banner913
banner932
banner1012

Eralp Adanır’ın Son Kitabı Çıktı - 1

banner1020

Eralp Adanır’ın Son Kitabı Bener Hakkı Hakeri İle Öyküsel-Tarihsel-Yazınsal Yolculuk Çıktı

banner974
Eralp Adanır’ın Son Kitabı Çıktı - 1

banner971

 

                Ülkemizin son yıllardaki en üretken yazarlarından ve araştırmacılarından birisi olan sevgili dostum Eralp Adanır’ın yeni kitabı “KİTABI BENER HAKKI HAKERİ İLE ÖYKÜSEL-TARİHSEL-YAZINSAL YOLCULUK” iki cilt olarak Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği yayını olarak geçen günlerde çıktı. Adanır’ın ileriki yıllarda Kıbrıs Türk Yazını külliyatı için çok önemli kaynak kitap olacak bu eseri, Bener hocanın bilinmeyen yazılarını gün yüzüne çıkarıyor.Adanır’ın bu kitapları geçmiş yıllarda yayımladığı; “Sözcü Uçup Yazısı Kalanlar”, “Ali Nesim”, “Neriman Cahit”, “M. Kansu” kitapları ve sıradakiler bu alandaki büyük bir boşluğu dolduruyor. Büyük emek ve sabırla oluşan bu kitapları okumadıysanız mutlaka edinin, çok şeyler öğreneceksiniz.

                                “Bener Hakkı Hakeri, hocayı 1990 yılların başında tanıdım. Edebiyat öğrenci olduğum yıllarda, Kıbrıs Türk Yazının eserleri okurken, yazarlarıyla tanışıp, sohbet etmek kitaplarını imzalamak benim için çok önemliydi. Bener hoca o yıllarda başlayan dostluğum, ölümüne kadar sürdü. Yayımladığı her kitabı imzalayıp mutlakla bana verirdi. Daha sonraki yıllarda Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği çatısı altında, yönetimde bulunup, birlikte sohbetlerimizden ondan çok şeyler öğrendim. Özellikle geçmişteki yazınımız durumunu, zorluklarını v.b. çünkü Bener hoca ilk dergicilik yıllarımızda birçok dergide yer alıp üretimler yapmış hem de kendisi dergi ve kitap çıkarmıştı. Hoca hiç bıkmadan, usanmadan, yılmadan ölene kadar hep üretti yazdı, özellikle ilkleri yapmayı çok seven bir kişiliği vardı. Hoca olarak büyük bir öğrenci kitlesi olan Bener hocanın, toplumda belleğinde yazar olarak yer edinmesi 1982 yılında yayımladığı “ Kıbrıs'ta Halk Ağzından Derlenmiş Sözcükler Sözlüğü ”dür. Bu eser 2004 yılında genişletilip ,” Hakeri 'nin Kıbrıs Türkçesi Sözlüğü” adıyla tekrardan yayımlandı. Kimlik kavgası verilen her iki  dönemde yayımlanan bu kitaplar, Kıbrıslı Türklerin, gelenek ve göreneklerine sahip çıkması gerektiğini mesajı verilmiş. Verilen mesaj yerine gitmiş ve eserler toplum tarafından büyük bir ilgiyle okunup, kaynak olarak kullanılmıştır. Bu kitap önce bir eser olup kendisinden sonra yayımlanan tüm kitaplara kaynaklık etmiştir. Sözlükçülük anlamında ilk kitap olan bu değerli çalışma, Kıbrıs ağzının günden güne yok olan sözcüklerini de bizlere vermesi açısında bir başucu kitabıdır.

