banner913
banner932
banner1012

Ne güzeldi öğretmen olmak…


Hasan KAHVECİOĞLU

Hasan KAHVECİOĞLU

Okunma 27 Kasım 2018, 14:42

Yıllarca önceydi…
Bir akşamüzeri evin kapısından içeriye girerken, misafir odasındaki televizyondan yükselen ses karşısında; olduğum yerde çakılıp kaldım…
BRT ekranında; çok sevdiğim, çok saygı duyduğum, değerli hocam Kemal Yücel, benden söz ediyordu…
Benim, bir köy ilkokulunda uyguladığım bir “proje”yi yüksek takdir duygularıyla ve övücü sözlerle anlatıyordu…
Kemal Yücel Bey, “Meslek hayatınızda en çok etkilendiğiniz olayı anlatır mısınız?” sorusunu yanıtlarken, benim Yeşilırmak köyünde, çocuklara Türkçe öğretmek için kullandığım yöntemi ve çocuklarla birlikte yaptığımız “uygulamayı” örnek göstermişti…
Yeşilırmak köyüne öğretmen olarak atandığımda 22 yaşındaydım…
Türkçe dersinde “bileşik sözcükler”i öğretirken, çocuklardan, kendi yaşamları içinde kullandıkları iki sözcüğün birleşmesinden oluşan örnek kelimeler göstermelerini istemiştim…
Bir tanesi heyecanla atıldı ve şöyle dedi:
“Bodamos dos Gambos”…
Yani; Gambo deresi…
Çocukların gündelik yaşamları içinde Rumca sözcükler oldukça fazlaydı… Bu dil altyapısına sahip oldukları için onlara Türkçe öğretmekte zorlanıyordum…
Çocuklarla birlikte bir “proje” geliştirdik… Sınıftaki öğrencileri beş gruba ayırdım. Her grup 4-5 kişiden oluşuyordu. Her gün bir “gazete” çıkarmaya başladık.
Her Pazartesi günü; Köylünün Sesi… 
Her Salı günü: Adem Yavuz… 
Haftanın beş gününde, beş ayrı ekip beş ayrı gazete çıkarıyordu…
Çocuklar, ekip olarak tüm hafta “haberleri” topluyorlar, kağıtlara bunları yazıyorlar ve gazetenin yayımlanacağı günden bir gün önce, bir arkadaşlarının evinde toplanarak bunları sayfalara yerleştiriyorlardı…
Her ekip, hazırladığı gazeteyi sabahleyin sınıfa getirip sunuyordu… Dört sayfalık bir gazete hazırlıyorlardı… Haberler ve başlıklar kendi el yazıları ile yazılıyordu… Sayfalara resim ve karikatür de yerleştiriyorlardı…
Beş gazete ekibi, hafta içinde harıl harıl çalışıyor, haber topluyor, gazetesine koyuyor ve her sabah bu haberler hem içerik hem de Türkçeleri bakımından sınıfta ele alınıyordu…
Şöyle manşetler attıklarını anımsıyorum:
“Mücahitler, tepeye kocaman harflerle yazı yazdılar…” 
“Köyümüzde Çilek Festivali yapılacak…”
“Okul bahçesine patates ektik…”
Beş ayrı ekibin çıkardığı beş ayrı gazete, birbirinin adeta rakibi idi… 
En güzel Türkçeyi kullanan, en güzel sayfa tasarımı yapan, en güzel yazıyı yazan, en güzel çizimleri yapan öğrenciler daima ödüllendirilirdi…
Müfettiş olan Kemal Yücel Hocam, bir gün Yeşilırmak İlkokulu’nu teftişe gelmişti. Çocukların aktif biçimde ekip çalışmasına katılımlarını, birlikte iş üretmelerini, ama hepsinden önemlisi kazandıkları akıcı Türkçe ile yaptıkları tartışmaları hayranlıkla izlemişti…
Yeşilırmaklı çocukların çıkardıkları el yazması gazetelerin bir bölümünü yanına aldı ve “Bunu tüm okullarımıza önereceğim” dedi…
