banner913
banner932
banner1012

Mehmet Kansu yeni öykülerini gençlerle buluşturuyor

banner1020

Yazın dünyamızda en çok ürün veren bir aydınımız olan Mehmet Kansu hocamız, üretmeden duramayan, devamlı yazınsal alanda kendini yenileyen, değişim arayan bir insanımız. Onun eserlerinde hep ülkesi Kıbrıs, yaşadığı çevre ve kendisi var. Hoca, hep kendiyle yüzleşen, kendini arayan, ararken de toplumun iç dünyasına inen, gözlemleyen, bir psikiyatrist gibi, toplumu yaşam koltuğuna yatırıp, sorgulayan bir kişiliğe sahiptir.

banner974
Mehmet Kansu yeni öykülerini gençlerle buluşturuyor

banner971

 

             

Eserlerinde hep özlü sözlere, şiirlere atıfta bulunan, onlardan alıntı yapan, bir kuyumcu gibi seçeceği sözcüklere, tümceleri ince dokuyup, cımbızla alan bir sözcük ustası.

M. Kansu,  Kıbrıs Türk şairleri içerisinde arayışları en yoğun olan sanatçıdır. Daha yoğun bir edebi üst dil yaratma çabası yanı sıra, biçim arayışları da çeşitli olan şairdir.  Ayrıca, sürekli üreterek kurduğu şiir evreni, Kıbrıs Türk şairleri arasında ona farklı bir konum sağlar. Sıkı bir dil işçiliği daha çok da felsefi bir derinlikle Kansu'nun şiirinin yankıları ve yönsemeleri, önümüzdeki yıllar içerisinde ortaya çıkacak gibidir.

Ana tema olarak; ilk dönem şiirlerinde işlediği Akdenizlilik, giderek daha mikro bir alana, Doğu Akdenizliliğe kayar. Ayrıca, daha yakın dönemde yazdıklarında yine adanın tarihsel dokusundan, mitolojisinden esinlenen temalar ve daha yoğun olarak da erotizmi yalınlaştırma, biçimsel ve tematik anlamda şiirsel olanla öyküsel olanı aynı düzlemde buluşturma girişimleri arayışçı yanının sürekliliğini yansıtır.

Kısacası şairin dediği gibi : “Ben toplumsal bir şairim. Toplumsal olaylar beni etkilemiştir.”

Kansu hoca yeni öyküsü “Godot’yu Beklerken” öyküsünü yeniden yorumlayarak yazdı ve bunu bugün Yakın Doğu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrencileriyle Kıbrıs Türk Edebiyatı dersinde saat 10.00 tartışıp, yorumlayacak. 

Bize özgeçmişiniz hakkında kısaca bilgi verir misiniz?

1 Eylül 1938 Baf doğumludur. Lefkoşa Türk Lisesi, Kıbrıs Öğretmen Koleji, Gazi Eğitim enstitüsü, Hacettepe Üniversitesi ve Jordan HillCollege’inde eğitim gördü.

1959 yılında, Fikret Demirağ’la ‘İkinin Yaşamı’ adıyla ilk şiir kitabını yayımladı.

Kıbrıslı Türk Şiir’inde ‘ikinci yeni’ tarzının öncüsü olarak da anılan Mehmet Kansu;  günümüzde de şiir, öykü, deneme-anlatı ve çeviri çalışmalarını sürdürmekte olup yayımlanmış 17 şiir, 5 öykü, 4 deneme-anlatı türünde ürünleri bulunmaktadır.

Şiir, öykü, deneme anlatılarınsa; Kıbrıslı Adalı Akdenizli ve Dünyalı kimliğiyle:

Şiir ve öykünün salt tek katmanlı oluşum ve yazım sanatları olmadıkları gerçeğiyle M. Kansu; “hayat”ı, sokağı ve insanları gözlemleme, algılama ve özelde yaşam deneyimleriyle kesişmeye örtüşmelerini işaret etmeye çalışır. Yaşamın giderek karmaşıklaşan “an”ları ve akışı içinde.