Hocanın yazın dünyamızda ilklerden olan diğer kitaplarından bazılar ise şunlardır; Kıbrıs 'takı Tarihi Eserler / (1983), İlginç Olaylar Ve Tarihi Eserlerle 1570'e dek Kıbrıs Tarihi  (1985-1991),Kıbrıs Türk Ansiklopedisi / (İki Cilt, 1992),Başlangıcından 1878'e Dek Kıbrıs Tarihi/(1993-1995),Dünden Bugüne Kıbrıs Tarihinden İlginç Olaylar(2003),Kıbrıs Türk Kültür ve Sanat Tarihi(2003) vb. hepsi birer başucu kitabı olan bu çalışmalar yıllar içinde büyük bir ilgi görmüştür. Sözlükçülüğün babası sayılan hoca,Kıbrıs gazetesinde çalıştığı yıllarda katı, doğrulardan ayrılmayan kitap eleştirileri çok önemlidir. Türkçeyi çok iyi bilen ve bunun doğru yazılması için büyük bir özen gösteren Bener hoca, yapmış olduğu eleştiriler birçok kişi tarafından beğenilmese de o hep bildiği yolda yürüdü.  Bana göre doğru ve yapıcı eleştirileri birçok kişinin hoşuna gitmese de hocanın yorumlar bugünün yaşanan, “Ben yazarım ben şairim”egosu içinde olan bir çok ucuz yazarın tehlikesini hoca o yıllarda görmüştü. Eleştirileri hep bir estetik kaygı içinde yapan ve yazılan eserin de böyle olması gerektiği kaleme alan hoca,   kitap okumadan kitap yazan birçok kişiyi de topa tutardı. Hiçbir zaman doğru bildiği yoldan ayrılmayan hocanın bu özelliği karşısında saygıyla eğilmeden başka bir şey yapmayız. Para bulamadığı dönemlerde kitaplarını 20-30 tıpkı basım yapan ve eşine dostuna veren hocanın bu eserleri şimdilerde çok daha değerli ve önemlidir. 2007 yılında Saçaklı Ev’de kitaplarının tıpkı basımıyla yaptığı ve bir kitap sergisi düzenleyen hoca, oraya gelenlere eserlerini imzalamıştı. Ayrıca açılışta kültüre, kitaba ilgisiz yöneticilere karşı çok güzel eleştirilerde bulunmuştu. Hocanın söyledikleri değişti mi hayır, değişen bir şey yok, hatta onun “Yiğitler Burcu”na dikilen büstünü kırıldığını gördükten sonra, başka diyecek söz bulamıyorum.

Hocayla Kıbrıs Gazetesinde ayda bir buluşmalarımızda “Öznur” hoş geldin derdi. Bana adımla değil hep soyadımla hitap ederdi. Bol bol sohbet ederdik. Çıkarmış olduğu kitaplarını ve nadir kitaplarından bir miktar YDÜ kütüphanesine bir kısmını da öğrencilere derslerde okutmak için satın alırdı. Onun eleştirileri ve önerilerine çok önem verirdim. Çünkü onun yaratıcı düşünceleri Kıbrıs Türk Yazının bu noktaya gelmesinden büyük önem taşır. Gazeteye yapmış olduğu ülkemizle ilgili bulmacalarını hala daha kimse yapamamıştır.  Hocaya Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği’nin kurucusu ve üyesi olduğundan her zaman senin için bir kitap basacağız hoca sözümüzü bugün  burada getirmenin, mutluluğunu ve hüznünü yaşıyorum. Bir taraftan değerli dostumuz,araştırmacı-yazar ve Kıbrıs Türk Yazının önemli bir külliyatına imza atan Eralp Adanır’ın Bener hocayla ilgili bu çalışmasını sizlere sunarken diğer bir yandan da Bener hocayı çok özlediğimizi belirtmek isterim.

Her zaman anımsanacaktır, eserleri bu ülkeye bir ayna oldu ve olmaya da devam edecektir.  Özlemle seni seviyoruz hoca.”

Hocanın Öykülerinden Örnekler

BARİKAT DEDİLER DE

    Geçenlerde birileri konuşurken, bir zamanlar Kıbrıs’ın şurasında burasında, ama daha fazla Türkler’in geçtiği yollarda ya da kimi Türk yerleşim birimlerine girişte Rumlar’ın kurdukları barikatlardan söz edildiğini duymayayım mı? Ne ki konuşmanın sonuna geldiklerinden anlattıkları öyküleri işitmedimse de yakaladığım fırsatı kaçırır mıyım hiç? “Al sana bir öykü konusu!” deyip barikatla ilgili bir öykü yazmağa karar verdim.