Yaşamımda, birçok ödüller aldım… Ama öğretmen olarak çalıştığım çok kısa sürede -keşke çok uzun yıllar sınıftan çıkmasaydım- Kemal Hocam’dan aldığım bu “ödül” benim için çok ama çok önemlidir…
Onu; rahmetle, sevgi ve saygıyla anıyorum…
“24 Kasım”ın “Öğretmenler Günü” olarak ilan edildiği dönemde, KTÖS Yönetim Kurulu’nda üyeydim. Türkiye’de 12 Eylül Askeri Cuntası’nın özellikle öğretmenlere yönelik faşist uygulamaları nedeniyle bunun “sahte” bir öğretmen dalkavukluğu olduğunu ve tanınmaması gerektiğini savunuyordum. 
12 Eylül Cuntası’nın “şerri” en çok TC’deki meslektaşımız öğretmenlere dokunmuşken, 4000’e yakın öğretmen, yüzlerce üniversite hocası işten el çektirilirken, sendikacılar tutuklanıp içeri atılırken bizim burada “yemekli” kutlamalar yapmamızı, sendikanın bu yemeklere paralar harcamasını hiç de doğru bulmuyordum. 
Bu konuda sendikanın yetkili kurulunda çok tartışmalarımız olmuştu. Bu yüzdendir ki, yıllar boyunca sendikanın ya da resmi makamların düzenlediği hiçbir törene, yemeğe, kutlamaya katılmadım. Daha sonra gelen KTÖS yönetimleri bu kararı değiştirdiler ama iş işten geçmişti… Artık 24 Kasım; işin içinde Atatürk de olduğu için geniş kesimler tarafından benimsenmeye başlamıştı…
Öğretmen sendikaları kabul etmese de, bireysel bazda, gruplar bazında 24 Kasım’da öğretmenler anımsanıyor; kutlamalar yapılıyor, sosyal aktivitelerde anılar paylaşılıyor…
Ben de her 24 Kasım’da güzel mesajlar alıyorum… Hocalarıma kutlama mesajları gönderiyorum… Ya da telefonla hal hatırlarını soruyorum…
Tabii ki her insanın yaşamında iz bırakmış öğretmenleri vardır… İlkokulda Esat Faik Muhtaroğlu, ortaokulda Necdet Hoca ile Aliriza İnce, Lise’de Erol Özçelik, Vergi Bedevi, Ozan Fikretoğlu, Hasan Şefik Altay, Ali Ertuğrul, Eribe Yağcıoğlu, Muammer Yağcıoğlu, Celal Değğin; Öğretmen Koleji’nde Reşat Süleyman Ebeoğlu, Hüseyin Şenol, Emirali Başar, Münür Muhtaroğlu bir çırpıda anımsadığım saygıdeğer öğretmenlerimdi…
Hüseyin Şenol Hocam ile öğrencilik yıllarımdan süregelen, hiç koparmadığımız bir “bağımız” var… Harika sohbetlerimiz devam ediyor… Teşvik edici ve yüreklendirici önerilerini dikkatle dinliyorum… 
Bir öğrencimden ben de 24 Kasım günü şöyle bir mesaj aldım:
“İnsanların hayatlarına dokunan unutulmaz öğretmenler vardır. Siz de benim için öylesiniz. Ne mutlu bizlere ki sizler gibi değerli öğretmenler tarafından yetiştirildik. Öğretmenliğin sadece öğretim değil aynı zamanda eğitim olduğunu sizde gördüm, sizde yaşadım. Bu yüzden kendimi şanslı sayıyorum. Öğretmenler gününüz kutlu olsun. Sağlık ve mutluluk dolu nice yıllarınız olsun sevgili öğretmenim.”
Ne güzeldir öğretmen olmak… Öğrencisinden bu sözleri işitmek…
Artık Evren Paşa yok… Artık Askeri Cunta da yok… Onlar gittiler ama 24 Kasım yerinde duruyor…
Öğretmenlerimizi ve Atatürk’ü anımsamak, askeri cuntalara ve faşizme lanet yağdırmak için uygun bir gün…

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.