banner913
banner932
banner1012

Yağmacı, talancı, vandal…


Hasan KAHVECİOĞLU

Hasan KAHVECİOĞLU

Okunma 02 Haziran 2020, 11:26

Şimdi kimse bana; “yangın çıkması normaldir” demesin…
“Her yıl bunca yangın çıkar” da demesin…
“Güney’de de böyledir” hiç demesin…
Hükümet’in partileri, medyası, Hükümet’in BRT’si, yandaşları, böylesine bir “korkunç felaket”i olağanlaştırmaya çalışıyorlar…
Sanki bunca alanın yanması, “normal”miş gibi davranıyorlar…
Bir “oldu da bitti maşşallah” havası var Hükümet çevrelerinde…
Belki de bir tek sorun var onlara göre…
“Odunları toplamak ve satmak”
Oysa; bu ülkeyi seven, kendisini bu topraklara ait hisseden, “Kıbrıslıyım” demeyi hak etmiş olan her kişi, bu “yangın”ı geçiştiremez…
Eski yangınlarla bunu kıyaslayıp susamaz…
Çünkü bu yangın; yalnızca ciğerlerimizi değil, tarihimizi de yaktı…
1985’ten beri bu bölgede “dördüncü” yangın bu…
Ormanlar yanıyor; ya da yakılıyor; yerlerine yenilerini dikiyoruz, sonra yeni diktiklerimizi de yakıyoruz…
Sonuçta birileri gelip söndürüyor yangınımızı…
Güney’den olsun, Kuzey’den olsun; biz yalnızca “Yağdır Mevlam su” mu diyeceğiz?
Yapabileceğimiz başka hiçbir şey yok mu?
Siyaset kurumumuz yalnızca “eyvallah” mı çekecek?
“Sabotajdır” deyince, siyasetçinin sorumluluğu biter mi?
Bu “yıkım”ın nedenlerini sorgulamayacak mıyız?
“İhmal” olup olmadığını bu toplum öğrenmesin mi?
Yangın için “hazır kuvvet”ler neredeydi?
Yangın emniyet yolları neden otlardan temizlenmemişti?
Kulelerde “Yangın gözcüleri” neden yoktu?
Fırın kebabı yapmak için köy fırını bulunan, mutfağı, buzluğu olan, ama bir “dürbün”ü olmayan bu kuleler neden terk edilmişti?
Hele hele AB’den 1 milyon Euro’luk hibe ile yapılan elektronik erken uyarı sistemi neden ve hangi sebeple devre dışı kalmıştı?
Bu yangın neden 4 saatte ta Yorgoz’dan Gabudi’ye ulaşabildi?
Haydi siyaset toplumu; Meclis’i boş ver bir günlüğüne…
Toplan ve Yorgoz’a git; oradan Karpaşa’ya geç, Asomatos’a uzaktan olsa da; bir bak…
Buralarda topluca bu ülkenin tarihinden “özür dileme” ayinleri yapmalısın…
Ama yetmez…
Lüzinyan’ın, Venedikli’nin, İngiliz’in, Rum’un, Maronit’in diktiği zeytinleri koruyamadığın için, kendinden utanmalısın…
Hem biliyor musun? Karpaşa ve Özhan’da yanan arazilerin çok büyük bir bölümü Maronit’lere ait…
Hani “Maronit açılımı” yapmıştınız ya, yüzünüze gözünüze bulaştırmıştınız… Onu yapamadınız ama “Maronit felaketi”ne imzanızı attınız…
Sakın ha… Sakın “eski hükümetler” demeyin…
“Helikopter diye diye dilimizde tüy bitti” diyen siyasi bürokratınız gibi, aklımızla oynamayın…
Ey “Otoriter Başbakan” rejiminin gardiyanı… Her kimse…
Tanrı aşkına… Kalkanlı’ya doğru birkaç kilometre kala batıya yönelmeyi unutma sakın… Orada, “Yemadona” bölgesinde 800 yıllık zeytin ağaçlarının külleri seni bekliyor…
İngilizlerin; yukarıdan, kuzeyden “Başpınar” su kaynağından kanallarla taşıdığı ve 1941 yılından beri yaz kış durmadan akan pırıl pırıl suda yüzünü bir yıka…
Kendine gel…
900 ton suyla dopdolu bir havuzun dibindeki zeytin ağaçları nasıl yanar diye zerre kadar “utanç” duyarsan, Bakanlar Kurulu’nu burada toplayabilirsin…
Belki “Yorgoz’da başlayan bir yangın buraya kadar nasıl geldi? Neden burası yangın ilerlerken bu havuzdaki suyla korunmaya alınmadı?” diye kafa yormayı başarırsın…
Lüzinyanların, Venediklilerin; sıra sıra, düz çizgi halinde ektiği, İngiliz’in 1950’lerde havuz inşa ederek suladığı 2000 dolayındaki “anıt ağaçlar”ın yarısının acısını yüreğinde duymak için bu ülkeyi dibine kadar sevebilmen gerekli ama…
Böyle bir “yürek” var mı sende?
Bak… Bunların hiçbirisini sen ekmedin…
Kraliçe, Kral, Barış, Kıbrıs, Gabudi, Athena, Afrodit, Efsane…
Bunlar bize “tarihsel miras” olarak emanet edilmiş…
Ama şimdi çoğu yaşamıyor… Bu anıt ağaçların bazılarının tabelaları kalmış, yarı yanık olarak…
“Kalkanlı Anıt Zeytin Ağaçları Koruma Birliği” ile “Kalkanlı Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği”nin birlikte sahip çıktığı, koruma altına aldığı, eski uygarlıklara ait bu zeytin ağaçları bir “AB Projesi”ydi… Adamlar buraya, bu ülkenin toprağına paralarını akıttılar…
Ama sen ne yaptın?
Korumadın… İhmal ettin… Bakmadın… Yangın çıkınca hızlı hareket etmedin…
Bölge eski, antik bir yerleşim yeri… Antik mezarlar, iki adet kilise, yağ depolama yerleri, yağ değirmeni var burada…
Belki de Kıbrıs’ın kuzeyinin en yeşil, en güzel bölgesi… ODTÜ Kampüsünden kuzeye doğru bakınca, harika bir vadi içinde “anıt”laşmış kültürel bir zenginlik…
Ama şimdi bu görkemli tarihsel güzellik ve ekonomik değer yok…
Bu alandaki düzenlemeyi yapan ve çevreyi de telleyerek tarihe sahip çıkma mücadelesindeki sivil toplum da şimdi AB karşısında “mahcup” duruma düşecek…
Haydi ama… Bir şey yap… Yoksa tarih seni de bizi de yağmacı, talancı, “vandal” olarak yazacak…
*Geçen gün, bölgeyi karış karış bilen, her ağacın öyküsünü içi kan ağlayarak anlatan Adem Sadrazam ile birlikte 4 kişilik bir ekip olarak bölgede “sivil denetim” yaptık. Ben, Doç. Dr. Kemal Bolayır, arkeolog Tuncer Bağışkan; adım adım yanan yerleri gezdik. “Geri zekalı” bir ihmalkârlık olduğu, mutlaka Meclis’te konunun soruşturulması gerektiği ve şimdiki değil, geçmişteki sorumluların da ortaya çıkarılarak cezalandırılması konusunda hemfikir olduk.

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.