Ya da belki “New Age poetry” yöntemlerinin esinti ve rüzgârlarında şiirini ve tarzını zenginleştirmeyi deneyerek…

*Ne zaman yazmaya başladınız? İlk kitabınız ne zaman çıktı?

            Lise yıllarında yazmaya başladım. İlk kitabım 1959 yılında çıktı. İlk kitaplaşma tarihi budur. Kitabımın ismi “ikinin yaşamı”. Bu kitabı geçen yıl vefat etmiş olan Fikret Demirağ’la birlikte çıkardık. Bir şiir kitabıdır. Yazıya girdiğimiz dönemdir.

*Bir şair olarak nelerden etkilendiniz?

            İster şair olsun, ister yazar olsun,  öncelikle iyi bir gözlemci olmak zorunda. Ardından iyi bir okuyucu olmak zorunda. Son olarak da alt yapısı yani hayatında yaşamış olduğu durumlar ki bunun içine çocukluk giriyor. Çocukluktan süre gelen durumlar giriyor. Karnı tok, her şeyi tamam olan çocuklukta yazılacak olan bir şey bulunamaz. Çocuklukta yaşamış olan travmaları yazmaya neden olabilir. Daha sonra ada gençlik yıllarında yaşadıklarında tramvaya neden olabilir. Örneğin: benim hayatımda ki travma, ben babamı ilk defa 32 yaşında gördüm. Bu travmatik bir olaydır.

Hayat içinde yaşanan birçok durumlar, birçok olaylar yaşanmış ve fark edilmeden bilinçaltına yerleşiyor ve kalıyor. Bilinçaltı ne demektir? İnsanın derininde olan durum demektir.

*Kendinizi nasıl bir şair olarak tanımlarsınız?

Daha çok yaşadığımız hayatın içinde hayatı anlamlandırmaya çalışıyoruz. Hayatı gözlemlemeye çalışıyorum. 1571’de bu ada alındığı zaman bu ada bomboş değildi. Ve bu ada gelmiş geçmiş bütün uygarlıkların etkisinde kalmıştır. Osmanlı buraya nüfus göndermeye başlayınca başka bir kültürle karşılaşmışlardır. Ve yeni bir kültür oluşmuştur. Etkileşme meydana gelmiştir.

İki farklı kültürün bir ada üzerinde buluşması oluşmuştur. geçmişten günümüze kadar bu adadaki yaşam tarzı, savaşlar, barışlar, sosyal, ekonomi, politik krizler olsun bütün bunlar beni etkilemiştir. Bunları anlamlandırmaya çalışıyorum. Kısacası; ben toplumsal bir şairim. Toplumsal olaylar beni etkilemiştir.

*Sizce dil ve üslubunuz nasıl?

Türkçeyi iyi kullanma: dile vakıf olma, değer verme, anlamlarını bulmaktır. Günlük konuşma dilinde yazınsal yapıt yapılamaz. Altında imzası olmasa bile kime ait olduğu anlaşılır bir yapıtın. İşte bu yazınsal dildir.

Mesela: edebiyat nedir? Güzel konuşma gibi ama değil! Edebiyat çok başka bir şey, çok derinden gelen bir duygudur. Çok psikolojik bir şey diyebiliriz. Çok karanlık geçitlerden labirentlerden geçen bir şey.

Dil ve üslup ise; okuyarak, sözcükleri tanıyarak, ne anlama geldiğini araştırıyorum. Daha çok bir sözcüğün ne çağrıştırdığını anlamlarını araştırarak yapıyorum. Yani bireysel bir üslup her yazarın, kendine göre bir üslubu oluşuyor. Benim ki yazınsal bir üslup. Yazınsal bir üslup kullanmaya gayret ediyorum. Mesela; Saik Faik, bir kahveye gidiyor. Garsondan kağıt kalem istiyor. Ve orada bir şeyler yazıyor, ve diyor ki “yazmazsam çıldıracaktım”.

