banner913
banner932
banner1012

Soğuk Havalarda İçinizi Isıtacak Kitaplar

banner1020

Kitap okumak kışın bir başka güzel değil mi? Soğuk kış günlerinde hikayeleriyle içinizi ısıtacak en güzel kitapları derledik. Yeni çıkan kitapların yanı sıra klasikleşmiş başucu kitapları da listemizde! İşte kışın okunacak en güzel kitaplar...

banner974
Soğuk Havalarda İçinizi Isıtacak Kitaplar

banner971

 

1. Yarım Kalan Bazı Aşklar

“Dalından kopan bir yaprak Zeynep’in yüzüne doğru salına salına inerken Zeynep derinden, ama çok derinden, ona yaklaşmakta olan bir şeyin sesini duydu. Bütün bu gürültünün içinde bir şey, tekinsiz bir şey ona doğru hızla ilerliyordu sanki. İçinde yükselen dürtüyle gözbebekleri büyüdü. Aklının neon tabelasında tek bir cümle yanıp sönmeye başladı: Buradan hemen çıkmalıyım.”

 Ece Karaağaç, bir ilk kitap için oldukça cesur bir hikâye anlatıyor Yarım Kalan Bazı Aşklar’da. Uykuyla yaşamı arasında sıkışmış Zeynep, dostluğu ve renkli yaşamıyla Arda, vicdanını hâlâ koruyabilen bir “öteki” olan Beyza… Karaağaç, hayatın her alanından seçtiği gerçek karakterlerle zenginleştirmiş anlatısını. Yarım Kalan Bazı Aşklar’ı okurken aşk, dostluk ve aile kavramlarını sorgulayacak; “insan”a olan inancınızı diri tutmayı öğreneceksiniz.

(Tanıtım Bülteninden)

Yazar: Ece Karaağaç
Sayfa Sayısı: 188

 

2. Geçmişe Yolculuk

Arka Kapak Yazısı (Tanıtım Bülteninden)

Zweig’ın 1920’li yıllarda yazdığı tahmin edilen bu novellanın el yazması ölümünden sonra oldukça geç bir tarihte, 1970’lerde gün ışığına çıkarıldı. Ve aşkın sınır tanımazlığı üzerine yazılmış en yoğun, en etkileyici metinler arasında yerini aldı. Geçmişe Yolculuk, zamana, mekâna ve değişen koşullara direnen yasak ve tutkulu bir aşkın hikâyesidir. Bu çılgın aşk önce okyanusun ve daha sonra da Birinci Dünya Savaşı’nın araya girmesiyle dokuz yıllık bir kesintiye uğrar. Yıllar sonra yeniden buluşan iki sevgilinin hayatları büyük bir değişime uğramıştır. Önlerinde uzanan belirsiz geleceğe, geçmişin sürekli aralarına giren gölgesine rağmen, aşk doludizgin sürmektedir…

 

Yazar: Stefan Zweig
Sayfa Sayısı: 56

 

3. Kuşlar da Gitti

Kuşlar da Gitti, İstanbul’un çürüyen, kirlenen yüzünün ve insanlığın da şehirle birlikte yok oluşunun romanıdır. Kuşların bir zamanlar mekan tuttuğu İstanbul’da çocuklar onları yakalayarak cami, kilise ve sinagogların kapılarında “azat buzat beni cennet kapısında gözet” diyerek satarlar. Ancak çocuklar satamadıkları kuşları yemek zorunda kalırlar.

