banner913
banner932
banner1012

Yaratılış

banner1020

Sakın ha sırtınızı bir kuruma dayamadan kültürle ilgili gazete ya da dergi yayımlamağa kalkmayınız. Yayımlamağa kalktığınızda karşınıza öyle engeller çıkacaktır ki şimdiye dek hiçbir yayımda bulunmamışsanız ananızdan emdiğiniz süt burnunuzdan gelecek, üstüne üstelik çekeceğiniz sıkıntılar yanınıza kalacak, tükettiğiniz emeğe değmediğini anlayıp belki de pişman olacaksınız.

banner974
Yaratılış

banner971

    

   Nereden mi biliyorum? Yarım yüzyıldan fazla bir süre bunu benim kadar deneyen varsa beri gelsin. O anlatsın, ben anlatayım. Bakalım sonunda kim baskın çıkacaktır?

   Henüz lisede öğrenciyken birden çok gazetede çevreden gelen bütün baskılara karşın yazan kaç kişi vardır? Öğrenciyken o günlerde yayımlanan Halkın Sesi, Bozkurt, Hürsöz, İstiklâl, Köylü, Memleket gazetelerinin hepsinde kalem oynattığımca çoğu dergide yazdım. Bu öykü bir dergide yayımlanan şiirime karşı gösterilen tepkinin sonucunda birkaç arkadaşla ilk olarak çıkardığım bir derginin yazabileceklerimi yazacağım öyküsüdür.  

   1950’li yıllarda Lefkoşa’daki kız ve erkek liselerinin dergileri vardı. Kız lisesinin Utku dergisi yayımlanırken erkek lisesinin lise bölümü Çığır’ı, kolej bölümü  College Post’u yayımlıyordu. Hem de aylık olarak. Şimdilerde öğrenci sayısı beş yüzü aşan  liselerin aylık dergisi yoktur. Üniversitelerimizdeki öğrenciler ya da yöneticiler bile aylık dergi yayımlayamıyor. College Post’a kolej öğrencisi olduğum halde yazmadım; Çığır’a devamlı yazdığımca kapak resmini bile çizdim.

   Sadede geleyim. Bir kasım ayında 10 Kasım’da yayımlanacak Çığır dergisiyle İstiklâl gazetesinin aynı günkü sayısına İki Kemal Var Ruhumda adlı bir şiir verdim. İkisinde de yayımlandı. Çığır yönetim kurulundaki öğrenciler bunun üzerine ifrit olmasınlar mı? Birisi geldi yanıma:

   - “Neden” dedi, “aynı şiiri İstiklâl gazetesine de verdin?”

   Soruya soruyla karşılık verdim:

   - “Vermemem için bir neden mi var?”

   - “Vermemeliydin” dedi karşımdaki, “Hele İstiklâl’e hiç vermemeliydin.” 

   İstiklâl gazetesi M. Necati Özkan’ındı. Bir zamanlar “Bağrımız yanıyor su ver Necati” diyen bir lisenin öğrencilerinden bir kısımı onun karşısında yer alıyordu besbelli. Bense hem Necati Özkan’ın gazetesine hem de Dr. Fazıl Küçük’ün gazetesine yazıyor ve bana bu iki değerli insandan hiçbiri “Niçin öteki gazetede de yazıyorsun?” diye sormuyor, yazı ve şiirlerime yer veriyorlardı. Bu çelişkiyi anlamak kolay değildi.

   Böyle konuşan öğrenciye bunları demeği gereksiz buldum. Sadece:

   - “Siz” dedim, “bana yazdıklarım için telif ücreti veriyor musunuz?”

   O da yanındakiler de yüzüme bir tuhaf baktılar, yanıtlamalarını beklemeden konuşmamı sürdürdüm:

   - “Vermiyorsunuz. Çığır dergisini bile para ödeyerek alıyorum. Telif ücreti ödenmeyen bir şiiri istersem on yerde yayımlanırım. Buna hiçbiriniz karışamaz.”

   - “Öyleyse” dedi karşımdaki, “bundan sonra Çığır’da sana yer yoktur.” 

   - “Öyle mi?” dedim, “ Bunu paşa gönlünüz bilir. Ben de kendim okul dışında  da satılarak etkisi olacak bir dergi yayımlarım.”

   - “Okul idaresinden izinsiz yayımlayamazsın.”

   - “Görüşürüz” dedim, “Ne siz ne de okul idaresi bir şey yapabilir. Bu benim hakkımdır. Kötü bir şey yapmadıkça hiçbir şey yapamazsınız. Önümüzdeki ay, olmazsa sonraki ay dergiyi mutlaka yayımlayacağım.”

