banner913
banner932
banner1012

Eskiden insanlar yürüyerek 8 saatte Girne'ye giderdi

banner1020

Küçük Kaymaklı’nın gülen yüzü, sevilen siması 88 yaşındaki Süleyman Pehlivanoğlu, “Hayatım sadece yeme içme” diyor ve ekliyor: “Gonyak biter mi? Bitmez. Bizde de sohbet muhabbet...

banner974
Eskiden insanlar yürüyerek 8 saatte Girne'ye giderdi

banner971

Küçük Kaymaklı’nın gülen yüzü, sevilen siması 88 yaşındaki Süleyman Pehlivanoğlu, “Hayatım sadece yeme içme” diyor ve ekliyor: “Gonyak biter mi? Bitmez. Bizde de sohbet muhabbet bitmez. Ama gençler bilinçli olmalı, içki içmenin adabını bilmeli”

 

 

“Ararık şimdi o gençliği... Televizyon ve otomobillerin olmadığı yılları gördük ve o yılları arar olduk. Ben Yeniceköy’e koşarak giderdim, bisikletim bile yoktu. İki saatte yürürdük, yorganlarımız da sırtımızda… Eskiden insanlar yürüyerek          8 saatte Girne’ye giderdi, biz o yılları yaşadık. O yılları özler olduk”

 

 

 

Fehime ALASYA

Küçük Kaymaklı’nın gülen yüzü, Süleyman Pehlivanoğlu…

Mutluluğunu ailesinin huzuru ve günlerini hoş sohbet eşliğinde geçirdiği dostluklarına bağlayan Pehlivanoğlu, bilinçli içki tüketiminin önemini ve dostlukların da hayatın tadı olduğu gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor…

Pehlivanoğlu, “Sabah yedide uyanır, kahvaltımı yapar, sekizde de kulüpte olurum. Öğlene kadar buradayım. 2-3 duble günde içerim öğlene kadar, arkadaşlarımla, eve gider birkaç saat da uyurum, akşam da evde televizyon izler, haberleri ve güzel filmleri seyrederim. Akşam saat on dedi yatağıma girerim.” diyerek bize akıp giden günlerini özetliyor…

88 yaşına girmenin mutluluğunu yaşayan 1927 doğumlu Süleyman Pehlivanoğlu, Yeniceköy'de doğup büyüdü. İlkokulu bitirene kadar Yeniceköy’de yaşayan Pehlivanoğlu, rençper bir ailenin oğlu, 15 kardeşli kalabalık bir aile ferdi. İlkokulun ardından daha fazla okula devam edemeyince geçim derdine düşen Süleyman Pehlivanoğlu, “Özledim ve arar oldum” dediği o, gençlik yıllarına götürüyor bizleri: "Anamız iki taneydi, kalabalık bir aileydik, 15 kardeştik, köyde bize ekmek yoktu, 1941'de Lefkoşa’ya geldim, 73 senedir Lefkoşa’dayım. Lefkoşa’ya ilk geldiğimde Ermeni yanına girdim, kunduracı olacaktım. Hem Güney’de hem de Kuzey’de farklı farklı ustaların yanında çalıştım, mütemadiyen kunduracılık yaptım.” diye anlatıyor.

GEÇİM MÜCADELESİNİ, KUNDURACILIK SANATI İLE KAZANDI

Lefkoşa’ya ilk geldiğinde bir köylüsünün yanına yerleşen Süleyman Pehlivanoğlu, iki sene orda kaldıktan sonra ayrı eve çıkıp, otellerde kalmış. Evlenene dek otellerde konaklayan ve kunduracılık yaparak hayatını kazanan Pehlivanoğlu’nun cevapları kendi sorularında gizleniyor. Pehlivanoğlu, “Kunduracıydım, evim yerim de yoktu, evlendiğimde 23 yaşımdaydım. 1950 yılında evlendim, köylü kızıydı aldığım hanım, Kurumanastır (Çukurova) köyünden… Eskiden öyle yat gat aramazdı insanlar evlenirken… Bir ev kiraladıydım, sonra ev sahibi olduk, kendi kundura dükkânımı açtım, 60 sene geçindik.” diye ekliyor. Eşini, evlenmezden önce kendi değil de ailesi tanımış Süleyman Bey’in, “Hanımı ben tanımadım evlendiğimde, ailem tanıdı, sonra da nikâhlandık da öyle tanıştık” diyor.

