banner913
banner932
banner1012

Kıbrıs halk bilimi ve gelenekleri üzerine etkisi

banner1020

Efsaneler, mitolojiler diğer halkbilimi ürünleri gibi toplumların kültüründe ve toplumsal yaşamında büyük rol oynamaktadırlar.

banner974
Kıbrıs halk bilimi ve gelenekleri üzerine etkisi

banner971

 Efsanelerin , mitolojilerin, masallara ve diğer ürünlere nazaran üstünlüğü öykülerinin yanında her efsanenin,mitolojinin mutlaka maddi-nesnel bir yönünün bulunması ve somut bir sembol olarak ayakta durmasıdır. Oysa diğer halkbilimi ürünlerinin nesnel bağlantıları yani yaşanılan yerle ilgili,maddi nesnel bağlantıları nadiren bulunmaktadır. Bu nesnel bağlantıyı özellikle dilek ağaçlarında, yatırlarda, şehidalarda görmekteyiz, her dilek ağacı, yatır ve şehidayla(söylence) ilgili bir efsane,mitoloji ve buna bağlı olarak insanların oraları kutsal sayarak, bir takım inançları, dilekleri ve beklentileri yer  almaktadır.

            İşte efsanelerin ,mitolojilerin, bu yönü, insanları yaşadıkları yerlere, toprağa, ya    coğrafyaya ve birbirlerine sıkı sıkı bağlayan önemli bir özelliğidir.

            Yılmaz Erdoğan’ın Vizontele filmini her gördüğümde Belediye Başkanının söylediği sözler aklıma gelmektedir. TRT’den gelen ve kasabaya televizyonu getiren görevli bayanın: Böyle bir kasabada nasıl yaşayabiliyorsunuz? sorusu üzerine. Belediye Başkanı rölündeki Altan Erkekli şöyle der: “Eğer bir insan yaşadığı yeri seviyorsa orası dünyanın en çirkin yeri dahi olsa, onun gözünde orası dünyanın en güzel yeridir ama eğer cennette dahi yaşıyor olsa ve orayı sevmiyorsa, onun gözünde orası dünyanın en çirkin yeridir. Vizontele’deki bu bildirim yani öğreti efsanelerin iletisine ne kadar çok uymaktadır. Ülkemizi olduğu kadar içinde yaşadığımız ailemizi de seviyorsak (ailemiz ne kadar fakir, anne-babamız, kardeşimiz, eşimiz ne kadar cahil, çirkin... dahi olsa) o aile bizim için dünyanın en güzel ve mutlu ailesidir.

            İşte efsaneler,mitolojiler; bizlere üzerinde yaşadığımız toprağın, taşın, ağacın değerini anlatarak onları sevmekle yurdumuzu nasıl sevdiğimizi ve nasıl yurdumuza bağlandığımız göstermektedir. Efsanelerimizi, mitolojilerimizi  sevelim ki yurdumuzu, ailemizi ve insanlarımızı da sevmiş olalım.  Bu bağlamda bugün sizlere Galeri Kültür Yayınları’ndan  çıkanStassParaskos’un Kıbrıs Mitolojisi”kitabını tanıtmak istiyoruz. Kitabın Editörü Remzi Halluma eser için şöyle diyor: “Çeviri tamamlandıktan sonra, bütünüyle karşınıza neyin çıkacağını bilmediğiniz çalışmalarda bazı belirsizliklerle karşılaşmak gayet olağandır. Bu kaygılara rağmen, elinizdeki ürünün Türkçeye çev­rilip kitaplaştırılması yolculuğunu, zerre kadar kararsızlık taşımadan büyük bir zevkle tamamladı­ğımızı söyleyebilirim.

StassParaskos bizden biri. Yaşamını Londra'da sürdürmek için adadan göç etmek zorunda kalan, Kıbrıslı bir köylü çocuğu. Başından geçenlerin kısa hikayesini, oğlu Michael Paraskos'un yazdığı iki kısa önsözde okuyacaksınız. Burada tekrarın bir anlamı yok. Ancak şunu söylemek istiyorum; bana göre StassParaskos, yaşamıyla, yontusuyla, çizimi ve yazdıklarıyla 'hizaya girenler'in oldukça dı­şında, tam anlamıyla bir karşı duruş.

Kıbrıs'ı ve Kıbrıslılar'ı anlatan mitolojiler, efsaneler, ada kültürünün önemli parçalarıdır. Anlatılan­lar adalıların hikayeleridir. Adet ve geleneklerin üzerinde filizlendiği, inançlardan, önemsemediği­miz çok sayıda davranış biçimiyle birlikte, aynı köklerden zamanımıza kadar sarkan geçmişin ka­lıntılarıdır.