“Sağlam bir kitap, yoğun bir insan sevgisi ve şiir, tam bir başyapıt.”
– La Croix, (Fransa)

“Saklanacak, tekrar tekrar okunacak, üstünde günlerce düşünülerek, bütün zamanların, bütün ülkelerin en güzel edebiyat yapıtlarının yanına konacak bir kitap…”
– Jeremy Brooks, The Independent, (İngiltere)

‘Klasiklere özgü yalınlıkta bir öykü.’
-Church Times, (İngiltere)

‘Batı Avrupa’da neden böyle romancılarımız kalmadı?’
-New Statesman, (İngiltere)

Yazar: Yaşar Kemal
Sayfa Sayısı: 79

 

4. Frida Kahlo-Küçük İnsanlar ve Büyük Hayaller
Tasarımcılardan sanatçılara, bilim insanlarından yazarlara bu özel kişilerin hayat hikâyelerini keşfedin. Hepsi hayalleri olan küçük çocuklardı ve büyüyüp inanılmaz işler başardılar.Frida Kahlo, Meksika sanat tarihinin en önemli ressamlarından ve yirminci yüzyılın en büyük sanat ikonlarından biriydi. Kişisel portreleri ile asi, bağımsız, hayranlık uyandırıcı karakteri sayesinde hastalığının ve hayatında büyük iz bırakan kazanın üstesinden gelmeyi başardı. Frida, bir kararlılık, mücadele ve cesaret simgesi olarak günümüzde de milyonlarca kadına ilham vermeye devam ediyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Yazar: Maria Isabel Sánchez Vegara
Sayfa Sayısı: 32

 

5. Lizbon’a Gece Treni

Antik diller öğretmeni Raimund Gregorius lisede ders sırasında ansızın sınıftan çıkar, duyduğu Portekizce bir kelimenin büyüsüne kapılarak yaşadığı şehri, düzenli hayatını terk edip hakkında hiçbir şey bilmediği gizemli bir Portekizli’nin, doktor ve yazar Amadeu Prado’nun izini sürmek üzere Lizbon’a doğru trenle yola çıkar. Tesadüfen eline geçen ve Prado’nun, hayat, aşk, yalnızlık, arkadaşlık, ölümlülük ve ölümle ilgili notlarının bulunduğu kitabın etkisinden çıkamayan Gregorius, dilini bilmediği, ilk kez gittiği bu yabancı ülkede ve bu olağanüstü yolculuğu sırasında Prado’nun hayatının değişik evrelerinde yer almış insanlarla bir araya gelip onun farklı söylencelerle dokunmuş hikâyesinin derinlerine iner. Bir yandan da kendi içsel yolculuğunu sürdüren Gregorius, Diktatör Salazar’a karşı savaşmış Amadeu Prado’nun kişiliğinde kendine ve insana ilişkin pek çok sorunun yanıtını ararken, bir başkası olmanın dayanılmaz çekiciliğine de karşı koyamayacaktır. Lizbon’a Gece Treni, sadece Avrupa’dan değil, kendi zihnimizden ve ruhumuzdan da geçen ve dönüşü belli olmayan bir yolculuğun çok sesli, unutulmaz romanı.

 “Ben de çok sevdim Lizbon’a Gece Treni’ni. Her öğleden sonra gün batımına kadar okudum. İlknur Özdemir çevirmiş. Her çevirisini ille de çok usta bir çevirmen.”
-Selim İleri-

“Lizbon’a Gece Treni barındırdığı tema zenginliğiyle şaşırtıcı bir roman. Dille, tarihle, duygularla; kısaca dünyaya atılmış bireyin içinde bulunduğu durumla sorgulayıcı bir hesaplaşma.”
-A.Ömer Türkeş-
(Tanıtım Bülteninden)

Yazar: Pascal Mercier
Sayfa Sayısı: 400

 

6. Son

“Ben seni hiç unutmayacağım, sen beni hiç hatırlamayacaksın…”

Ayşe Kulin’in heyecan verici kaleminin, sürükleyici anlatımının doruk noktalarından biri SON!

Kulin’in daha önceki romanlarından tanıdığımız kahramanların sona eren hikâyeleri…

SON, içinde tuhaf bir sıkıntısı olanların, memleketin hallerine dertlenenlerin, birini hep son gördüğü haliyle hatırlayacağını bilenlerin, ülkeden ülkeye savrulanların, üstüne gidildiğinde gözü hiçbir şeyi görmeyenlerin, aşk yerine umutla yetinmek zorunda kalanların hikâyesi.

