banner913
banner932
banner1012

Yılanla karşılaşırsanız yolunuzu değiştirmeniz yeterli

banner1020

Biyoloji ve Çevre Eğitimi Uzmanı Nazım Kaşot, yılan görüldüğünde ne yapılması gerektiğini, yılanların ekosistemdeki yerini ve yararını, aslında düşman değil dost olduklarını ve yılanlarla ilgili doğru bilinen yanlışları anlattı

banner974
Yılanla karşılaşırsanız yolunuzu değiştirmeniz yeterli

banner971
 
Kıbrıs’ta havaların ısınmasıyla birlikte yılanlar da sık olarak görülmeye başladı. 
Peki onlara nasıl davranmak lazım?  Gördüğümüz yerde öldürmemiz mi, yoksa korumamız mı gerekiyor?
Yılanlar zararlı mı yoksa yararlı bir hayvan mı? Yararlıysa neden yararlı?
Bir yılan ısırdığı zaman ilk olarak ne yapmalı? Ya da evde, bahçede bir yılan görülüğünde nasıl davranmalı?
Havaların ısındığı, yılanların sık görüldüğü bu dönemde, merak bu soruların yanıtını Doç.Dr. Nazım Kaşot verdi.
Yılanların Kıbrıs ikliminde ya çok kısa uyuduğunu ya da hiç uyumadığını anlatan Doç. Dr. Nazım Kaşot, hibernasyon (kış uykusu) olarak isimlendirilen bu olayın birçok sürüngende kötü hava koşullarını hasarsız atlatmak için kullandıkları bir mekanizma olduğunu belirtti.
“Yılanlar soğukkanlı canlılardır” diyen Kaşot, metabolizmalarının çevrenin sıcaklığına göre değişiklik gösterdiğini, sıcak havalarda oldukça hareketli ve soğuk havalarda hareketsiz olabildiklerini söyledi.
Kaşot, “Genellike hava sıcaklığı 16 oC’nin altına düştüğü zaman taşların altına saklanarak kalp atışlarını yavaşlatırlar ve belli bir süre beslenmeden hava sıcaklığı yükselene kadar hareketsiz bir şekilde beklerler. Ülkemiz çok sıcak ve bu nedenle de yılanlar kışın belli ayları bile aktif olabilmektedirler. Bu nedenle doğaya çıkan kişiler hangi mevsim olursa olsun temkinli olmalıdırlar” dedi.
Bahçe temizliklerinin yoğun yapıldığı bu dönemde otların içerisinde yılanlara rastlamanın mümkün olduğuna dikkat çeken Nazım Kaşot, “Hem onlara zarar vermemek hem de kendimizi korumak adına sık otların olduğu alanları temizlerken dıştan içe doğru ilerlemek, yılanın titreşimlere bağlı olarak uyarılmasına ve oradan ayrılmasına imkan sağlayabilir” şeklinde konuştu.
Kaşot, “Koca Engerek ise olduğu yerden ayrılmayabilir. Bu nedenle de otların görünmeyen zeminine basılmaması gerekmektedir. Bu yolla istemeden üzerine basma ihtimalinizi ortadan kaldırabilirsiniz” uyarıısnda bulundu.
Kaşot sözlerini şöyle sürdürdü:
“Koca Engerek otlarda ve sizi tehdit algılamışsa eğer size akciğerlerini şişirerek bir fışırıtı sesi çıkarabilir. Böyle bir ses duyduğunuzda lütfen kesim işlemine devam etmeyin ve oradan uzaklaşın.  
Sizi tehdit algıladığı için bir süre hareketsiz bekleyecek ve tehdit durumunu değerlendirecektir. Tehditin geçtiğini düşündüğü anda da orayı terk edecektir. Türün genel davranış mekanizması böyle çalışmaktadır fakat istisna durumlar da söz konusu olabilmektedir.”
SADECE 3 TÜR ZEHİRLİ, İNSAN İÇİN TEHLİKELİ OLAN GUFİ
Kuzey Kıbrıs’ta literatüre göre 9, fakat mevcut kayıtlara göre 6 farklı yılan türü bulunduğunu aktaran Do. Dr. Nazım Kaşot, bunların “Kör Yılan, Kara Yılan, Sikkeli Yılan, Kedi Gözlü Yılan, Çukurbaşlı Yılan ve Koca Engerek yani halk arasında bilinen ismiyle Gufi” olduğunu belirtti.
“Bu türler arasında sadece 3 tür “zehirlidir” fakat insan için tehlikeli olabilecek sadece Koca Engerek’tir” diyen Kaşot, “Gufi tehdit hissettiği anda olduğu yerde hareketsiz kalır” uyarısını tekrarladı.  Kedi Gözlü Yılan ve Çukur Başlı Yılanın yarı zehirli yılanlar olarak tanımlandığını kaydeden Kaşot, “Bu yılanlarda zehir dişleri çenenin gerisinde bulunduğundan zehir dişini kolaylıkla batıramaz. Serçe parmak gibi ince vücut kısımlarını ısırması ya da parmağınızı ağzının içine sokmanız durumunda batırması mümkün olabilir” ifadelerini kullandı.