Eşini ne zaman kaybettiğini soruyoruz, “4 sene dört ay var hanımım öleli.” cevabı karşısında duygulanıyoruz, eşine kavuşmak için yılları, ayları sayan Süleyman Bey, geride kalanlarla yine de hayattan zevk alıyor…

Pehlivanoğlu anlatmaya devam ediyor:

“Hanımım hiç çalışmadı, hep ev hanımıydı. 4 çocuğumuz oldu, 10 tane de torunumuz var. Fakirlik vardı, zaman öyle getirdi, her istediğimizi yapamadık biz ama çocuklarımızı büyüttük, baş göz ettik, hep kunduracılıkla...”

“ESKİDEN HER MAHALLEDE DÖRT KUNDURACI VARDI, ZANAATKÂR ÇOKTU...”

Hayretler içerisinde dinlediğimiz, Süleyman Pehlivanoğlu, bakışlarımızdan sorularımızı anlıyor, cevap vermekte gecikmiyordu:

“Eskiden her mahallede dört kunduracı vardı, zanaatkâr çoktu... Ayakkabı yapardık, parti parti ayakkabı, her parti 12 çiftti, sipariş alır yapardık. 1960 yılında ben de bir arkadaşımla ortak kunduracı dükkânı açtım. Daha sonra ortaklıktan çıktık, ben kendi dükkanımı açtım, devam ettim. Dükkânım Yenicami bölgesinde, okulun karşısındaydı. Benim gibi bir sürü kunduracı vardı Lefkoşa’da, Nebil Arap, Kemal Bahçeli, Şükrü Usta, Muharrem Kamil gibi... Birçok insan bu işten geçinirdi, fabrikalaşma yoktu, herkes sanatkârdı, ben de bu sanat ile çocuklarımı, ailemi geçindirdim…”

ERCAN HAVA ALANI, 1940’LI YILLARDAKİ İSMİ İLE DİMBU HAVA ALANI…

Kıbrıs’ta yaşanan birçok olayın canlı tanığı olan Pehlivanoğlu, görüp geçirdiği yılların bilmediğimiz yönlerine bizi de ortak etmek istiyor:

“1940'lı yıllarda Yeniceköy’de kalırken, 2. Dünya savaşı sürerdi, İtalyan ordusunun uçakları Kıbrıs’ın birçok yerini bombalarlardı, Değirmenlik köyüne çok bomba düştü ama bizim köye düşmedi, uçak alanı yakındı diye Değirmenlik de bombalanırdı. Şimdiki Ercan Havaalanı, o zamanki, 1940’lı yıllardaki ismi ile Dimbu Havaalanı idi… İngilizlerin uçak alanıydı ve İtalyanlar orayı, o bölgeleri bombalardı…”

“KÖYÜME YÜRÜYEREK İKİ SAATTE GİDERDİM”

Toplu taşıma ve ulaşım araçlarının olmadığı dönemde büyüyen Süleyman Pehlivanoğlu, koşarak, yürüyerek köyüne gittiği günleri anımsıyor. Seri adımlarla iki saatte köyüne giden Pehlivanoğlu, şimdilerde o gençlik yıllarını arar olmuş. Derin bir ah çeken Pehlivanoğlu, “Ararık şimdi o gençliği... Televizyon ve otomobillerin olmadığı yılları gördük ve o yılları arar olduk. Ben Yeniceköy’e koşarak giderdim, bisikletim bile yoktu, iki saatte yürürdük, yorganlarımız da sırtımızda… Eskiden insanlar yürüyerek 8 saatte Girne’ye giderdi, biz o yılları yaşadık. O yılları özler olduk” diyor.