*Sizi etkileyen bir edebi akım ve ya kişi var mı?

Ankara’da öğrencilik dönemimde Garipçiler akımı ve İkinci Yenilerden etkilendim. Bir İlhan Berk, Ece Ayhan beni etkilemiştir. Kıbrıs’a ikinci yeniler bu şekilde gelmiştir.70 yıllarında toplumsal gerçekçilik vardı. Garip şiir etkisi, toplumsal gerçekçilikle bağdaşmıştır. Garip şiirinden önce hececiler vardı. Garip şiiri halkın daha kolay anlayabileceği, duygularını, acılarını anlayabileceği şiirler yazılıyor. Geçmişten gelen şeyler akımları etkilemiştir. “ikinin” şiiri bir garip şiiridir. İlk kitabımız bu şekilde oldu. Kitapçıları gezdik baktık ki başka şiirler de var. Bende İlhan Berk’ten etkilendim. Yeni bir tarz oluşturduk bu şiirde. Beslenme kaynağımız Türkiye olmuştur. Yabancı dil bilenler, İngiliz edebiyatını inceliyor. Benimde garip şiiri, ikinci yeniler şiirleri ile bireyselliği ortaya çıkmıştır.

Bir hamurun içinde ne var; un, su, maya var, ben o hamurdan bugün bir ekmek yaptım. O ekmeğin de geçmişinde etkisi de bulunmaktadır. Yabancı dillerde de çeviriler yapmaktayım. İkinci yenicilerde varoluşçuluk ve gerçekçilik vardır.

*Kıbrıs edebiyatının dünya edebiyatındaki yeri nedir?

Bu edebiyat ne kadar zengindir, bilemeyiz Dünya Edebiyatında yok yeri, Kıbrıs Türk Edebiyatı vardır. Türkiye’de Kıbrıs edebiyatı çok bilinmemektedir. Yazınsal edebiyat yeteri kadar bilinmemektedir. Dünya edebiyatında bir Kıbrıs edebiyatı söz konusu değildir. Belki ileriki zamanlarda araştırma yapılabilir. Birdenbire belki ortaya çıkabilir. Konu olarak ele alınabilirler. Çağımızda etkileşimler olabilir.

*Kendinizi şair ve öykücü olarak tanımlar mısınız?

Bilinçaltı olay, hayatın içinde yaşadığınız durumlar. Mutlu insanlar yazamaz bence, ensesi kalın şişman kişiler yazamaz, fakat Balzac gibileri yazmaktadır. İyi bir gözlemci olunmalıdır. Okuma çok iyi olur. İyi bir beslenme olması gerekmektedir.

Nazım Hikmet çağdaş şiirin ölçülerini çok iyi biliyor, fakat Rus şiirlerinden etkileniyor. Arkasından Orhan Kemal, Yaşar Kemaller etkilenmektedir. İşte bu şekilde etkileniyor ve okumak çok önemli bu açıdan.

Okuma, gözlem, algılama, alışılagelmiş tanımlardan kaçınma gerekmektedir. Mesela diyorlar ki “ aşk iki kişiliktir”. Bunu artık herkes kullanmaktadır. Sloganlaşmış kelimeler kullanılmaktadır.

Uhec Şiiri (yeniçağ ); KorolAndafil (Prof. Dr.) Uhec tarzı hayattaki şeylerden ne hissediyorsa, ne duyuyorsa bunu yazıyor. Mesela sevgilisiyle aynı yatağı paylaşıyor bunu paylaşıyor, ama yazınsal bir dille yazmaktadır. Bunu tam olarak bilmiyorum ama benim tarzıma çok fazla uymaktadır.

Ama ben farklı bir coğrafyada yaşıyorum. İzmir de bir etkinlik oldu ve gittik şiir okuduk bana dediler ki şiiriniz çeviri bir şiir dediler, nedir o dedim? Çevrilmiş şiir, işte ben farklı bir coğrafyada yaşadım adalıyım.