Yarı zehirli yılanların zehrinin insan için tehlikeli olmadığına fakat alerjik kişilerde farklı reaksiyon göstermesi ihtimali bulunduğuna dikkat çeken Kaşot, bu nedenle bilimsel çalışmalar haricinde hiçbir yılanı yakalamaya çalışmamak gerektiğini vurguladı.
 “Koca Engerek tarafından ısırılma gerçekleşmesi durumunda kesinlikle tam turnike (sıkı sargı) yapılmamalı, gevşek sargı yapılmalı ve ilk olarak ısırılan kişi sakinleştirilmelidir” diyen Kaşot, sonrasında da vakit kaybetmeden medikal yardım alınabilecek bir hastaneye ya da sağlık ocağına gidilmesi gerektiğini bildirdi.
Bu durumda ısırılan bölgenin kesinlikle kesilip emilmeye çalışılmaması gerektiğini vurgulayan Kaşot, böyle bir davranış sergileyen kişide çürük diş bulunması durumunda ikincil zehirlenme yani zehri emen kişinin de zehirlenmesinin mümkün olabileceği uyarısında bulundu.
KIBRIS’TA 1958’DEN BERİ YILAN ISIRMASINDAN ÖLEN YOK
Doç. Dr. Nazım Kaşot, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kıbrıs’ta Koca Engerek ısırmasından hayatını kaybeden çok az kişi bulunuyor. 1958 yılından beri yılan ısırmasından hayatını kaybeden herhangi bir kişiye rastlanmamıştır. Yılanlar bizden bizim onlardan korktuğumuzdan daha çok korkarlar. Sıkıştırıldıklarında, yakalanmaya çalışıldığında ve üzerine basıldığı durumlarda saldırgan olabilirler fakat hiçbir zaman durup dururken yani tehlike hissetmedikleri durumda saldırgan davranışlar sergilemezler. Bu nedenle yılanla karşılaşılması durumunda yılanı rahatsız etmeden yolunuzu değiştirmeniz yeterlidir.”    
Doç. Dr. Nazım Kaşot, Engerek yani Gufi yılanının herhangi bir tehdit hissettiği zaman olduğu yerde kaldığını ve tehdit unsurunun kendine yaklaşmasını beklediğini  de söyledi. Tehdit unsurunun yılanın üzerine doğru hareket etmesi halinde Gufinin saldırıcağına dikkat çeken Kaşot, bu yılanın avlanma sırasında da aynı şekilde davranış gösterdiğini kaydetti. Kaşot, Gufinin özellikle su kenarlarında ya da avlarının geçtiği yerin yakınlarında kamufle olarak avının gelmesini beklediğini, zehirleyerek öldürdüğünü, ardından da onu yutarak beslendiğini anlattı.
Kuzey Kıbrıs’ta meydana gelen Engerek ısırılmalarının birçoğunun hayvanın görülmeyerek üzerine basılması sonucu gerçekleştiğini belirten Kaşot, “İnsanlar, doğada tam bir kamuflaj ustası olan bu türü fark etmeyerek üzerine basabilirler” dedi.
Yaz aylarının geldiği Kuzey Kıbrıs’ta sıcaklıkların artmasıyla yılanlar da ortaya çıkmaya başladığına dikkat çeken Kaşot, ülkede yılanlarla ilgili çok sayıda doğru bilinen yanlış olduğunu vurguladı.
Kaşot şöyle konuştu:
“Ne yazık ki ülkemizde yılanlar hakkında doğru bilinen birçok  yanlış bulunmaktadır. Örneğin yılan sokmaz ısırır çünkü bu eylemi dişleri ile gerçekleştirir. Bunun yanında yılanlar kırbaçlamaz. Yılanlar sahip oldukları anatomik yapılarıyla böyle bir eylem gerçekleştiremezler. Bu da halk arasında yaygın olarak anlatılan hurafelerden bir tanesidir. Yılanların kulak delikleri bulunmaz ve sesleri bizim gibi algılamazlar. Hintler yılanları üflemeli çalgının sesiyle değil, hareketleriyle oynatırlar Yılanlar deri değişimi yaparak büyürler ve deri değişimi sırasında gözleri de matlaşır. Yılanların sağ akciğerinin ucunda hava kesesi bulunur. Bu sayede yılanlar avlarını yutarken boğulmazlar. Göz kapakları ve kulak delikleri yoktur. Kısacası sesi duymazlar. Topraktaki titreşimlere karşı oldukça hassastırlar.
