Fehime ALASYA
Kıbrıs Türkü’nün Türk Sanat Müziği'ni sevmesinde çok büyük payı olan bir dönemin sahnelerinin aranan ismi Solist Selma Diker, sesinin yanı sıra hanımefendi kişiliği ile birçok kişinin kalbinde taht kurmuş… Geçimini sağladığı, hayatını sürdürmesini sağlayan şarkıcılık, onun hem zevk hem de iş yapmasına olanak sağlamış. Geçim derdine düşüp tek göz odalı bir eve dahi sahip olamamanın burukluğunu yaşayan Selma Diker, çocuklarından koparılmasının pişmanlığını yaşıyor hala…
Yakın geçmişte sokakta yaşadığı ve yardım çağrılarına cevap alamadığı için Cumhuriyet Meclisi önünde eylem yapmasıyla gündeme gelen solist Selma Diker, Milletvekili Hasan Taçoy tarafından uzatılan yardım eli ile şimdilerde bir pansiyonda yaşam sürüyor. Birçok yardım çağrısı, birçok yardım dilekçesi olmuş Selma hanımın ama hepsi de yanıtsız kalmış…
1950 yılında Lefkoşa’nın Yenicami Bölgesi’nde doğup büyüyen Selma Diker, üniversiteyi yurt dışında bitirip, turizmci olarak adaya döner ve bir otelde resepsiyonist olarak çalışmay başlar. Çocukluk yıllarını anımsayan Selma Hanım, “Pabuçlarım Hisaraltı’nda kaldı, beni ‘Hisaraltı Çocuğu’ diye anons ederlerdi, kara kartallar derlerdi bize, çok disiplinli yetiştik” diyor.
“EN BÜYÜK PİŞMANLIĞIM, ÇOCUKLARIMDAN KOPARILMAM”
Üniversitenin son yıllardında ilk çocuğuna hamile olan Diker, okulunu bitirip adaya döner. Evliliğinde sorunlar yaşamaya başlayan kadın, sahip olduğu iki çocuğunu da Türkiyeli olan eşinden almayı başaramaz ve onlardan ayrılmak zorunda bırakılır. Selma Diker’in hala daha yaşadığı en büyük pişmanlığı çocuklarını bırakmak zorunda kalmasıymış. O yılları anlatan Diker şöyle devam ediyor; “İki çocuğum oldu, ayrıldığım eşim onları alıp Türkiye’ye gitti, on aylık ve on yaşındaydılar. Çok geç kaldık ama onlarla şimdi görüşüyoruz. Yedi de torunum var. Dedektif gibi onların izini sürdüm, hep beni hatırlasınlar dedim, hep kapı çaldım, zorla içeri girdim, sırf unutmasınlar diye. Hep onların peşindeydim, hiç vazgeçmedim onlardan... Hep çocuklarımı kaçırdılar, evlenince onların evine gidersin dediler, öyle de oldu... Mahkeme Türkiye’de oldu, et de bıçak da ellerindeydi, çocuklarımı alamadım. Ailem de bana bu konuda destek olmadı. En son 7 buçuk yıl Türkiye’de Kuşadası’nda çalıştım, sırf çocuklarım oradaydı diye. En büyük pişmanlığım, çocuklarıma geç kalmış olmamdır... Torun bakamadım ama komşu çocuklarından bağrıma bastım, büyümelerine tanıklık ettim. Bu şekilde avundum.” diyor.
“SAHNEYE ÇIKTIĞIMDA, DAHA SÜTLÜ ÇAY İÇİYORDUM”
Sahne hayatına nasıl başladığını anlatıyor Selma Diker; “Hayatım mücadele ile geçti. Hasbel kader 40 yaşındaydım sahnelere çıktığımda, korkaktım ama bir anda meşhur oldum, halk beni benimsedi sevdi. Okulda koro kaptanı ve solisttim, düğünlerde, doğum günlerinde bize şarkı söylesin derken, müziğe böyle böyle başladım... Ailem bana şarkıcılığım konusunda destek de olmadı köstek de, ailem, rahmetlik kardeşim de bana çok destek verdi. İlk adaya döndüğümde Jasmin Court Otel’de resepsiyonda çalışıyordum, patronumuz tutuklandı. Metrotelimiz taksi şoförü oldu, ben resepsiyonit Selma da ses sanatçısı oldum. Ahmet ve İbrahim Belevi'ye borçluyum, onlar benden sahnede hanımefendi yarattı. Onların disiplini ve eğitimi ile sahneye çıktım.
Hayat çok adaletsiz, başka çıkarımız olmadı. Sahneye çıktığımda daha sütlü çay içiyordum. Alkol nedir bilmiyordum. Evlat hasretiyle yanıyordum. Bu hasret dolu yıllarda şarkılarla avundum. 1990'dan 2003 yılına kadar sahne sanatçılığını yürüttüm. Tiroit ameliyatı oldum ve sahnelerden koptum. Tiroit ameliyatımdan sonra sesim daha da güzel oldu, ama emekli olduğum için çalışamadım. Geçim kaynağımdı ama bir adım ilerisi için param yoktu, yarı aç, yarı tok sahnelerde şarkı söyledim. Gün işleyip gün yiyebiliyordum.”