Bizim gündelik yaşamımıza giren gelenekler var, siz daha farklısınız diyenler ama zamanında temelinde bir kültür var. Toplumsal şiirler, mesajlar veren bir şairim. Eleştiride vardır. Eleştiri de bir tarzdır. İmgeler ve çağrışımlarla eleştiriler yapıyorum. İşaret parmağımı böyle herkesin gözüne sokarcasına değil.

Bir şair, bir yazar her şeyden önce düzene karşıdır. Orhan Pamuk, Melih Cevdet Anday’da karşıdır. Bir şair muhaliftir. Muhalif nedir? Toplumda daha çağdaş bir toplum olması, insanların ezilmemesi demektir. Bugün İran’da bile muhalif taraflar bulunmaktadır. Benim muhalifim parmağımı herkesin gözüne doğru değil ama imgeler ve simgeler şeklinde yapıyorum. “ Akdeniz de Mercan bir ada” mesela burada hala politik sorunlar devam ediyor, bir dinamik üzerinde oturuyoruz. Bütün bunları görüyor ve hissediyorsak, muhalifiz. İyi gitmeyen bir şey varsa, buna muhalifiz. Mercan kayaların ne olduğunu, renginin ne olduğunu biliyorsa bunu anlayacaktır.

Akdeniz'de mercan bir ada

-içimdeki çocuk her ağladığında, üç kez ateş ederim yıldızlara- (m.k)

ürkek, çekimser ve parmak uçlanmdan alevler kıvılcımlaşırken dokundum.

ve öyle paylaşır olduk

beyaz çarşaflarına

şiirler, öyküler yazdığımız yatağı.

dokundukça ona sessiz harflerin uyanışı.

tam üstümüzde boşlukta dönen dünya;

çöl ateşi, denize akan

nehir, ay ışığı, sazlardan bir kulübe,

mesarya'da tek başına bir ağaç.

çıplak gövdelerimizle iki dalgıç:

akdeniz'in en derin sularında yüzerken arkamızda hayaletlerle, giderek görünmeyen mercan adamız'a.

Su parçalanacak, hayatıdır bu!

Bu sokaklarda yürümedik. Mağusa'nın Venedik Sudan'ında gezinmedik, o görkemli sur taşlanna taş ustalarının attıkları çizikleri görmedik.

Ah!.. Akşam üstleri, meltemin hafifçe salladığı otlara

bakarak surların üstünde dolaştığımız

günler.

İkindi ışığının uzattığı gölgelerimizle, beli kılıçlı bir şövalyenin öyküsünü anlatsın diye Kollarına giydirdiğimiz o gururlu zamanlar.

Oysa şövalye, kanatlannı pelerini içine saklamış tavus

kuşuydu, sabahların öncü aydınlığını

bekleyen.

Şu kısa tümceyi söyledi ve bırakıverdi kendini surlann

üstünden aşağıya: "İki kez çığlık atar

gibi öteceğim o melek gelsin diye demirden kafesimin önüne."

Baba!... Sana denizin kokusunu her anlatmak istediğimde, nerede olduğumu bilemedim

hiç. Ağustos güneşinde yanıp tutuşan asma yapraklarıyla örtülüydü yüreğin.

Hırçın bir rüzgâr o yaprakları savurduğunda, bir melekley­dim, görkemli bir şatonun ırmağa

açılan daracık penceresi önünde: "Bak!" dedi. "Gördüğüm su, yolundaki kayalara çarparak

parçalanacak. Hayatıdır bu. Atacağın çığlıklar suya karışıp kaybolarak "

kaybolacak.

Baba! Ne demek Ağustos sıcağı, deniz kokusu? Neden parçalanır su, baba?

ginsberg ve ikarus

ağaçlar ölünce,

biz mekanlarımızdan kalkacağız, bağırmak isteyeceğiz, kalkmışken Ailen Ginsberg gibi; genç ve yakışıklı zenciden içine aldığı 'meni'yle kanatlanıp uçmayı denerken.

babasız bir ikarus o;

uluyarak ve isyan ederek

güneşin olduğu yere,

uçmanın kanatlarına takılmışken….

