banner913
banner932
banner1012

Yarım asırlık umut: Tek dileği, eşinin mezarı başında dua okumak

banner1020

İbrahim Gazi… 1964 yılında aracıyla Mora’dan Lefkoşa’ya dönerken Rumlar tarafından kaçırıldı ve bir daha izine rastlanamadı… Gazi’nin eşi Münüre Erben, yıllarca eşinin yolunu gözledi...

banner974
Yarım asırlık umut: Tek dileği, eşinin mezarı başında dua okumak

banner971

İbrahim Gazi… 1964 yılında aracıyla Mora’dan Lefkoşa’ya dönerken Rumlar tarafından kaçırıldı ve bir daha izine rastlanamadı… Gazi’nin eşi Münüre Erben, yıllarca eşinin yolunu gözledi ama o mucize gerçekleşmedi, hayaller, umutlar yarım kaldı…

“20 yaşında evlendim, 30 yaşında üç çocuğumla dul kaldım” diyen Münüre Erben, evlilik yüzüğünü hala daha parmağından çıkarmadı. Artık tek dileği, ölmeden önce eşinin bulunması ve ona mezar başında dua okuması…

“Berberdi eşim, sonra polis oldu. 1964 yılıydı… En küçük çocuğumuz bir buçuk yaşındaydı. Evden çıktığı günü dün gibi hatırlıyorum. Arabasıyla çıktı, küçük kuzularımız vardı, her hafta Lefkoşa’ya götürüp satardı. Ben de her gideceğinde söylenirdim. ‘Gitme, bir şey olacak, korkarım’ derdim, o da bana ‘Bişey olmaz, ben polisim bana bir şey yapmazlar’ der, gene da giderdi. Hatta bazen o kadar korkardım ki arabanın lastiklerini boşaltırdım, gitmemesi için. Ama o son gün, dilim tutuldu sanki hiç ses etmedim, gitmesine izin verdim…”

Fehime ALASYA

Eşi İbrahim Gazi’yi 1964 yılında Lefkoşa’ya dönerken, yolda arabasıyla kaçırılmasının ardından bir daha hiç göremeyen Münüre Erben’in yaşam hikâyesine ortak oluyoruz bu hafta.

“20 yaşında evlendim, 30 yaşında üç çocuğumla dul kaldım” diyen Münüre Erben, kayıp eşini, yarım kalmışlıklarını, binbir mücadele ile can ezgisi ile de olsa elde ettiği başarılarını anlatıyor.

Henüz 31 yaşında olan eşi İbrahim Gazi’yi 1964 yılından sonra bir daha hiç görmeyen Münüre Erben, kayıp yakını birçok Kıbrıslı kadının hislerine tercüman oluyor adeta.

Evlilik yüzüğünü hala daha parmağından çıkarmayan Erben, aylarca hatta yıllarca eşinin döneceği ümidi ile beklese de artık tek dileğinin ölmeden önce eşinin bulunması ve ona mezar başında dua okuması… 

Yaşını söyleyen Münüre Erben, “kendimi tütüdürüm” diyerek başlıyor cümlesine. Bunu söylerken de yerden göğe kadar haklı doğrusu… 1933 doğumlu Münüre Erben’e yaşını soranlar, inanmak için adeta kimliğini görmek istiyor. Yaşını söylemeye çekinen ve nazar değmesinden korkan Erben, eve dönünce mutlaka zeytin yaprağı yakıp tütsülendiğini ifade ediyor.

Değirmenlik Belediyesi'nin bakım evinde düzenlediği, etkinliklere katılan Münüre Erben, hayat dolu, enerjisi oldukça yüksek, kendine bakmayı çok seven bir kişilik.  “Bakım evi, şeker, tansiyon ölçerler, giderim, sorarlar yaşımı, spor yaptırırlar bize, genç bayanlar gelir, kahvemiz suyumuz, her şeyimiz var. Yataklı bir yer değil, günü birlik gideriz. Kalabalık oluruz, televizyonlar da gelir çeker. Çok güzel bir ortamımız var. Evde yalınızım, usanırım, oraya gider vakit geçiririm, gün gider.” diyor Münüre Erben…