   Oradan ayrıldım. Ertesi gün birkaç arkadaşı okulun karşısındaki Sultan Mahmut Kütüphanesi’nin bulunduğu medrese dediğimiz yerin avlusuna çağırdım. Öğleden sonraydı. Düşüncemi, olayı olduğunca  tekrarlayıp anlattım. Cep harçlıklarımızı birleştirip bir dergi yayımlamalıydık. Hepsi de söylediklerimi olumlu karşılayıp onayladılar. Adını Yaratış koydum, onu da evetlediler. Sahipleri, yayın kurulu tümünden oluşacak, yazı işleri müdürü ben olacaktım. Kadroda Hüseyin Salih Altaylı, Kemal Hasan Gazi, İzzet-Rıza Yalın (Okurun o yıllarda soyadı yasası olmadığı halde soyadlarımızı kendilerimizin aldığını söylemeliyim.) vardı. O yıllarda bizden küçük olan güzel resim yapanlardan Yıldıray Zeki vardı. Ondan kapak için bir resim istedim. Verdi. Türkiye’de mektup arkadaşı olan, şimdi adını unuttuğum, birisinin bir şiirini verdiler; güzeldi. Yayımlanmak üzere aldım. Ahmet Muzaffer Gürkan’dan yazı istedim; Sokrates’in Savunması’ndan bir parçayı çevirip verdi. Yanılmıyorsam SalahiRamadanSonyel’den yayımlanmamış bir şiir aldık. Arkadaşlardan birisi de birer yapıt verince dergiye sanatın hem sanat hem de toplum için olduğunu savunan bir başyazı yazıp bir de köyle ilgili şiirimle dergiyi yayıma hazır duruma getirince basımevi aramağa başladık. Sahipleri Türk olan basımevleri okuldan izin alınmadığı gerekçesini öne sürerek, yayın ücretini peşin vereceğimiz halde,Yaratış’ı yayımlamağı kabullenmeyince Rum basımevlerinden Zavallis’e gittik. Ücreti yüksek bulunca ver elini Kosmos Basımevi dedik ve anlaştık. Yasal zorunluluk olduğu halde, bir punduna getirip, basıldığı yeri belirtmeden Yaratış’ın ilk sayısı 16 sayfa olarak yayın dünyasındaki yerini aldı. Dergiyi dört bir yana gönderiverdik. Kasaba(Baf)’daki edebiyat öğretmeni (Şimdiki günlerde üniversitelerde öğretim görevlisi olarak çalışmaktadır. Ne o şaştınız mı?) paketi açıpkendisi için gönderdiğimiz dergiyi aldıktan sonra diğer dergileri iade ediverdi. Mağusa’daki işçiler birliğinden parayı alabildikse de Larnaka’dakinden ne para alabildik, ne de iade. Okullarda ve dışarıda satış iyi gitti.       

   O sıralarda okul müdürü Salih Mecit’ti. Ona yayımlanan dergiyi, Çığır’ı yayımlayanların inadına, verince:

   - “Yazıları okul idaresine gösterip izin almalıydınız.” dedi. 

   Çığır’ın sayfalarının bana kapatıldığını, dergi yayımlamanın yasal hakkımız olduğunu, yazıların incelenmeleriniyse ancak ve ancak dergi yazı kurulunun hakkı olduğunu dedim ve derginin ikinci sayısının yakında yayımlanacağını ekleyip yanından ayrılıverdim. 

   Birinci sayı yazılarıyla ilgi gördüğünce sürümü de iyi oldu. Dinar’da yayımlanan Şairler Yaprağı’nın yöneticisi Nedret Gürcan bir beğeni yazısını iletti; yayınlarını göndermeğe başladı. Hüsamettin Bozok’un İstanbul’da yayımladığı Yeditepe’de M.C.A (Melih Cevdet Anday olmalı) başyazıya tepki gösterip ‘Sanat hem sanat hem de toplum içindir’i ‘tavuk yumurtadan mı, yumurta tavuktan mı çıkar’a benzetip sorunun uzun yıllardır çözümlenmediğini, böyle bir kalemde çözümlenmesini tuhaf ve yersiz bir görüş olarak karşıladı. Ona ikinci sayıda tavuktan yumurta ama yumurtadan tavuk değil civciv çıktığını, civcivin de tavuk olabileceği gibi horoz da olabileceğini belirten karşı yazı hazırlandı.    

   Arkadaşlara:

   - “İkinci sayının sayfalarını artıralım” dedim, “Bir de iki sayfalık Hamle diye ek verelim.” 

   Kabullendiler. Bu kez Türkiye’den Atıf Taşpınar’ın gönderdiği bir kitap eleştirisine, Taner Baybars’ın

Kemiksiz Ağaçlar adlı sürrealist öyküsü yanı sıra İzzet-Rıza Yalın’ın bir öyküsüne yer verirken başyazıyı “Edebiyatımızda Kadın Edebiyatçılar” temasıyla yazdım. Yıldıray Zeki’ye Bayraktar’ın bir resmini hazırlamasını, az da yön göstererek, istedim. Amacım bu kez dergiyi bir Türk basımevinde yayımlamaktı; bu kapak resmini gösterip gerekirse bir de yazı vererek basımevinden yanıt isteyecek; sözlü ya da yazılı verdikleri yanıt olumsuz olursa veryansın edecektim. 

   Bozkurt Basımevi sorumlusu bunları görerek, okul idaresinden izin mizin istemeği gereksiz bulup, dergiyi yayımlamağı evetledi ve Yaratış’ın ikinci sayısı bir Türk basımevinde, Hamle adlı ekle birlikte basıldı. Okul idaresiyle Çığır yöneticilerinin engelleme girişimleri böylece sonuçsuz kaldı. 

   Başyazı üzerine Kıbrıslı bir edebiyat öğretmeni bana:

   - “Bu yazıyı” dedi, “sen yazmadın. Kim yazdı?”

   - “Niye efendim?” dedim, “Benim elim kalem tutmaz mı? Yazıyı ben yazdım; ilk sayıdaki başyazı gibi.” 

Yaratış’ın üçüncü sayısını okul kapandığı için yayımlayamadık ama sonralarda Leymosun’da açtığım kitabevine Yaratış adını verdiğim gibi Yaratış yayınları adı altında birkaç kitap da yayımlandı.

   Yaratış dergisi uzun yaşamlı olmadı ama Lefkoşa’daki erkek lisesinde yayımlanan Kaynak, Ümit, College Post adlı dergilerin yanında ilk kez öğrencilerin dışındaki imzalara yer veren bir dergi niteliğinde yayın dünyasındaki yerini alıverdi. Üstelik yıllar sonra bir öykünün konusu oldu.

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.