Adalı olanı, 'ana'nın yavrusu gibi sunmaya kalkanlar ya da kurumları adına ihtiyaca göre değiş­tirme gayretinde olanlar; kendi kültürünü ve ideolojisini yerleştirmeye çalışan fatihlerden başkası değildir. Son zamanlarda bu girişimler, 'bilimsel çalışmalar' adı altında, giderek artan bir yoğunluğa ulaşmış bulunmaktadır. İthal 'bilim insanları'na katılan hizaya girmiş yerli işbirlikçiler ise katkı koyma gayreti içinde. 'Kimin atma binerlerse onun türküsünü çağırmaya' devam ediyorlar, hem de en yüksek sesle... Günümüzde bu anlayış, Karpaz'dakiApostólos Andreas manastırındaki yatırları bile İslam-Türk kültürünün uzantısı olarak anlatmaya kalkacak kadar 'ileri' bir noktaya ulaşmış bu­lunuyor. Bilim adına çalıştığını iddia edenler, aslında "inan" vurgusunu hakim kılmanın peşindeler. Girişimlerin, yalnızca 'bu taraf için geçerli olduğunu düşünürsek hata yaparız. Farklı boyutlarda olmakla birlikte benzerleri 'o tarafta' da geçerlidir. Elinizdeki çalışma üzerinden bir örnek verecek olursak; Yunan Mitolojisi egemenliğinin sürdüğünü, Kıbrıs Mitolojisi'nin geniş kesimler tarafından henüz kabul görmediğini ya da görülmek istenmediğini, 1981 yılında ilk baskıyı gerçekleştiren StassParaskos'un kitabının Yunanca sürümünün olmayışından rahatlıkla anlayabiliriz.Sayfa l'deki SandroBotticelli'den (1485) detay düzenleme ile sayfa 5'deki yazarın resmi, Türkçe baskıya tarafımızdan yerleştirilmiştir. Bunların dışında kalan tüm çizimler, kitabın çevirisini yaptığımız İngilizce baskısından aynen aktarılmıştır. 'İçindekiler' bölümünde sayfa 15'de görülen resim, İngilizce baskıda kitabın kapağında kullanılmıştır. İngilizce sürümdeki az sayıda dizgi hatası düzeltilerek Türkçe çeviriye alınmıştır. Kitapta, parantez içindeki italik açıklamalar ile sayfa altlarına düşülen notların tamamı benim ilavemdir. Anlatımı kolaylaştırmak, anlaşılabilirliği artırmak amacıyla yapılmış olup 'kesin doğrular' iddiasını içermemektedir. Kitapta bulunan mitolojik kimlikleri açıklamada, GerhardFink'in Antik Mitolojide Kim Kimdir? isimli kitabından ağırlıklı olarak yararlandığımı belirtmek isterim.

Evet, The Mythology of Cyprus, ya da elinizdeki şekliyle Kıbrıs Mitolojisi, ada dillerinde (Türkçe, Yunanca) bir ilk. Kitabın ismi üzerinden verilen mesajdan da anlaşılabileceği gibi oldukça iddialı bir 'karşı duruş'. Bu 'karşı duruş'un Türkçeye çevrilip yayınlanmasında yardımcı olan herkese içtenlikle teşekkür ederim. Sizlere de kolay okumalar dilerim.”

Kitaptan bazı alıntılar.

…Sonunda gözü kara Umm Haram ve kocası, Peygamberi takip eden diğer insanlarla birlikte, Kıbrıs'ı fethetmek için yola koyuldular. Eski yazıt şöyle devam eder:

"Tripoli'deki limanlardan gemileri ve tekneleri topladılar ve bunlara binip denizleri dolaşarak Kıbrıs adasına geldiler. Karaya çıktıkları sırada... Kutsal Kadın (Tanrı ona rahmet eylesin) tüm onuruyla bir katıra bindirilmişti ve şu an onun ışık veren mezarının olduğu yere geldiklerinde Cenevizli kafirler tarafından saldırıya uğramışlardı. O ise bindiği hayvandan düşerek berrak boynunu kırmış ve muzaffer ruhunu teslim etmişti. Böylelikle o mis kokulu noktaya gömüldü."

