Lapta yöresi adamızın en güzel köşelerinden birisidir. Eski tarihsel adıyla “Lapithos” birçok kültürü içinde barındıran cennet bir köşe. Son yıllarda inşaat yatırımlarından o da, tüm adamızdaki gibi biraz nasibini alsa da, hala daha güzelliğinden birşey yitirmemiş. Efsanelerin şehri Lapta, el zaanatının zenginliğiyle, eski pınar ve değirmenleriyle tüm adaya nam salmış bir bölge. Adanın her yerini çok severiz ama Lapta ve yöresinin bizdeki yeri her zaman için ayrıdır. Nedeni bilinmez ama o bölgenin sihiri midir, nedir bilinmez.
Bu bölgeyi herkes tarihi “Lambusa Krallığı” veya” Balıklı Havuzu” ile çok iyi bilir. Hele eskiler bu bölgenin Başpınarı ile Değirmenlik Başpınarı’nın suyunun güzelliğini söyleye söyleye bitiremez. Tabii bugün ne bu sulardan, ne de değirmenlerden eser kalmamıştır. Değirmenler harap bir şekilde adanın diğer bölgelerinde olduğu gibi ya yıkılmış yada harap bir vaziyette korunmayı beklemektedirler. Devlet hala daha bu konuda, bir adım bile atmış değildir. Bunların tamir edilip müze haline getirilmeleri için neyi bekliyorlar, yoksa son bir-iki değirmen taşının da satılıp bir evinin bahçesinde süs olarak konmasını mı bekliyorlar, bilmiyoruz!
Lapta Sakarya Mahallesinin çok değerli muhtarı Sayın Nidai Keleş bey bizi, çok güzel bir Lapta turu yaptırdı. Ayaklı tarih diyeceğimiz Nidai bey yörenin tüm tarihi güzelliklerini, efsanelerini bizlere hem gezdirdi hem de anlattı. Öncellikle biz sizlere pek çok az insanın bildiği Lapta’nın Kuzey batısında deniz kenarında yer alan İngiliz döneminde telli bir bölge olan ama günümüzde etrafında inşaatlar olduğu için telleri sökülen bu yer Nidai beyin söylediğine göre, çocukken İngiliz İdaresi’nde zaman zaman bazı kişilerin buraya getirilip bu yerin gösterildiğini çok iyi anımsadığı belirtiyor. Ayrıca bu bölgenin benzerinin üç tanesinin Rum tarafında olduğunu ve bu yerleri 10 milyonlarca turistin gezdiğini söylemektedir. Ama kendi bölgelerinde yer alan bu mezarların veya yeraltı evlerinin, hiç bir korumaya,bakıma veya önünde bir tabelanın bile olmadığını eğer koruma altına alınırsa birçok turistin bu bölgeye geleceğini belirtiyor.
Muhtar çok güzel söylüyor bizde yetkilerden bu yerin turizme kazandırılmasını tüm Kıbrıs halkı gibi istiyoruz çünkü bunlar bizlerin zenginlikleridir biz sahip çıkmazsak kim sahip çıkacak acaba.
LAPTA’YLA İLGİLİ ANLATILAN EFSANELER
Lapta'da yaşayan bir Paşa, tek kızını evlendirmek ister, kızının evini yapar, çeyizini hazırlar. Fakat hazırlıklarını sürdürürken ak sakallı bir ihtiyar her gece rüyasına girer ve "ben evimin üzerinde zina istemem" der. Paşa, "rüya"deyip, güler geçermiş. Düğün günü gelir, düğün demek yapılır. Gelin ve damat yatak odalarına çıktıkları anda ev yıkılır. Paşa ailesi Lapta'dan korku içerisinde ayrılır. Akatu'ya bugünkü Esentepe'yeyerleşirler. Esentepe'den de onun aileleri Mesarya köylerine dağılmıştır. O aileyle Asil Nadir'in de hısımlığı olduğu söylenir. Derler ya, Asil Nâdir Lapta'da paşa dedelerine ait olan yeri geldi aldı, işte onlardan bir tanesi de Asil Nadir'in bugün Lapta'dan aldığı evdir. Yıkılan evin yıkıntıları bugün hala durmaktadır, o yıkıntıların bir taş duvar üstünde şöyle bir mihrap şeklinde bir oyuk vardır. Lapta Türkleri oraya gidip mum yakar ve dua ederlerdi. Yıkıldıktan sonra orası bir değer kazandı. Fakat günümüzde oraya gidip mum yakan yok.
TÜRKLER VE RUMLAR'IN ORTAK İBADET YERLERİ
Ayekserono hem Rumların hem Türklerin dini olarak önem verdikleri, ibadet ettikleri bir yerdi. Rumlar burada Ayekserono isimli kadının yattığına inanırdı. Rumlara göre bu kadın Hıristiyan'dı. Türklere göre ise Müslüman'dı. Rumlar, kadını burada incil okurken, Türkler ise Kuran okuyup namaz kılarken gördüklerini iddia ederlerdi. Ayekserono Rumlar ve Türkler için özel bir yerdi, her iki taraf da buraya gelip mum yakardı. Bir başka öykü ise (Ali Mavra) Kara Kız hakkındadır. Burası da bir mum yakma yeridir. Türkler Kara Kız'-ı beyazlar içinde namaz kılarken, Rumlar ise kilisede ibadet ederken gö-rürlermiş. Bu yüzden Türkler Rumlar burada mum yakarlardı dua ederlerdi. Yani eskiden Lapta'da Türklerin ve Rumların aynı anda gidip ibadet ettikleri, mum yaktıkları 2 yer vardı.