“SURLARİÇİ’NİN DARACIK SOKAKLARINDAN ÇIKTIM”
“Kiminin duası, kiminin parası” diyerek sürekli bir iyi niyet içerisinde olan Selma Diker, zor günler geçirmeye başlar. Bu zor günlerinde kendisine yapılan iyilikleri hiç unutmadığını birkaç örnekle dile getiriyor Diker; “Kimi zaman destek dedim ve parada çok gözüm yoktu. Benim zamanımda iyi kalite az para vardı, şimdi bu işte daha iyi para var. Devletin yapması gereken yardımı Kezban Kral yaptı. Hacıali'nin işletmecisidir, bir bayan olarak beni çok destekledi. Ameliyatlı sahnelere çıktığım oldu, geceliğime, çorbama kadar yolladı, yardım etti. Solistlik yaparken sigortalarımı yatırmaya başladım ve oradan emekli oldum. Emekliyken iş yapamazmışım, çıkamadım sahnelere, bulaşık yıkasan maaşını keserim dediler, çalışamadım. Hayır kurumlarına, derneklere, hayır gecelerine çıktım... Evim talan edildi, tüm eşyalarım kayboldu, sadece Selma kaldı, sesim kaldı bana sadece... Surlariçi’nin daracık sokaklarından çıktım.”
“İLK ÇIKIŞ NOKTAM ANTİS TAVERNA"
Türkiye’den, İngiltere’den iş teklifleri alan Selma Diker, adadan ayrılmak istememiş. İlk sahneye çıktığı mekan olan Antis Taverna yanında birçok mekanda dinleyicileriyle buluşmuş. Selma Diker, geçmiş yıllarda sahne aldığı yılları anlatıyor; “Huzurağaç, ilk çıkış noktam olan Antis Taverna, Beyaz Ev, L&A, Yücekal gibi birçok bilinen mekânda sahne aldım. Klas ve kalitenin olduğu bir dönemde sahnedeydim, davranışlar, bize olan değer çok güzeldi o dönem, saygı vardı.”
“İYİ NİYETLİ, ADALI OLMANIN SAFLIĞI”
İyi niyetli, adalı olmanın saflığını taşıdığı için bazı hatalar yaptığını, birçok kullanılmışlıklara uğradığını dile getiren Diker, üniversiteyi bitirdiği turizm sertifikasını da Türkiye’de kullanması için birine verdiğini ve bunun da karşılığını alamadığını anlatıyor. Onca yıl sonra hakkını aramaya başlayan Diker, suç duyurusunda bulunmaya hazırlanıyor. Diker, “Mezun olduktan sonra Türkiye’de devlet sınavına girdim, sertifika aldım, acente açabilecek durumdaydım, orada sertifikamı alıp kullanan bir deniz yarbayı oldu, yatırımlarımı yapmadı. Yapsaydı belki de daha farklı olurdu, 14 yıl hakkımı kullandı. Suç duyurusunda bulunmayı düşünüyorum.” ifadelerinde bulundu.
“BAŞIMA NE GELDİYSE İYİ NİYETİMDEN GELDİ”
Selma Diker, ona verilen onca söze, yüzlerce dilekçe ve girişimine rağmen başını sokacağı tek göz bir odaya sahip olamamanın burukluğunu yaşasa da yine de her şeye rağmen gülüyor. Sitem etmeden de duramıyor; “Bana bugün Siber Sibel'in ev sözü vardı ama tutmadı. Evkaf evlerinden verilecek bir göz oda dedi ama tutmadı. Meclis kapısında 15 gün yerde yattım ama bana yardım eli uzatmadı... En son ciğerlerim şişti, hasta oldum. Elinden gelen en büyük yardımı Hasan Taçoy yaptı. Bir pansiyonda kalıyorum. Allah razı olsun diyorum. Ben kimseden para dilenmedim, emekliliğim var ama yetmez, çalışayım dedim, onu da bırakmadılar. 16 yıldır dilekçe veriyorum evkafa, bir göz oda için... Samanbahçe gibi, vakıf evleri gibi yerleri ihtiyacı olmayanlara veriyorlar, alanlar da kiraya veriyor, herkes bunu biliyor ama müdahale etmiyor, ben bu çarpıklıkları anlayamıyorum... Bunları nasıl unutayım?
Ayda iki bin TL alıyorum, ayda bin TL borç ödüyorum. Kalanla geçiniyorum, ev kirası ödeyemiyorum. Eğer borç ödemesem geçinebilirdim ama böyle olmuyor. Arkadaş kazığı yedim... Başıma ne geldiyse iyi niyetimden geldi” diyor.