Denize doğru akarken birbirine karışan nehirlerin, tesadüflerin,

denk gelişlerin, kesişmelerin, hiç unutmayanların, kördüğümleri çözmeyi dileyenlerin romanı

SON!

(Tanıtım Bülteninden)

Yazar: Ayşe Kulin
Sayfa Sayısı: 304

 

7. Kalede 1 Başına

 “Yerdeydim ve avuçlarım kızgın kömür parçalarını tutmuşum gibi yanıyordu. Sağ yanıma gelen şutu hâlâ nasıl olduğunu anlayamadığım bir refleksle kurtarmıştım. O an Lefter’in sözü duyuldu: ‘Tamam, bulduk! Kaleye Sunay geçecek.’”  Lefter’in şutunu kurtardığında henüz 10 yaşındadır Sunay Akın. Kaleci kazağını çıkarıp kalemi eline aldıktan sonra bu kez kaleci öyküleri biriktirmeye koyulur. Kimler kimler girer bu öykülere… Nobel’li bilimcimiz Aziz Sancar; Berlin kaplanı Turgay Şener ve onun jübile maçına katılan ünlü Rus kaleci Lev Yaşin; antrenmanlara kömür işçilerinin Zonguldak’tan gönderdiği madenci eldivenleriyle çıkan Şenol Güneş; Yaşar Kemal’e İstanbul’daki ilk evinin kapısını açan Abidin Dino’nun yeğeni kaleci Sabri Dino; düğün davetiyesinde gelinin attığı şutu karşılayan damat Yılmaz Vural; en renkli kalecilerimizden Varol Ürkmez ve ona elini uzatan Baba Hakkı, Nâzım Hikmet’in şiirindeki kaleci; Albert Camus; Pavarotti ve daha niceleri giyer bu formayı.  Hep 1 numarayı taşırlar sırtlarında…

(Tanıtım Bülteninden)

Yazar: Sunay Akın
Sayfa Sayısı: 192

 

8. Paris’ten Çiçeklerle

Bu kitabı yazarken, karakterlerimin peşinden en etkileyici kafelere, güzel balkonlara ve canım Paris manzaralarına gittim. Bu seyahatte Montmartre’nin basamaklarına tırmandım, Rue de Cler pazarındaki renkli görüntülere hayranlıkla baktım, küçük ara sokaklardaki gizli kafelerde espresso yudumladım. Hepsi unutulmazdı.

Ama bu hikâye, çikolatalı kruvasanlardan ve bir bahar günündeki Eyfel Kulesi’nden daha derinlere iniyor. Bu hikâyenin sayfaları, 1940’lı yılların savaşla yıpranmış Paris’inde, gönül yaralarını ve travmaları ele alıyor. Günümüzde ise direnmeyi, affetmeyi ve sevmeyi becerebilen veya beceremeyen karakterleri.

Bu kitap, benim Paris’e yazdığım aşk mektubum. Ve belki bir gün, bir mektup daha yazarım. Şimdilik, hayal ettiğim bu hikâyenin, karakterlerin, Paris’in her şeyinin en ince detayına kadar keyfini çıkarmanızı umuyorum.

Nilüfer çiçekleri yürek parçalayıcı yolculuklardan geçer. Tohumları toprakla, artıklarla ve birbirine giren köklerle kaplı bulanık bataklık suyunda filizlenir. Çiçek açmaları için bu korkunç karanlıkta yolunu bulması gerekir, suyun üstünde bir yerde güneş ışığının olduğunu içten içe bilmeli ya da en azından bunu umut etmeli. Böylelikle bu yolculuktan zarar görmeden çıkar ve zafer kazanmış bir şekilde çiçek açar.