CİKKO MANASTIRI
Bir anlatıma göre Osmanlı, Kıbrıs-ı ele geçirdiğinde Kıbrıs'taki en büyük manastır Cikkc manastırıydı. Cikko manastırının tarihi, Hıristiyanlıkla beraber başlar. Rum tarafında kdfan Cikko manastırında tarihi birçok belge, kitap, altın, gümüş ve taşınır mallar vardı. Rumlar, Osmanlı Türkleri, Kıbrıs'ı ele geçirdiğinde Cikko manastrrında-ki bu malları katırlara, develere yükleyerek, dağlardan geçirdiler ve Lapta'daki Archaggelos mezarlığına gömdüler. Rivayete göre o mezarlıkta 12 ölü tabut içerisinde gömülüdür. 1821 yılında Yunanistan'ın istiklaline kavuşmasından sonra, 1860 yıllarında haftada 1 veya 2 kez, o ağırlıkları dağ başındaki Archaggelos mezarlığından çıkarıp, ölüleri varmış gibi Ay-gclisa mezarlığına götürerek Kıbrıs'tan kaçırdıktan bilinir. Bu dönem Kıbrıs'ta ingiliz yönetiminin sürdüğü dönemdi. İngiliz devrinde birçok tarihi eserin Kıbrıs'tan kaçırıldığı bilinir. Cikko Manastırına ait eserler ve mezarlar Yunan gemilerine yüklenip Yunanistan'ın Prea kentine götürülür. Yunanistan'ın en büyük manastırlarından biri de bu şehirdedir. Hatta birçok Hıristiyan azizinin mezarı da buradadır. Örneğin Apostolos Andreas'ın mezarı da burada kiAndrea manastırında değil, Prea'dadır.
Papaz Makarios'la Yunan hükümeti arasının açılmasının gizli kalmış nedenlerinden biri de bu olaydır. Çünkü Papaz Makarios cumhurbaşkanı olduktan sonra Yunan hükümetinden bu varlıkların Kıbrıs'a getirilmesini istemiş, ama Yunan hükümeti bu isteği reddetmiş.
SELVİLİ TEPE’DEKİ TANK
Yenile doğmuş önemli bir efsane, şüphesiz 1974 Barış Harekatı’nda Selvili Tepeye nasıl çıktığı bir türlü anlaşılamayan Türk tankı hakkındadır. Efsaneye göre Beşparmak dağı üzerindeki Rum topları çıkarma alanını durmadan bombalamaktadır. Bu toplar susturulmaz ise çıkarma başarısız olabilecektir. Tankın içindeki teğmen ve personeli bu topu nasıl susturacağını düşünerek gece uykusuna yatırlar ve sabahleyin uyandıklarında bir de görürler ki tank ilahi bir güç tarafından dağın üstüne kondurulmuştur. Rum top mevzileri tam karşılarındadır ve onları susturarak, savaşın kaderini değiştirirler. Türk toplumundaki bu inanç, güç koşularda da dinine bağlı, inançlı insanlara Allah’ın daima yardımcı olabileceğini pekiştiren bir düşüncedir.
TARİH, ÇIKARMA PLAJINDA TEKERRÜR MÜ ETTİ?
Yine, çıkarma anıtı hakkında iki üç efsane bulunmaktadır. Lapta’da söylenen efsanelerden birisi şudur: 1963 yılında Laptalı İbrahim Nidai ve arkadaşı Şevket Kadir ne olup bittiğini öğrenmek üzere Girne’ye gelirken, Ay-Yorgi, Karaoğlanoğlu köyü girişinde Rumlarca durdurulur ve öldürülürler. Köylüleri uzun süre bunların kayıp olduğuna inanırlar. Nihayet 11 yıl sonra barış harekatı yapılır ve Türk askeri çıkarma plajı denen yerden adaya çıkar. Bugünkü inanışa göre, Rumlar İbrahim Nidai ve arkadaşını yakaladıktan sonra öldürüp ve tam da çıkarma anıtının yapıldığı yere gömmüşlerdir. Ve Tanrının bir kerameti olarak onların gömülü olduğu yerden çıkarma yapılarak Kıbrıslı Türklerin kurtuluş savaşı başlamıştır. Bugün bu anıt onların toprak olan bedenleri üzerinde yükseliyor.
Buna benzer pek çok inançlar ve efsaneler zaman zaman yaratılmaya devam edecektir. İnsanlar olağan üstü koşularda olağan üstü söylenceler yaratıp onlara inanacaklar ve bunları kuşaktan-kuşağa aktarmaya devam edeceklerdir.
Lapta’yla ilgili yazacak daha çok konumuz var gelecek haftalarda yazımıza devam edeceğiz. Bizleri o yörede gezdiren sevgili Muhtar Nidai Keleş beye sonsuz teşekkürler.