Bu eski yazıtın yazarı şöyle devam eder... "Ona hiç şüphe yok ki en samimi çabasıyla ve tüm inancıyla, geleneksel ve kabul edilebilir biçimde, onun onurlu mezarını ve kutsal vücudunun bulunduğu saygın mabedini ziyaret edenlerin, bilgeliğinin eşi benzeri olmayan Tüm Kutsallığı Bağışlayan tarafından bütün ihtiyaçları karşılanacaktır. En Yüce ve kadir olan Tanrı'nın mükemmel bir lütfü ve zarafetidir ki, yaratılmış olanların en muhteşeminin Teyzesini, kendisine samimiyetle gelen, bu adanın tüm sakinleri ve ziyaretçileri için bir aracı yapmıştı."

Umm Haram, Müslüman dünyasında en kutsal yedinci yerdir. Türbenin görüş alanına giren tüm Türk gemileri, saygılarından dolayı bayraklarını indirirdi. Çünkü Türkler için Umm Haram, Allah ile aralarındaki habercidir ve kıtlık zamanlarında özlem çekilen yağmurları göndermesi için Tüm Bereketi Bağışlayan'a yalvarandır.

ASLAN YÜREKLİ RİCHARD

Kıbrıs'ın son Bizanslı hükümdarı Isaac Comnenus196 (İsaakKomnenos), maceracı bir adamdı ve adayı hileyle ele geçirmişti. Bizans İmparatoru'nun yeğeniydi ve kısa süreliğine Cilicia (Kilikya) Valisi görevinde bulunmuştu. Ancak daha sonra eyaletini, kendini tutuklayıp hapse atan Ermenilere kaptırmıştı. Bir süre sonra Tapmak Şövalyeleri, üzerinden kazanç elde edebileceklerini düşünerek, onu satın almıştı. İmparator, tahtını Isaac'a kaybedeceğini söyleyen kehanet yüzünden, yeğenini geri almak için oldukça gönülsüzdü. Fakat sonunda, Isaac'm hareketlerine kefil olacağını söyleyen karısı ve iki seçkin soylu tarafından ikna edilmişti.Isaac serbest bırakıldıktan sonra, batıda Haçlılar doğuda ise Müslümanlar tarafından tehdit edilen başkente dönmeden önce, Isauria'da197 ordu kurması için kendisine bir miktar para verilmişti. Ordu toplayan ve donanma kuran Isaac, Kıbrıs'a yelken açmış ve orada kendini Vali ilan etmişti. Birkaç nedenden dolayı otorite kurması hiç de zor olmamıştı. Kraliyet ailesinin çok iyi bilinen bir üyesiydi, sahte atama belgeleri düzenlemişti. Komutası altındaki askeri güçler, Kıbrıs'ta bulunan herhangi askeri güçten çok daha büyüktü. Bu ihanetin haberi Constantinopol'e (Konstantinopolis) ulaştığında, Isaac ve ona bağlı asiler tarafından başkente yapılabilecek saldırı korkusuyla, İmparator öfkeden deliye dönmüştü. Hemen, Isaac'a kefil olanların yavaşça öldürülmesi için emir vermişti. Fakat Isaac'a karşı önlem alamadan suikasta kurban gitmişti. Tahta geçen yeni hükümdar, kör amiral komutasında Kıbrıs'a yetersiz bir ordu göndermişti. Gelişlerini önceden haber alan Isaac, Sicilya Kralı kayınbiraderi William'in da yardımıyla onları bozguna uğratmıştı.

