilmesiydi..
..Fakat  o günde Rumların Kıbrıs Cumhuriyeti olarak  AB üyelik konusunun gündeme taşınması nedeniyle   Rum tarafı bu öneriyi de reddetmesinin ardından Rumların 1 Mayıs 2004 tarihi itibarıyla AB’ne üye olmalarının da  Kıbrıs sorununun bugünlere gelinmesinde önemli bir rolü vardır!..
Rum-Yunan ikilisinin günümüzdeki  hedefi Kıbrıs Türk halkını ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne  ‘azınlık’ hakları ile katılmasını sağlamaktır.  Kıbrıs Türk halkının   günümüzde ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne  katılması demek bu devletin Helen egemenliği altındaki hukuk dışı  ve gayrı yasal statüsünü  tanımak anlamına gelmektedir, Girit misali yok olmayı kabul etmek demektir.
Günümüzde Anavatanımız Türkiye’den başka bağımsız ve egemen devletimiz KKTC’ni resmen tanıyan  devlet olmamıştır. Kıbrıs Türk halkı olarak KKTC’nin tanınmasını istemek için yola çıkmalıyız.. KKTC’nin uluslararası hukuk altında tanınma hakkı olduğunu  devamlı surette dile getirmeliyiz. Uluslararası hukuk alanında KKTC’nin  neden tanınması gerektiğini  yabancı diplomatlara izah etmeliyiz.. Unutmamalıyız ki geçmişe dönüp bakacak olursak BM,  Çin’i de yıllarca    gayrı meşru devlet olarak görmesinin ardından tanıdığı Çin   bugün BM Güvenlik Konseyi üyesidir. 
BM Güvenlik Konseyi yıllarca aldığı kararlarla Kıbrıs Türk Halkına büyük haksızlıklarda bulunmuştur. BM Güvenlik Konseyi Kıbrıs Türk halkının haklarını daha fazla görmezden gelemez ve de gelmemeli ve  dünden bugüne KKTC’nin kuruluşuna giden yolda aldığı olumsuz  kararları iptal etmelidir.
Kıbrıs’ta olası bir siyasi çözümde Rum-Yunan ikilisinin  günümüzde öncelikli hedefi 37 yıllık bağımsız ve egemen devletimiz Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırmasını sağlamaktır. Rumların öncelikli hedefi uygulamaya koydukları politikalarla  kurulmasını hedefledikleri ‘sözde’ “Federasyon” gibi bir siyasi  çözümle  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni tarihin derinliklerine gömmektir, Kıbrıs Türk halkını ‘azınlık’ hakları ile ‘sözde’  Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yama yapmak; Garanti Antlaşmalarının  iptalini sağlamak ve  Türk askerinin Kıbrıs’taki varlığına son vermektir, tüm Rum göçmenlerin evlerine mülküne  dönmelerini sağlamaktır   ve de  kısa sürede Kıbrıs Türk Halkını Girit misali yok etmektir.
Sonuç olarak;  Kıbrıs Türk halkı olarak biz fırsat vermedikçe ne BM, ne AB  ne  ABD, ne  İngiltere ve ne de diğer güçler Kıbrıs Türk halkını KKTC devletinden vazgeçirip Rumlarla birleşmeye zorlayamaz..
Rum-Yunan ikilisinin ve onlara destek verenlerin hedefleri KKTC’ni ortadan kaldırmak ve Helen egemenliği altındaki ‘sözde’ Kıbrıs Cumhuriyeti’ne yamalamak  iken Kıbrıs Türk halkına düşen görev Anavatanımız Türkiye’nin desteğinde  Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin tanınmasını sağlamak olmalıdır.
Ancak çok bilinmelidir ki, 38 yıldan beri bağımsız ve egemen  bir devlet olarak varlığını sürdürmekte  olan KKTC’nin  uluslararası Hukuka göre tanınma hakkı vardır..
27-29 Nisan 2021 günlerinde Cenevre’de  gerçekleşen 5+BM Konferansı günlerinde  KKTC Cumhurbaşkanı sayın Ersin Tatar’ın;  BM Genel Sekreteri Guterres’e sunduğu 6 maddelik siyasi çözüm önerisinde “Kıbrıs’ta artık yan yana yaşayan iki ayrı egemen bağımsız devletin işbirliğine dayalı  bir antlaşma olabilir”  derken yakın geçmişte   de BM’nin 76. Olağan Genel Kurulu çerçevesinde  BM Genel Sekreteri Guterres ile yaptığı görüşmenin ardından basına yaptığı ve  27.09.2021 tarihli yerel basınımıza yansıyan haberlere   göre sayın Ersin Tatar: “Yan yana yaşayan iki devletli çözümden başka bir çıkış yolu yoktur, tanınma için mücadelemizi sürdüreceğiz”  dedi....
Kıbrıs’ta bağımsız ve egemen  iki devletli siyasi çözüm  artık Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ve  Anavatanımız Türkiye için  bir devlet politikası haline gelmiştir ve de bundan kimse geri dönmez ve de dönmeyecektir..
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Sen Çok Yaşa…
 
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.