banner913
banner932
banner1012

Okullar, kantinler, tuvalet kağıdı ve parasız eğitim


Hasan KAHVECİOĞLU

Hasan KAHVECİOĞLU

Okunma 25 Eylül 2018, 12:28

İlkokul öğretmeni olarak çalıştığım bir köy okulunda, dersliklerin açıldığı upuzun bir koridor vardı…
Sınıflarda 40-45 öğrencinin bulunduğu, öğretmenlerin haftada 44 saat ders yaptığı yıllar…
Büyük sınıflardaki çocukları gruplara ayırmıştım… “Temizlik Komitesi”nin “Dönerli” bir sistemi vardı…
Nöbet, haftada birdi…
Sırası gelen ekip, o upuzun koridoru üç ayrı “mop” ile baştan aşağıya “mop”lardı…
Sınıfta; öğretmen masasının tanziminin “belirlenmiş” sorumlusu vardı… Masa üzerindeki vazonun çiçeklerini kim değiştirecek belliydi…
Kütüphanedeki kitaplar, arka dolaplardaki düzen, duvardaki fotoğraf ve posterler; hepsinin birer sorumlusu vardı…
Sabahleyin ilk derse başladığımızda; sınıfın içi de, koridor da, dış mekân da pırıl pırıldı…
Kantin’in de ayrı bir “yönetici”si vardı… Yönetici her hafta görevi bir başka “yönetici”ye devrederdi…
Cumartesi günleri öğleyin “devr-i teslim”i uzaktan izlemeye bayılırdım…
Kantindeki tüm “yemiş”ler giden ve gelen “kantin yöneticisi” tarafından müştereken sayılırdı…
Çocuklarla birlikte geliştirdiğimiz bir “form”a işlenirdi…
Hele birbirlerine “anahtar” devretmelerini izlemekten büyük keyif alırdım…
Bir tomar anahtarı belinde asılı tutan bir önceki haftanın “kantin yöneticisi”nin “havası” görülmeye değerdi…
Başarılı bir süreci geride bırakmış, görevi devretmenin “gururu” içindeki öğrenci, ekibi ile birlikte “kocaman” bir takdiri ve tebriği hak ederdi…
Bir hafta boyunca, kantinin satışlarını artıranlar için; işin ucunda mutlaka “ödül” vardı…
Kantinin yemişlerinin yeni ekibe “teslimatı” yapılırken, aslında çocuklar bir “iç denetim”i de kendi kendilerine yapıyorlardı…
Öyle güzel işleyen bir “sistem” vardı ki “kantin yöneticisi” olmaya çocuklar can atıyorlardı…
Bir tomar “anahtar” bir çocuk belinde sallanırken, yüzlerindeki ifade “sorumluluğun” ve özgüvenin tatlı gururunu yansıtıyordu…
Hele, okula gelen satıcı ile bire bir muhatap olmak; kantin için “mal” satın almak, bu konuda “karar” sahibi olmak, tercih kullanmak; çocuklarda önemli “şahsiyet” gelişimine yol açıyordu…
Bunu; sıcağı sıcağına gözlemek, o sevinci yaşamak, bir öğretmen için bulunmaz bir keyifti…
Kantinde toplanan kuruşçuklarla okulun tüm ihtiyaçlarını karşılıyorduk…
Bütün ilkokullarda durum; üç aşağı, beş yukarı aynıydı…
“Hademe” ya da “Bevvap” çok sonraları okullara girdi…
Sonra, siyasal partiler kuruldu… Okullara “hademe” tayini, siyasilerin “yatırım” alanlarından biri oldu…
İhtiyaç var ya da yok, okullara “hademe”lerin doldurulduğu dönemler yaşadık…
Sonra bu “emekçi”ler sendikalaştı… Görev alanları ve sorumlulukları kağıt üzerine yazıldı… 
Okullardaki “hademe” düzeni, hastanelerdeki hastabakıcı yerine “refakatçi” yaratan düzene benzedi…
Bazı görev alanlarından çekildiler…
Ders yılı başlarında “Temizlik şirketi” çağıran ve hademelerin görevini onlara yaptıran okullar oldu…
Siyaset; “Ben, çocuğumu temizlik yapsın diye okula göndermiyorum” diyen veli anlayışına teslim oldu…
Çocuklar; temizlik bilincini, kirletmeme bilincini unuttular… Dadılarla büyüdüğü için ayakkabısını bağlamayı öğrenemeyen nesiller yetiştirdik…
Peki ya “kantin”ler?
Bir zamanlar bir “solcu” parti hükümet olmuştu… Tuttu bir “vakıf” kurdu… Okulların kantinlerini bu vakfa emanet etti… Kendisi hükümetten gidince de bu “düzen” böyle sürdü…
Şimdi bir başka “solcu” parti Eğitim Bakanlığı’nı alınca, bu “vakıf düzeni”ni sorgulayacağını zannettik. Bir de baktık ki, Eğitim Bakanı Cemal Hoca, bu sözünü ettiğim vakfa 14 tane daha okul kantini verdi… 
Vakıf zaten 70 tane okulun kantinini çalıştırıyordu, bu yıl tam 84 tane kantini oldu…
Hademelerin eskiden yaptıkları iş, günümüzde “Temizlik şirketleri”ne havale edildi ya, bu yıl 33 tane okulu da Lefkoşa Belediyesi temizledi…
Vakıf; okul kantinlerinin yönetimini de işletilmesini de üzerine aldı. Ayrıca bu kantinlerin “denetim”i de Vakıf’tan sorulacak… 
Eskiden büyük okul kantinlerini “bakanlık” birilerine kiraya verirken artık bunları Vakıf kiralıyor. Cemal Hoca da “Kantinleri siyasi ranttan arındırdığını” sanıyor…
Okullar kendi “giderleri” için devlet bütçesinden bir pay almıyorlar… Kantin gelirleri ile “masraflarını” karşılıyor iken, bu da ortadan kalkınca tek “kaynak”ları Okul Aile Birlikleri oldu…
Ancak okul yönetimleri ile bu birlikler arasındaki “muhabbet” son yıllarda derin yaralar aldı ve işte o meşhur “İhtiyaç Listesi” durumları ortaya çıktı…
Öğretmen, tuvalet kâğıdını bile veliden talep edecek duruma düştü…
Kantinleri Vakıf’a, hademelerin işini temizlik şirketlerine havale edince, okullarımız işte bu durumlara düştü…
Kuzey Kıbrıs Türk Kızılayı, bu yıl okullara ne kadar yardım yaptığını açıkladı. Kantinleri alan Vakıf’tan ses çıkmadı.
Okullarımızın kantinlerinin gelirleri ve bunun okul ihtiyaçları için harcanması ciddi bir “proje” gerektiriyor. Devlet bütçesinde her okul için “ödenek” sağlanması da bu projenin bir parçası olmalıdır. 
Okulların bu kadar “parasız” ve başıboş bırakılması kabul edilemez…

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.
Avatar
Celal Izibayar - 6 yıl önce
Bu gercekleri ben de ögretmenlik hayatımda yaşadım. Malesef yazılanlar dogru .Tebrikler Hasan bey.