Zafer, Isaac'in kafasını bulandırmıştı. Kendini Kıbrıs'ın Kutsal İmparatoru ilan etmişti. Rahipler sınıfına, Costantinopol'deki Patriğe karşı, bir patrik atamaları emrini vermişti ve Kıbrıs'taki her kilisede altından heykelinin bulunmasını talep etmişti. Onu sevilmez hale getiren kararlan haricinde; karısını ve tek oğlunu öldürmek, onların değerli mallarını soymak, bakire kızlara tecavüz etmek ve öfke krizinde eski hocasının bir bacağını baltayla kesmek gibi ciddi suçlar işlediğine de inanılıyordu. İmparator olarak kendi pozisyonunu güvence altına alabilmek için Saladdin'e (Selahaddin Eyyubi), Haçlılara hiçbir şekilde destek olmayacağı sözünü vermişti. Karşılığında ise Saladdin'den, Kıbrıs'ı işgal etmeyeceği sözünü almıştı. Üçüncü haçlı seferi sırasında Aslan Yürekli Richard fırtınalar nedeniyle Kıbrıs'a ayak basmak zorunda kaldığında durum tam da buydu.İtalya'dan Holy Land'a (Kutsal Topraklar) seyahatlerinin üçüncü gününde, Haçlılar çok güçlü fırtınaya yakalanmış ve gemileri dağılmıştı. Kral Richard'ın gemisi Girit'e sığınmışken, nişanlısı Berengaria ve kız kardeşi Joanna'nın gemisi Kıbrıs'a ulaşmıştı. İmparator Isaac, bayanların Kıbrıs'a ayak basmasını kabul etmemişti. Bir kaç gün sonra Richard geldiğinde, gemiyi Limasol açığında dalgaların merhametine kalmış halde buldu. Batan gemilerden kurtulup kıyıya çıkan denizciler ise hapse atılmıştı. Tutsakların ve boğulan denizcilerin eşyalarına el konulmuştu. Saladdin'le olan anlaşmasının haricinde, Isaac kendi nedenlerinden dolayı Haçlılardan nefret ediyordu. Bu olaydan kısa süre önce, Üçüncü Haçlı seferinden bir grup kaçak Franks (Frenk) askeri Kıbrıs'a gelmiş ve sahilköyünün sakinleri tarafından misafir edilmişti. Bu kanunsuzlar ayrılmadan önce tüm köyü soymuş, köylüleri tutsak alarak Laodicea'ya198 (Laodikeia) götürmüş ve burada köle olarak satmıştı. Bu köylülerin arasında yirmi yedi kadın vardı. Olay tüm Avrupa'da duyulmuş ve Hristiyanlık dünyasında skandal haline gelmişti. Çünkü Hristiyanların, kendilerinden olanları Müslümanlara satması yasaktı. Kaçak Frankların her biri bu girişimden 7,000 besants199 kazanmıştı.

Richard şövalyelerinden ikisini, tutsakların bırakılmasını ve ölülerin eşyalarıyla birlikte geri verilmesi konusunda Isaac'i ikna etmesi için göndermişti. Isaac, bunları kabul etmedi ve sonrasında takip eden dramatik olaylar, Kıbrıs'ta tarihin akışını tamamen değiştirdi.

Tarihçilerin anlattıkları elçiler elleri boş dönünce, Richard adamlarına savaş için hazırlanma emri vermişti. Hazır olduklarında onlara, "Beni takip edin ki bu hain İmparator'dan, Tanrıya ve hacılarımızı zincire vurarak bize karşı yaptığı yanlışların intikamını alabilelim" demişti. Bu sırada Isaac, sorun çıkmasını beklediğinden, Limassol (Limasol, Leymosuri) halkını bıçaklarla, sopalarla ve benzerleriyle silahlandırmıştı. Onlarla kıyıda, ev eşyalarından ve bulabildikleri her şeyden yapılmış setin arkasında bir hat oluşturmuştu. Isaac ise, tamamen zırhlı biçimde at sırtmdaydı ve zırhlı birliğe komuta ediyordu. Uzun süre yüz yüze çarpışmalardan sonra İngilizler, Kıbrıslıları geri püskürtmeyi başarmış ve en sonunda Limassol'a girmişti. Burada Latin tüccarlar tarafından hoş karşılanmışlardı. Grek nüfus tarafsız kalmış, Richard ise kimseye zarar gelmemesi için emir vermişti. Isaac ve adamları, kırsal kesime kaçmıştı. Böylelikle Limasol ve onun zengin mısır, şarap ve yağ depoları Haçlıların eline geçmiş oldu.

Ertesi gün sabahın erken vaktinde Haçlılar, Limassol'un beş mil dışında kamp kurmuş Isaac'in peşine düşmüş, henüz uykuda olan onu ve askerlerini savaş nağralarıyla korkutmuştu. Kıbrıslılar bir kez daha kaçarken arkalarında hazineyi, silahlarının çoğunu, İmparatorluk sancağını ve Isaac'in çadırını bırakmışlardı. Çadır, Kral Richard'ın kullanımı için Limassol'a, kraliyet ailesi sancağı ise Bury St. Edmunt'da200 bulunan St. Edmunt kilisesine hediye olarak götürüldü. Sancak halen burada bulunmaktadır.

İzleyen Pazar günü, Richard Navarre'liBerengaria ile Limassol'daki St. George kilisesinde evlenmişti. Evlilik töreninden sonra Berengaria, Bordeaux Başpiskoposu tarafından İngiltere Kraliçesi olarak taçlandırılmıştı. Aynı gün Richard, Isaac'e elçiler göndererek barış yapılmasını istemişti. Ardından iki adam arasında bir buluşma ayarlandı. İngiliz tarihçilerin kayıtlarına göre Isaac, Filistin'e yapılacak sefere 100 şövalye, 400 hafif zırhlı süvari ve 500 piyadeyle katılma sözü vermişti. 

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.