KENDİNİ GELİŞTİRMİŞ…

“Doğma büyüme Moralıyım” diyen Münüre Erben, Meriç (Mora) köyünün hiç göç vermeyen, aksine göç alan bir köy olduğunu belirtiyor. Ailesine yardım etmek için okulunu ilkokul üçüncü sınıfta bırakmak zorunda kalan Erben, her sabah evine gelen gazetesini okudukça, kendini geliştirmiş, artık hecelemeden okuyabildiğini anlatıyor. “Her gün gazete alırık, otururum okurum, sabah kahvaltımı yaparım, otururum gazetemi okurum öyle başlarım güne.” diyor…

EŞİ İLE BİRLİKTE SOL YANINI DA KAYBEDEN MÜNÜRE HANIM…

“20 yaşında evlendim, 30 yaşında üç çocuğumla dul kaldım” diyen Münüre Erben, kayıp eşini, yarım kalmışlıklarını, bin bir mücadele ile can ezgisi ile de olsa elde ettiği başarılarını anlatıyor. Başarılarını ise, hayat mücadelesini kazandığını,övgü ile bahsettiği çocuklarını yetiştirip, mutlu ve kocaman bir aile sahibi olduğunu anlatarak ifade ediyor.

Yıllarca omuz omuza, babasız hayat mücadelesi veren üç kardeş ve onlara hem anne, hem de baba olan, eşi ile birlikte sol yanını da kaybeden Münüre Hanım, bu mutlu günleri bir başarı, mücadelenin ürünü olarak görüyor… İki kardeşli, evlere temizliğe giden bir anne, bahçelerde ekmeğini topraktan çıkaran bir babanın kızı olan Münüre Erben, eşinin kaybolmasının ardından, onlara büyük babasının sahip çıktığını anlatıyor.

“Çocuklarımı okula gönderirken ceplerine herkes gibi harçlık koyamadığım günler olurdu, ben de evdeki ekmeklerden bir şeyler yapar ceplerine koyardım, öyle gönderirdim okula” diyor.    

ARABASIYLA LEFKOŞA’DAN KÖYÜ MORA’YA DÖNMEK İSTEYEN İBRAHİM GAZİ, KAYIPLARA KARIŞTI

Henüz 31 yaşında olan eşi İbrahim Gazi’yi 1964 yılından sonra bir daha hiç görmeyen Münüre Erben, kayıp yakını birçok Kıbrıslı kadının hislerine tercüman oluyor adeta. Erben, evlilik yüzüğü hala daha elinden çıkarmadı. Aylarca hatta yıllarca eşinin döneceği ümidi ile bekleyen Münüre Hanım, HALKIN SESİ’ne anlattığı birkaç kısa satır ile yaşadıklarını ifade ediyor. Mora’dan Lefkoşa’ya arabasıyla gitmek için yola çıkan eşi İbrahim Gazi, geri dönemedi, arabasıyla birlikte sırra kadem bastı. Görgü tanıklarının ifadelerine göre Lefkoşa’dan köyü Mora’ya dönmek isteyen İbrahim Gazi, Örf-ü İdare olmasına rağmen çocuklarına, hayvanlarına gitmekte ısrarcı olması ve “Ben polisim, bana bir şey yapmazlar” demesi, sonu oluyor.

PAZARTESİYDİ…

Münüre Erben şöyle anlatıyor o günleri:

 “20 yaşında evlendim, 30 yaşında dul kaldım. Eşim kaybolduğunda 31 yaşındaydı.  Eşim Oksidari polisi idi. Köyde berberlik yapardı, Lefkoşa’ya gitti gelemedi, yoldan aldılar. Berberdi eşim, sonra polis oldu. 1964 yılıydı… En küçük çocuğumuz bir buçuk yaşındaydı, en büyük oğlum babasını biraz hatırlar. Evden çıktığı günü dün gibi hatırlıyorum, arabasıyla çıktı, küçük kuzularımız vardı, her hafta Lefkoşa’ya götürüp satardı. Ben de her gideceğinde söylenirdim, gitme, bir şey olacak, korkarım derdim, o da bana ‘Bişey olmaz, ben polisim bana bir şey yapmazlar’ der, gene da giderdi. Hatta bazen o kadar korkardım ki arabanın lastiklerini boşaltırdım, gitmemesi için. Ama o son gün, dilim tutuldu sanki hiç ses etmedim, gitmesine izin verdim. Kuzuları aldı, o gün seslenmedim, pazartesiydi. Koydu kuzuları arabaya, ilk kez gitmeden bana döndü ve cebindeki fazla parasını verdi, beş lira,  ‘sen bunu tut fazladır, ben zaten kuzu satmaya gidiyom, üzerimde çok para ile gezmeyim’ dedi ve gitti. Giderken de 3-4 kişiyi aldı arabasına köyden, onlar iki gün sonra geldi. Örf-i idare olmuştu ve iki gün gelemediler, Lefkoşa’da kaldılar, teşkilattan adamlar bize bunu haber verdi. İki gün sonra birlikte gittikleri köye döndü, biz beklerik beklerik yok, iki gün örf-i idare vardı, dinlememiş, ‘evde çocuklarım, hayvanlarım açtır, gidecem, polisim ben, bana bir şey yapmazlar’ demiş, arabasıyla gelmeye kalktı, gelemedi… Mora’da kaybolan tek kişi benim eşimdi.”