Yılanlar dilleri ile sokar’ ifadesi yanlış bir inanıştır. Yılanlar dillerini koku almada kullanırlar. Yılanlar öç almazlar. Bir yılan öldürüldüğünde arkasına öç almak için başka bir yılan gelmez. Yılanların dünyanın en korkunç yaratıkları olarak düşünülmesinin tek nedeni insanların yılanlar hakkında çok az bilgi sahibi olmalarıdır. Unutulmamalıdır ki insan bilmediği şeylerden korkar! Her gördüğümüz yılan zehirli değildir. Yılanlar bizi gördüğü anda kaçmaya çalışır. Kısacası onlar bizlerin onlardan korktuğundan çok daha fazla korkarlar. Koca Engerekler (Gufi) gündüzleri aktiftirler fakat genellikle geceleyin avlanmaya çıkarlar. Bu nedenle geceleyin doğaya çıkmak gerekiyorsa temkinli olmakta yarar vardır. Elbetteki gündüz de doğaya çıkılacağında önünüze bakarak yürümeniz yılanın üzerine basma ihtimalinizi azaltacaktır. Ayrıca doğaya çıkarken doğaya uygun kıyafet ve ayakkabıların giyilmesi olası ısırılma vakalarını da azaltabilecek bir önlem olarak değerlendirilebilir. Kuzey Kıbrıs’ta insan gördüğü zaman olduğu yerden ayrılmayan tek yılan Engerek’tir. Rahatsız edilmediği ve üzerine basılmadığı takdirde de ısırmaz! Bu nedenle doğaya çıktığımızda bastığımız yerlere çok dikkat etmemiz gerekir. Unutmayalım ki hiçbir canlı durup dururken başka bir canlıya zarar vermez. Her canlı, kendini diğer canlılardan korumaya çalışır”.
Zehirli ve zehirsiz yılanların temel özelliklerine de değinen Kaşot,  zehirli yılanların, alacakaranlıkta ve gece aktif, baş kısımları üçgen şekilli, ağır hareket eden, vücut uzunluklarına oranla kalın, göz bebekleri dikey, baş bölgesindeki pulları küçük ve fazla, kuyruk kısımlarının da kısa ve küt olduğunu ifade etti.
Kaşot, zehirsiz yılanlarınsa, vücutlarının oldukça uzun, başlarının üst kısmındaki pul sayıları az ve geniş ayrıca başlarında da herhangi bir çıkıntı olmadığını belirtti.
 “Fare ve kurbağalar yılanların en önemli besin kaynaklarındandır” diyen Kaşot, bu sayede ekosistem içerisimde fare ve kurbağa populasyonlarının aşırı artışının engellendiğine vurgu yaptı.
“Ekosistemler içerisinde bu ilişkiler besin zinciri olarak isimlendirilir. Birçok besin zincirinin bir araya gelmesiyle de besin ağı oluşur. Özetle doğada canlılar birbirlerinin dengeleyicisi olarak görev yapar” diyen Kaşot, bu muhteşem mekanizmayı bozan en önemli unsurun insanların doğaya yaptığı müdahaleler olduğunu söyledi.
Kaşot, yılanların önemini şu sözlerle aktardı:
“Doğada bozulan dengelerin acısını diğer türlerle birlikte insan da çeker. Bu nedenle doğaya müdahale edilmemesi gerekmektedir. Doğada artan fare ve sıçan populasyonlarının dengelenebilmesi için yılanlar olmazsa olmazdır. Bir fare bir defada 9 yavru doğurabilir, bu yavrular da 1’er aylık olduktan sonra tekrar doğurganlık kazabilirler. Düşünün ki doğan yavruların en az dört tanesinin dişi olduğunu kabul edelim, her birinden de tekrar 9’ar yavru doğduğu hesaplanırsa, ikinci ayda en az 46, tamamının dişi olduğu hesabıyla da basitçe 91 yavru olabileceğini düşünürsek. Fare populasyonlarının nasıl kısa sürede artabileceğini görürüz. Bu yüzden onların doğal avcısı olan yılanların korunması ekosistem sağlığı açısından çok önemlidir. Besin zincirinde yılanların kaybolmaları yoğun olarak beslendikleri fare ve sıçan populasyonlarının aşırı artışına neden olacak ve ekosistemin işleyişini bozacaktır. Yılanlar bu yüzden kesinlikle öldürülmemelidir”.
 
banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.