M.Kansu’nun Şiiri

            1960'lı yıllarda, bir yandan toplumlararası çatışmaların yaygınlaşması sebebiyle, dönemin birçok şairi 'milliyetçi şiire' katılırken, Taner Baybars, Osman Türkay gibi şairlerin arayışlarını başka kaynaklara ve coğrafyalara çevirmiş olduklarını görürüz. Bu farklı coğrafyaya yüz dönmeye karşın, belirleyici çekim merkezi yine de Türkiye'dir. Biçim ve biçem yakınlıkları yanı sıra, temalar da Türkiye'de üretilen; yine de bir önceki kuşağın tükettiği öğelerle paralel seyreden durumdadır. Ancak

            1940'lardan 60'lara gelindiğinde artık  bu geleneksel eğilimi sürdüren Kıbrıslı şairlere karşı, geleneksel  bağlanmayı yadsıyıp,  Türkiye'deki  güncel şiirden beslenen şairler de boy vermeye başlamıştır. Bunların başında M. Kansu ve  Fikret Demirağ gelmektedir. Kansu ve Demirağ'ın ortaklaşa yayımladıkları İkinin Yaşamı, kimi edebiyat tarihçileri tarafından, İkinci Yeni etkisinde yazılmış ürünler olarak değerlendirilse de, esasında  Orhan Veli ve arkadaşlarınca başlatılan Garip şiirinin etkisindedir. Kitap her iki şairin de Türkiye'de öğrenci oldukları yıllarda yayımlanmıştır ki, bu yanıyla da Türkiye edebiyat/şiir ortamının içerisinde oldukları, buradan beslendikleri gerçeğiyle karşılaşırız. 1960'lı yıllarda  bir yanıyla toplumcu gelenekten beslenen Attila İlhan ve diğer yanıyla biçimi öne alan İkinci Yeni şiir dilinin  paydasında Demirağ ve M. Kansu'yu ve onların ardından  Kaya  Çanca,  Zeki Ali gibi isimlerin öne çıktığı görülür.

16 Ağustos 1960'ta ilan edilen Kıbıs Cumhuriyeti siyasal anlamda olduğu kadar, sanatsal anlamda da toplumu derinden etkilemiş, çok sayıda şiirin üretilmesine neden olmuştur. 1960-1963, üç yıllık kısa bir zaman dilimi olmasına karşın,  çok sayıda şairi etkilemiş ve bu kısa zaman dilimi, Kıbrıs'ta yeni şiir anlayışlarının ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Özker Yaşın, Orbay Deliceırmak, Bener Hakkı Hakeri, Süleyman Uluçamgil, Ersin Taşer, Mehmet Levent gibi adların şiirlerinde  belirgin bir tematik değişiklik gözlenmiş, Mehmet Kansu ve Fikret Demirağ'ın, Türkiye'de İkinci Yeni şiir anlayışının boyverdiği bir dönemde, Orhan Veli ve arkadaşlarının öncülüğünde oluşan Garip şiir anlayışının etkisiyle, ona benzer, çıkışlarının sürecini oluşturur.