“EYVAA”

Eşini kaybeden Pehlivanoğlu, yılların dostluğunu Küçük Kaymaklı Spor Kulübü’nde bulmuş. Yıllardır Kaymaklı Kulübü’nde güne başlayan Pehlivanoğlu, bir tatlı huzur ve muhabbet eşliğinde her öğlen yudumladığı içkisi ile dünyanın en mutlu insanı olabiliyor. Pehlivanoğlu’nun “Eyvaa” diyerek içkisini yudumladığını gören gençler, "Biz o yaşta su bile içemeyeceğiz yok içki” demekten kendini alı koyamıyor. 65 yaşında emekli olan Süleyman Pehlivanoğlu şimdiki yaşantısını anlatırken, "Hayatım sadece yeme içme, daha ne olsun! Gonyak biter mi? bitmez, bizde de sohbet muhabbet bitmez… Biz rahatsızlığım yok çok şükür, şekerim var sadece, şekerim de düşünce uyurum biraz, arkadaşlar fark eder, bir bardak şekerli su verirler içerim, uyanırım gene devam ederim… Kimseye bir zararım yok, içip araba sürmem, yola çıkmam, günde birkaç dubleden ne olacak ki, gençler bilinçli olmalı, içki içmenin adabını bilmeli, hayatın tadı tuzu, mutlu bir aile, sağlık ve dostluklardır…” Pehlivanoğlu, bilinçli içki tüketiminin önemini ve dostlukların da hayatın tadı olduğu gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor aslında…

“FOREST GAYMAKLI”

Kulüpte yılların arkadaşlığı, dostluğunun yanı sıra koyu bir Kaymaklı taraftarı Pehlivanoğlu, takımının her maçına gitmeye de özen gösteriyor, kulüpte, tavla oynamayıp, izlemeyi tercih ediyor. Pehlivanoğlu, vazgeçemediği mekânı ve takımı için de “Forest Gaymaklı” ifadelerini kullanıyor ve “sabah yedide uyanır, kahvaltımı yapar, sekizde de kulüpte olurum. Öğlene kadar buradayım. 2-3 duble günde içerim öğlene kadar, arkadaşlarımla, eve gider birkaç saat da uyurum, akşam da evde televizyon izler, haberleri ve güzel filmleri seyrederim. Akşam saat on dedi yatağıma girerim.” diyerek bize akıp giden günlerini özetliyor…

 

Okuduğu maniler ile Kaymaklı Kulübü’nde gönüllerde taht kuran, kulakların pasını silen Pehlivanoğlu,  bu manileri, okumayı çok sevdiği kitapların bir getirisi olarak kabul ediyor ve HALKIN SESİ’ne özel manileri bizlerle paylaşıyor: 

 

Okuduğu maniler ile Kaymaklı Kulübü’nde gönüllerde taht kuran, kulakların pasını silen Pehlivanoğlu,  bu manileri, okumayı çok sevdiği kitapların bir getirisi olarak kabul ediyor

 

 

Pehlivanoğlu, bilinçli içki tüketiminin önemini ve dostlukların da hayatın tadı olduğu gerçeğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor

 

Pehlivanoğlu, vazgeçemediği mekânı ve takımı için “Forest Gaymaklı” ifadelerini kullanıyor

 

Pehlivanoğlu’nun her sabah “Eyvaa” diyerek içkisini yudumladığını gören gençler, “Biz o yaşta su bile içemeyeceğiz yok içki” demekten kendini alıkoyamıyor

 

Süleyman Bey, kendisine özel hazırlanan mezelerini de sofrasından eksik etmiyor.

 

 

Mani 1:

Bahçelerde pıratsa,

yaprağına kar yağsa,

kızlar kocasız kalsa da

 bana yalvarsa.

 

 

Mani 2:

Yaslı gittim, şen geldim,

Aç koynunu ben geldim,

Bana bir yudum su ver,

Çok uzak yoldan geldim.

Korkma açıl sen yurdum,

Dağlara ordu kurdum,

Açık denizlerine süngümle kilit vurdum,

Rüzgar bana at oldu, şimşekler kanat oldu,

Eğilin gökler eğilin, bulutlar kat kat oldu.

Irmaklar gibi taştım,

Yalçın kayalar aştım,

Hakka şükürler olsun,

 

Geldim sana ulaştım. 

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.