1940’ların işgal altındaki Paris’inde Paris’in tüm çiçeklerini beklerken Paris’in tüm acılarını kendinde bulan bir kadın… 2000’lerde Işığın Şehri Paris’in nostaljik havasında ve aydınlığında kendi acılarıyla ve geçmişiyle yüzleşebilmek için başka bir kadının geçmişinin peşinde iz süren başka bir kadın…

Kendine özgü sürükleyici tarzıyla Sarah Jio bu romanında bulanık sularda derinlere batmış iki nilüfer olan güçlü kadın karakterlerle geçmiş ve bugün arasında köprü kurarak hayatta önemli olan şeyleri hatırlatıyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Yazar: Sarah Jio

Sayfa Sayısı: 344

 

9. Nefesi Tutku Olan Kadın-Afife Jale

Osmanlı’nın ilk Müslüman kadın oyuncusuydu Afife Jale. Babasından Şeyhülislam’a, Dahiliye Nazırı’ndan Şehremini’ne kadar kimler uğraşmadı ki onunla, yılmadı.

Teyzesinin oğlu çok âşıktı güzel kıza. O da seviyordu dünya yakışıklısı delikanlıyı. Aralarına önce sahne, sonra Afife’nin “beyninde taşıdığı hançer” girdi.

“Bir Bahar Akşamı” ikinci aşkı Selahattin’e (Pınar) rastladı Afife. Büyük bir aşkla sarıldı ünlü sanatçı güzel Afife’ye.

Paşa dedesinin de tutkusu olan tiyatroya beşikten mezara ve ölümüne bağlı kaldı Afife. Son nefesini Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde verirken, “gözlere yıldız tozu serpmeyi” sürdürüyordu kuşkusuz.

Osman Balcıgil, satış rekorları kıran CELİLE, YEŞİL MÜREKKEP ve İPEK SABAHLIK’ta olduğu gibi, NEFESİ TUTKU OLAN KADIN AFİFE JALE’de de yaşadığımız coğrafyanın tarihsel ve toplumsal derinliklerine büyük bir ustalıkla iniyor.

(Tanıtım Bülteninden)

Yazar: Osman Balcıgil
Sayfa Sayısı: 488

 

10. On Yıl Sonra
İncecik bir buzda yürümeye, yüksekteki bir ipin üzerinde dengede durmaya benziyordu aşk. Bir kalp, aynı adam için kaç kere çarpar sorusunu acıta acıta soruyordu defalarca…  Hayat, özünde harikadır, ama sen de benim kadar iyi biliyorsun ki en beklemediğin anda suratına tokadı çarpmak gibi bir huyu vardır. Birçok insan adaletsizliğe, haksızlığa isyan eder; hayatına devam etmeye çalışmaz. Hayat bize hiçbir şey borçlu değil; kontrol, sandığımız kadar bizde olmayabilir ama seçeneklerimiz var. Söyleyeceğim şu ki; yapabileceğin en iyi seçimi yap ve asla suçluluk duyma. Suçluluk duymak beyhude… Kime âşık olacağına sen karar veremezsin.Rebecca, ilk gençlik aşkı Olly ile evlenir fakat yıllar sonra Olly, Rebecca’nın hayatından sonsuza dek çıkar. Kötü ve beklenmedik bir kazadır bu. Rebecca, doğduğu kasabaya, ailesinin yanına döndüğünde orada onu bekleyen bir sürpriz vardır. Ya aşkı ya da sonsuza dek sürecek bir yası seçecekti artık!

Sen olsan hangisini seçerdin?

Rebecca ve Joe geçmişleriyle yüzleşmek zorunda kalırken hem acı, hem tatlı anılar su yüzüne çıkıyor ve cevaplanmamış soruları beraberinde getiriyor.

Rebecca unutmayı ve affetmeyi yıllar sonra başarabilecek mi?

(Tanıtım Bülteninden)

Yazar: Alice Peterson
Sayfa Sayısı: 340

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.