banner913
banner932
banner1012

Komşunun Gözüyle Kıbrıslı Türklerin Kitle Seferberliği

banner1020

2000’li yılların başlarında ülkemizde yaşanan kitle seferberliğini eleştiri ve özeleştirilerle birlikte kritik dönemeçleri ile aktaran ve Themos Dimitriu ve Sortiris Vlahos’un kaleminden çıkmış <<İhanete Uğramış Ayaklanma>> adlı kitap okuyucusu ile buluştu.

banner974
Komşunun Gözüyle Kıbrıslı Türklerin Kitle Seferberliği

banner971

Themos Dimitriu ve Sortiris Vlahos’a göre Kıbrıslı Türkler, 2000’li yılların başında yaşanan kitle seferberliği ile yalnızca bir iktidar değişikliğine girişmemişler, “Denktaş Rejimi ” olarak adlandırdıkları; hem adanın bölünmüşlüğüne hem de Ankara’nın emirlerine sürekli boyun eğmeye karşı da ayaklanmışlardır.  Ne var ki, Dimitriu ve  Vlahos kendi toplumları içerisinde başat durumda olan  dar milliyetçi bakış açısının bu gerçeği görmelerini engellediğini itiraf etmektedir. Dolayısı ile kitle seferberliğini niteliği konusunda da hep kuşkularla, önyargılarla ve etnik ayrımcılıkla yaklaşılmış, hatta yeni bir “Türk” oyunu olarak nitelendirilmiştir.

Kitle seferberliğinin, Kıbrıslı Türkler arasındaki milletçiliğin gücünü törpüleyen etkisi hiç dikkate alınmamıştır. Kuzey’de güçten düşmekte olan milliyetçi çevrelerin tutumuna paralel bir yönelişte bulunarak,  adeta yeniden güçlenmesi için zemin hazırlamıştır. 

Kuşkusuz Dimitriu ve Vlahos,  kitaplarında değinmemekle birlikte, birbirleri ile rekabet halinde gelişen geçkin milliyetçiliklerin ancak birbirlerine var olabileceğinin altını çizmek gereklidir.  Dolayısı ile Helen Milliyetçiliğinin Rum toplumu arasında güçlü olmakla birlikte uzun dönemde var olabilmesinin dayanağı olan Türk Milliyetçiliğini koruduğunu söylemek herhalde daha anlamlı olur. Bu nedenle sergilenen davranış da doğru çözümleme yapıldığında şaşkınlık uyandıracak bir yöneliş değil tersine beklenen bir davranış tarzı idi.

Dimitriu ve Sortiris Vlahos göre “Kıbrıs Sorunu”nda ilerleme kaydedilmesinin gerisinde milliyetçi hedeflerin – Taksim ve Enosis- gerçekleşebilir olmadığının anlaşılmış olması yatmaktadır. Ancak bu farkına varış ya da diğer bir anlatımla bir toplumun diğer topluma elini uzatmasındaki zamansal açıdan bir örtüşme yaşanmadığından birleşik Kıbrıs hedefi de bir türlü gerçekleştirilemedi. Bu açık bir şansızlıktır. Kıbrıslı Rumlar işbirliğine ve birlikte ilerlemeye hazır olduklarında Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslı Türkler buna hazır olduklarında ise Kıbrıslı Rumlar buna hazır değillerdi.
     Dimitriu ve Vlahos’a göre Denktaş yaklaşık yarım yüzyıl boyunca Kıbrıs Türk Toplumu, kendi devletlerini kurarak Kıbrıslı Rumların tehdit ve baskılarından kurtarma vaadiyle yönetmişti. Kıbrıs Cumhuriyeti gelişerek Avrupa Birliği ile birleşmeye doğru ilerlerken KKTC özellikle ekonomik yönden batağa saplanmış ve geleceğe dair hiçbir umudu kalmamıştı.  İşte bu rejime karşı muhalefet eden güçler ise yalnızca sol örgütler ve özellikle de sol sendikalardı. Ne var ki kitleler harekete geçmeden mevcut düzeni değiştirebilecek yeterliliğe de hiçbir zaman erişememişlerdi. İşte 2000’li yılların başında yaşanacak kitle seferberliğinin merkezi haline gelecek “Bu Memleket Bizim Platformu”nun çekirdeğini de bu güçler oluşturacaktı. Güneyde ise yaşanan ayaklanmaya sol çevreler destek verileceği yerde, yaşanan olaylardan ötürü bir panik yaşamaya başlamışlardı. Gerçi kendilerini sol adlandırsalar da bahse konu bu çevreler herhalde karşılıklı dengelere dayanan Kıbrıs’taki statükonun bir parçası oldukları bu durumları ile açıkça dışa vuruyordu. 

Kitle seferberliğinin en büyük başarılarından biri, barikatların açılarak uzun yıllar birbirleri ile temasları ortadan kalkan Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumları yeniden birbirleri ile temasa geçebilmeleridir.    Dimitriu ve Vlahos’un değişi ile “yarım yüzyıldan fazla bir süre birbirlerini barbar ve katil olarak görmek üzerine eğitilen iki toplum birdenbire hiçbir korku ve şiddet olayına yer vermeden, karşıtlık yaratmadan birbirlerine kavuşmuştu.”

2000’li yılların başında yaşanan kitle seferberliği bu başarının yanında belki de esas olarak başaramadıkları ile anılacaktır.   Dimitriu ve Vlahos kitaplarında altını çizdikleri gibi, halk kitlesinin hareketi siyasal eyleme dönüşmeden kazanımları ile sınırlı kalmaya mahkûmdur. Kıbrıslı Türklerin ayaklanmasının en kritik noktasında halk iktidarı Bu Memleket Bizim Platformu içerisinden sıyrılan CTP’ye ikram ederek, taleplerini parlamenter rejimin sınırları içerisine taşıdı. Talat’ın başkanlığındaki CTP, Platform içerisindeki kesimleri ayrı ayrı mücadeleye çağırıyordu. Gerekçe olarak da “Platform’un bütün seçmenleri kazanma imkânının olmadığı seçmenlerin daha fazla seçeneğe ihtiyacı olduğu teorisini ortaya koyuyordu.”  Böylece rejim kendini milliyetçilik temelinde yeniden üretmeye başladı ve 2009 Seçimlerinde Ulusal Birlik Partisi’ni yeniden iktidara taşıyacak yol açılmış oldu. Güneyde de Kıbrıs Rum solu “ulusal önyargıları çökertecek, geleceğe yeni yollar açabilecek bir ayaklanmaya sırtını dönmüştür”.   Sonunda ister istemez “Birleşik Kıbrıs” düşü de bir sonraki bahara ertelenmiş oldu…

Yine de tüm bu yaşananlar deneyimin tarihsel önemini ortadan kaldırmaz.Rosa Luxemburg’un 19. yüzyıl yarım kalmış ayaklanmaları için dediği gibi:  “Yarım kalan olayları, güçsüzlüklerini ve ilk deneyimlerinin zavallılığını amansızca alaya alırlar, düşmanlarının yeniden toparlanarak, daha güçlü bir durumda karşılarına çıkmalarını sağlamak amacıyla görünüşte onları yenik düşüren bir tutum takınırlar: kendi amaçlarının kesinlikle göremedikleri yanlarından kaçınırlar, ta ki geri dönüşü olanaksız kılacak bir durum yaratılmış olsun.

O zaman tüm koşullar haykırır: <<İşte gül, hadi dans et !>>  

   

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.