            1970'lerde ise Kıbrıs Türk şiirinde, Türkiye'den beslenmek kadar, kendi tarihi, siyasi, coğrafi gerçekleriyle daha bir damıtılmış Kıbrıslı bir şiiri görürüz. Bu şiir, ağırlıklı olarak kaba bir toplumcu gerçekçi çizgiyi yansıtıyor olsa da,  yer yer bundan arınmış ve kendi has özelliklerini buluvermiş şairleri, Garip şiiri etkisiyle başladıkları şiirsel çizgilerini kalınlaştıran M. Kansu ve Fikret Demirağ yanısıra, Hakkı Yücel'i taşır edebiyat dünyasına. Bu yıllar Kıbrıslı Türk şiirinde belirgin ortak temalar Kıbrıslılık ekseninde odaklaşırken, bir yandan da belli bir birikimin oluştuğu şiir atmosferinde, bir önceki dönemi/dönemleri sorgulayıcı; hümanist, anti-şovenist ve kendi ırasını aramak kaygısındaki şairlerle tanışırız. 1970'lerdeki bu birikimden geriye dönüp baktığımızda, Kıbrıs Türk şiirinin 1940'lardan başlayan ve 1970’lere değin uzanan otuz yıllık süreci bir anlamda kendini bulma ve birikim edinme süreci olarak tanımlanabilir. Bu yıllarda, hatta 1970'li yılların başlarında da 'Anavatan' Türkiye'den esen rüzgâra göre hal alan Kıbrıslı şiir, bu tarihten sonra biriktirdikleriyle kendine ait bir kimliğin ardına düşmeye başladı. Özellikle Fikret Demirağ, Mehmet Kansu, Mehmet Yaşın, Neşe Yaşın, Hakkı Yücel gibi toplumcu bir duyarlıkla birlikte şiirlerindeki temayı Kıbrıslı yapma kaygısındaki şairlerle üslup yetkinliği bulduğu gibi kendi yatağında çoğalmaya başladı.

            M. Kansu,  Kıbrıs Türk şairleri içerisinde arayışları en yoğun olan sanatçıdır. Daha yoğun bir edebi üst dil yaratma çabası yanı sıra, biçim arayışları da çeşitli olan şairdir.  Ayrıca, sürekli üreterek kurduğu şiir evreni, Kıbrıs Türk şairleri arasında ona farklı bir konum sağlar. Sıkı bir dil işçiliği daha çok da felsefi bir derinlikle Kansu'nun şiirinin yankıları ve yönsemeleri, önümüzdeki yıllar içerisinde ortaya çıkacak gibidir.

  Onun ana tema olarak, ilk dönem şiirlerinde işlediği Akdenizlilik, giderek daha mikro bir alana, Doğu Akdenizliliğe kayar. Ayrıca, daha yakın dönemde yazdıklarında yine adanın tarihsel dokusundan, mitolojisinden esinlenen temalar ve daha yoğun olarak da erotizmi yalınlaştırma, biçimsel ve tematik anlamda şiirsel olanla öyküsel olanı aynı düzlemde buluşturma girişimleri arayışı yanının sürekliliğini yansıtır.

Kansu bir süre şiirden uzaklaşmış gözükse de, 1980’li yıllarda sadece şiir kitaplarıyla değil, deneme ve öyküleriyle de edebiyat içerisinde ağırlık ve varlığını hissettirir. 1995’te yayımlanan “Marazlıyım, Size ve Zamana”,1996’da yayımlanan “Alacakaranlık”, 1997’de “Şaşırtıcı Bir Rüzgârdır Değişim”i, 1998’deiki şiir bir de öykü kitabı izler: “Toprağım Şimdi Yorgun”, “Kendin Kadar Sev Onu” ve öykü kitabı “Bir Solucanın İntihar Girişimi”. Bunları 2000 yılında “Aşk, Uzağımda Suya İnen Güneş” ile 2002’de “Yüzüm ve Gökyüzü Arasında Hayaletler” ve 2007’de “Büyücü”  v.b. adlı düzyazı şiir yapıtları izler.

M.KANSU Kimdir?

1 Eylül 1938,Baf doğumlu.1958 yılında Öğretmen Koleji'ni bitirdi. Burslu olarak okuduğu Anka­ra Gazi Eğitim Enstitüsü'nün Edebiyat Bölümü'nden 1960 yılında mezun oldu. 1969-70 öğrenim yılında, Hacettepe Üniversitesi Mezuniyet Sonrası Eğitimi Fakültesi'ne devam ederek fark derslerini verdi. 1976 yılında, İskoçya'nın Glasgow kentinde üç ay süreyle 'uy­gulamalı halk eğitimi" kursunu tamamladı.

