banner913
banner932
banner1012

Oğuz Yorgancıoğlu hocanın ‘Lembalılar’ soyağacı kitabı çıktı

banner1020

Kıbrıs’ın en önemli halkbilim araştırmacısı Oğuz Yorgancıoğlu hocanın yeni kitabı geçen günlerde tanıtıldı. Hocanın doğum büyüdüğü köyü olan Lemba’yı anlattığı bu kitap geçen günlerde yaşayan Lembalıların bir araya gelip,buluştuğu,tanıştığı bir etkinlikte tanıtıldı.

banner974
Oğuz Yorgancıoğlu hocanın ‘Lembalılar’ soyağacı kitabı çıktı

banner971

Baf’ın en güzel köylerinden birisi olan ve  kasabasının 5 km kuzeyinde, etrafı Rum köyleriyle çevrilmiş bulunan küçük bir Türk köyü olan fakat arazi bakımından çok geniş ve zengin bir konumdadır. Köy, batıya eğimli bir arazi üzerinde yer alır. Köyün arazileri sulak olduğu için her çeşit sebze ve meyve yetiştirilirdi. Ayrıca köyde çok sayıda bulunan çitlembik ağacından yağ ve sakız çıkarılır, Kıbrıs çapında ünlü olan Baf sakızı yapılarak satılırdı.

1960 nüfus sayımında köyde 34 aile ve 206 kişi yaşıyordu. Köyün, okulu, camisi ve öğretmenevi vardı.

Oğuz M. Yorgancıoğlu hocanın köyle ilgili anlattığı söylenceler söyledir: Kıbrıs Türk Folkloru’nda “Fetihten Önce Adada Türk Var mıydı?” sorusuna yanıt ararken günümüzde de paylaşılan bir söylenceye yer verir. Adaya gelen yeniçeriler Baf bölgesinde gezerken onlara keman çalan adalı bir kemaneci, bir çocuk ağlaması duyunca, kemanı eşliğinde bir mani söyler:

Ya emzir ya da sustur

Yoksa vermezler destur

Bu gelenler duymadan

Goy da üstüne otur

Maniyi anlayan yeniçeri kuşkulanınca kemaneci:

Söylemek tel işidir

Gaşınmak kel işidir

Gücünüze girmesin

Türkünün gelişidir  diyerek durumu kurtarır.

Tarihsel dayanağı olmamakla birlikte şimdi bile Baflıların ağız özelliklerinin adadaki diğer Türklerden ayrı olması ve kimi Türklerin onlara “Bafidi” diyerek onları ötekileştirmesi Yorgancıoğlu’nun sorusunu olumlu yanıtlardır.

“İHDİYAR GADIN

İşdevarıdıesgiden bir ihtiyar gadın. Evini süpürürken buldu gargolanın altında bir guruş. Başlamış hesabetmeye. Bununlan fındık alsam gabuğu çıkar, fısdık alsam o da ayni. O halde alayım biraz helva. Goymuş bir tesdinin içine helvayı. Anahdarı asmış bir kedinin bağzına.  Düşünemedi ki çocuklar görecek anıhdarı kedinin bağzında. Gocagarı işine gidince çocuklar yakalamış kediyi, almışlar bağzındananıhdarı. Girmişler eve her tarafı araşdırmışlar. Nihayet tesdinin içinde bulmuşlar helvayı; bir güzel yemişler. Eline berikâtgocagarı demişler ve kapuyu çekip gitmişler.

Gocagarı işini bitirip gelmiş eve. Elini, yüzünü ikâmış. Demiş gendi gendine:

-           Eee, bütün gün oğraştım, acıkdım. Çıkarayım o helvayı da biraz yeyim, bakalım demiş.

Gitmiş almış desdiyi, getirmiş masaya. Elini sokar bakar, ne helva var ne helvacık. Yapdığı hatayı annamış ama ne çare… helva gitmiş bir defa. Gendi gendine söylenmiş;

-           Gocagarı, gocagarı, anıhdarı kedinin bağzına asan da beklen çocuklar farketmesin? Oh olsun sana… Ama be hasba çocuklar, helvayı yediniz birazını da bu gocagarıya bıraksanız. Bu da baksın dadına ne olurdu? demiş. Eee ne yapalım demiş, olan oldu.

Bizim masalımız da burada son buldu.”

KİNLİ DEVE MASALI

“Kinli Deve’ meselindeki, sahibinin kafasını koparan deveyi anımsayıp epey telaşa, korkuya kapılmış, ağasının belindeki Trablus kuşağına sıkıca yapışmıştı.”

“KİNLİ DEVE MASALI

(Masal değil şehir efsanesi olmalı.)

Vaktiyle Artemili bir deveci varmış. Sırada gitmediği için devesine çok kötü davranırmış, onu dövermiş. Deve bunları unutmaz içine atarmış. Öyle bir an gelmiş ki deveyi “deve kini” tutmuş. Sahibine karşılık vermiş.

Korkuya kapılan deveci yüksek bir kayaya çıkmış. Deve salyalar saçarak kayaya tos vurmaya başlamış. Deveci bakmış kurtuluş yok, çareyi hemen yanı başındaki daha yüksek kayaya çıkmakta bulmuş. Ama deve günlerce oradan ayrılmamış.

Deveci parlak düğmeli yeşil kebesini çıkarıp devenin (dorumun) üstüne atmış. Deve onu çiğnerken kaçmağa başlamış.

Deve durumu farkedince peşine düşmüş. Köy girişinde adamı yakalamış. Ayaklarının altına almış.