“HALEN DAHA BEKLERİM, ARADA RÜYAMA GELİR, O KADAR”

Sorgusuz, sualsiz dinliyoruz Münüre Erben’i:

“Halen daha beklerim, bari ölmeden ölüsünü alalım, akıbetini bilelim, gidip bir dua okuyalım… 1974’e kadar bekledim, esirdir diye düşündüm, kapılar açılınca bile belki gelir diye düşündüm ama yok artık kabullendim, arada rüyama gelir o kadar... Fotoğraflarımız kaldı geriye...”

“OLAN VARIMIZI DA EŞİMLE BİRLİKTE KAYBOLAN ARABAYI ÖDEMEK İÇİN SATMIŞTIK”

“İnekleri vardı eşimin, onlara baktım, annem ve babam geldi yanıma, işlediler geçindik. O günleri yaşayan bilir der ve derin bir Üç çocukları oldu, 6 torun, üç de torun çocuğu var. Annem gelir giderdi, babam bende kalırdı. Çocuklarımı nişan edene kadar bende kaldı babam. Araba aldıydık, borcumuz vardı, eşimi kaybetmiştim, sinirlerim bozulduydu, gaynatamlar aldı inekleri, baktı, sattı, ödedi arabayı, borcu kapandı. Eşim araba ile kaybolmuştu. Olan varımızı da eşimle birlikte kaybolan arabayı ödemek için satmıştık. Hayatımın 20 senesini yün makinesinde iş işlemekle geçirdim. Köyde geçimimi yün makinesiynan kazak örerek sağladım. Mora köyünde, küçükten büyüğe herkesin dolabında bir kazağım vardı, annem de yardım ederdi, bayramlarda sabahlardım. 1980'li yıllara kadar evde yaptım, sonra torun bakmaya başladım, çocuklarımı o makine ile okuttum. Harçlıklarını çıkarırdım. Bazı gün harçlık veremezdim, cebine ekmek sarar koyardım, çok şükür olsun böyle büyüttüm çocuklarımı. Allah razı olsun köylülerim de beni desteklerdi.”

“ANCAK BİR GÖRGÜ TANIĞININ İHBARI İLE BULUNABİLECEĞİNE İNANIRIM”

Kayıp eşinin bulunmasını beklediğini ve bunu çok istediğini dile getiren Erben, bulunan her kayıp kalıntısıyla, yapılan ihbarlarla umutlandığını anlatıyor. “Beklerik bulunmasını, bilirik canlı değil ama ölmeden ben de yattığı yerde rahmet okuyayım, dua edeyim isterim. Eşimin de ancak bir görgü tanığının ihbarı ile bulunabileceğine inanırım.”

Tüm çocuklarından memnuniyet getiren Münüre Erben, onunla ayni köyde kalan kızı Şen Şirket ile de her gün görüşme imkânı buluyor, yalınız kalmadığını ifade ediyor.

Münüre Erben ve onunla ayni köyde kalan kızı Şen Şirket

 

Münüre Hanım’ın en büyük servetim dedikleri çocuk, torun ve torun çocukları

 

Münüre Erben bu fotoğrafa bakıp: “Geriye fotoğraflarımız kaldı” diyor

 

Münüre Erben’e 2009 yılında şehit eşi olduğu için madalya verilen törenden bir anı. Münüre Hanım’ın içindeki özlem ve yarım kalmışlıklar, ağlamaklı yüz ifadesinde gizlenmiş…

 

 Erben çiftinin mutluluğa adım attıkları günden bir hatıra

 

Yıllarca omuz omuza, babasız hayat mücadelesi veren üç kardeş ve onlara hem anne, hem de baba olan Münüre Hanım

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.