1960-83 yıllarında; çeşitli ortaokul ve liselerde Türkçe öğretmeni, Milli Eğitim Bakanlığı'nda Halk Eğitimi Şube Amiri ve yine aynı bakanlığa bağlı Temel Eğitim Müdürlüğü'nde müfettiş olarak görev yaptı.

İlk şiirini liseli yıllarında, ilk şiir kitabını, 1959 yılında yayımladı. 1960'lardan bugünlere değin şiir, öykü, dene­me, yaşantı ve çeviri çalışmalarını sürdürmektedir.

Şiiri, önce "Garip Şiiri", 1960'lı yıllardan itibaren de "İkinci Yeni"etkisinde kalmıştır. Kıbrıs'ta, Fikret Demirağ’la birlikte "İkinci Yeni Şiir Hareketi"nin öncülüğünü yapmıştır. 1970'lerden 1980'lere değin 'Toplumcu Gerçekçi' şiirin etkisinde kalmış ve giderek çalışmalarını çağdaş şiirin çok boyutlu değişim ve gelişmeleriyle yeni düzlemlere taşı­maya çalışmıştır.

Şiir ve öykülerinde; "insan/toprak/barış/aşk" ana öğele­rinin, Doğu Akdenizli Türk kimliği ve duyarlığıyla örtüştüğü farkedilebilir. Şiir ve öykülerini, biçim ve içerikleriyle okura 'hazır' olarak vermek yerine, okuyucuların da sunu­lanları 'kazanmaları' için çaba göstermelerinden ve kendi izlek ve imgeleriyle katılmalarından yanadır. Deneysellik, çeşitlilik, değişim ve çağdaşlık sürekli koruduğu ilkelerin­dendir.

YAYIMLANMIŞ ESERLERİ’nden bazıları.

1-İkinin Yaşamı(Fikret Demirağ ile birlikte) (1959),Şiir

2-Piramit Acısı (1962), Şiir

3-Dire­nişten Önce(1968), Şiir

4-Marazlıyım Size Ve Zamana (1995),Şiir

5-Çığlık Kaç Renge Parçalanır (1995),Deneme

6-Ala­cakaranlık (1996), Şiir

7-Bir Elin Sıcaklığını Çaldım (1996),Öykü

8-Şaşırtıcı Bir Rüzgardır Değişim (1997), Şiir

9-Toprağım Şimdi Yorgun (1998), Şiir

10- Kendin Kadar Sev Onu (1998), Şiir

11-Ve Ansızın Güneş (1998), Şiir

12-Bir Soluca­nın İntihar Girişimi (1998) , Öykü

13-Son Yolcu (Makedonca)(1998), Şiir

14-"Midas'ın Parmakları" (Romence)(1999), Şiir

15-Kim Söyleyecek Ölü Olmadığımı(1999),Deneme

16-Aşk, Uzağımda Suya İnen Güneş(2000), Şiir

17-İki Ada(İsmet Değirmenci ile), Şiir,Resim

18-Martı dilinde Önemli Olan Neydi,(2001),Şiir

19-O’yum,Güneşin Defteri(Seçme Şiirler 1997-2000)(2005),Şiir

20-Büyücü(2006),Şiir

21-Yüzüm ve Gökyüzü Arasında Hayaletler(2007),düzyazı-Şiir

22-Boşluk(Öyküler 1962-2008)(2008),Öykü

23- Lefkoşa’yı Yürümek-1- Göllenmiş kirli Suya Baktım(2009),Öykü-Deneme

24- Lefkoşa’yı Yürümek-II- Yok mu Şarkısı Güneşin(2010),Öykü-Deneme

25-Toposvelogos-mekan ve söz,(2011), Şiir.

26-Çılgın Bir Dalgıç (Cd, 2016)

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.