Devenin kişnemesinden bütün köy halkı gelmiş ama adamın ancak ölüsünü alabilmişler.”

KÖYÜN BAZI GELENEK VE GÖRENEKLERİ

  • bebeğe kına töreni yapma: Bebek doğduktan altı ay sonra ellerine ve ayaklarına kına yakılır. Kınaya çağrılan konuklar yoğurulmuş kınanın üzerine para batırır. Buna kınayı işlemek denir. Kınalama bitince konuklara börek, çörek ikram edilir.

Kıbrıs Türklerinin geleneklerini araştıran Oğuz Yorgancıoğlu “Altı Aylık Kınası”nı da anlatır. Bilgiler kısaca şöyledir: Kınası yakılacak çocuk yıkanıp temizlenir. Yeni elbiseler giydirilir. Bir kapta yoğurulan kına, bir selenin ortasına konur. Kınanın etrafına kuruyemiş, lokum; bazı bölgelerde narlı golifa ve kuru incir konur.

Okuyucu kadın çocuğu kucağına alır. Diğer davetliler okuyucunun etrafında halka olup oturur. Okuduğu sırada çocuğun sağ elini kınalar, avucunu yumar ve kırmızı bir mendille bağlar. Ardından sol ayağını kınalar ve beyaz bir mendille bağlar. Kınalama tamamlanınca davetliler, kap içindeki kınaya madeni paraları dikey olarak koyarlar. Bu işleme “işlemek” veya “kınayı işlemek” denir. Seledeki yiyecekler konuklara çay ve şerbetle ikram edilir.

Kınalanan el üç gün bağlı kalır. Açıldığında çocuğun eli babasının cebine sokulur. İnanışa göre iyilik meleğinin şahitliğinde kınalı elle helâl baba parası almak hem çocuk hem de babaya bolluk getirir.

Sol ayağın kınalanması ise o ayağın yanlış işler yapmasını önlemek içindir.

Çocuk altı aylık olunca, kına töreni yapılmış, mevlit okutulmuş...

bebeği tartma: Yüzükoyun yatırılan bebeğin sağ kolu ile sol ayağı çaprazlanarak, sırtında birbirine değecek kadar üç kez yaklaştırılır. Aynı işlem sol kol ile sağ ayağı çaprazlanarak, sırtında birbirine değecek kadar üç kez yaklaştırılır. Üç kez de sağ el ile sağ ayak, sol el ile sol ayak sırtında birbirine değecek kadar üç kez yaklaştırılır. Oğuz Yorgancıoğlu “çocuğu tereazilemek” der Böylece çocuğun eklemlerinin açılması sağlanır. Bu işleme “tartma” denir. Türkiye’de Eskişehir’de “çeyrekleme” de denir.

Ama yine de hasta olduğunda, kendi yöntemleri veya yaşlıların tarifi ile iyileştirmeye çalışırlardı çocuklarını. Sırta şişe çekmek, (çocuğun) sırttan çapraz biçiminde kollarını, topuklarına değdirme -tartma denirdi-, …

boğaza yemeni içinde sıcak kül bağlama: Boğaz ağrılarının sağaltımında yemeni içine ılık kül konur. Boğaza sarılır.

göz ağrısını yasemin veya gül suyuyla iyileştirme: Yorgunluktan ağrıyan gözlere yasemin ya da gül suyu ile ıslatılmış tülbent bağlanır.

hastalığı palaz çorbası ile iyileştirme: Hastaların, güvercin palazının çorbasıyla iyileşeceğine inanılırdı.

ishali iyileştirme: ishale ayva yaprağı, kaynatılır içirilirdi, pirinç suyu verilirdi. S 169

karnı ağrıyan bebeği iyileştirme: Karnı ağrıyan bebeğin karnı, kasıkları ve ‘dübürcüğü’ zeytinyağı ile ovulur. “… sıcak zeytinyağıyla bebeğin karnını, kasıklarını ve dübrücüğünü ovup…

okumuşa gitme: [Hastalığın dua ile geçeceğine inanılır.]-“- Okumuşa götürelim, kurşun döktürelim. /- Okumuşun hayrı olsa, çoluk çocuğuna olur, hepsi üstümüzden ırak deli zoli.” , “Daha da kötüsünü yaptım. Okumuşa gittim, büyü yaptırdım.

•          Al basması: Eskiden doğumlar hijyenik ortamda yapılmadığından lohusa kadın ya da yeni doğan bebek doğumdan sonra ateşlenerek hayal görmeye başlar. Eski halk inancına göre bir hayaletin gelip onları hastalandırdığına inanılır. Lohusaya ve bebeğe al bir şal örtülür. Ve kırk gün lohusanın yanında birisi oturur. Al basmasın diye. Al Karısı da denir.(1)

Eğer kırkına kadar loğusa ve bebeği, birileri beklemiyorsa (Al Karısı) loğusanın gözüne görünür. Anneye sıkıntı ve ağırlık verir. Anne sebebi izah edilemez korkular ve iç huzursuzluğu yaşar.

Bu durum; önce anneyi, sütünü emince de bebeği hasta eder. Buna “albasması” denir .

“Kimi de kırmızı yemeniyi oyalar, armağan ederdi, ‘al basmasın’ diye anneyi. Aslında yaşlı birileri, kırk gün oturup lohusayı beklerdi ‘al basmasın’ diye.” , “Hanımı yalnız bırakırsan al basar, çocuk da o da ölürler,” ,

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.