   Barikat Fıransızca bir sözcük, anlamı da “Bir yolu kapamak için, ele geçen her türlü eşyadan yararlanılarak yapılan engel”dir ama 1960’lı yıllarda Rum’un yollarda biz Türkler’e karşı uyguladığı yol kesmelerde ya da bir kente girişteki yoklamalarında kurduğu barikatlarda yolu kapatmak için eşyaya gerek yoktu ki! Adamlar uslarının kestiği yerde, nerede istiyorlarsa oraya birkaç polis koymakta gelip geçeni durdurup Türk olanları sıkı bir kontrolden, yoklamadan geçirmekteydiler. Bizler de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir ortağıydık, mecliste seçtiğimiz bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı (ya da Muavini), milletvekillerimiz, Cemaat Meclisi üyelerimiz vardıysa da  Aralık 1964’te dışlanmıştık. Böylece ayrı bir yönetim kurmağa zorunlu kaldıktı.       

    Şimdi okura tarih dersi vermeğe kalksam yazacağım öykü olmaktan çıkıvermeyecek mi? Dileyen tarih kitaplarını açıvererek o günlerin tarihini bilimsel olarak öğreniverir. Burada Lefkoşa’ya girişte Rumlar’ın uyguladığı bu yoklamalardan söz ederek bir anımı anlatacağım size, okursanız bundan kıvanç duyarım.  

Yalova  İlkokulu’nda öğretmenlik yaptığım zamanlardı. Bir gün öğleyin Ali’s Bar’ın az ilerisindeki barakamsı aşhanede öğle yemeğimi yiyorken lokanta sahibi LimasolSancağı’ndan arandığımı, okul müdürünün bundan haberi olduğunu ve hemen oraya gitmem gerektiğini söyleyince doğruya doğru  meraklandım. Yemeği aceleyle yiyip az sonra (Okur burada televizyonlardaki kimi izlencelerde ikide bir bu sözcüğü yineleyip görüntü altına da yazarak bir haberin reklam edilişini anımsamış olabilir. Bu durumlarda, niye yalan söyleyeyim, komuta elimdeyse hemen kanal değiştiriyorum. Bu davranışıma oradakilerden hiçbiri kızmıyor. Kimi okur da bunu yaparak başka bir yazıya geçiverirse söz, ben de onlara kızmayacağım.) oradan geçen otobüslerden birisine atlayıverip Leymosun’a vardım. Hiç kimseye uğramadan ama yolda belde rastladıklarıma Allah’ın selamını esirgemeyip selam verip yürümeğe devam ederek Sancaktarlık’a varıverdim. İçeriye alındığımda oradaki ilgili beni gülerek karşıladı ve bana üç gün izin verildiğini, bu üç gün içerisinde “Limasol’daki İkinci Plevne Savunması’nı anlatan bir yazı hazırlayarak Lefkoşa’ya götürüp gününde yayımlanmak üzere gazetelere götürmemin Sancaktar tarafından istenildiğini” söyledi. Ona:  

    - “İzin gerekmiyor.” dedim, “Ben hemen okuluma döneceğim. Cumartesi okul kapanır kapanmaz buraya gelip en geç akşama her gazete için ayrı ayrı yazdığım yazıları verir ve pazar günü Lefkoşa’ya götürür, gazetelere teslim eder, pazartesi okula giderim. Yetiştirmezsem cezama razıyım.” 

    Oradaki bir tuhaf yüzüme baktı, izin almağa can atanları mı düşünmüştü, bilemem. Böyle “izin fırsatını kimlerin kaçırdığına” dair usundan birtakım düşünceleri geçirip geçirmediğini bilemem.  

     Sözü uzatmayayım. Cumartesi günü Halkın Sesi, Bozkurt, Akın gazeteleri için üç yazı, yazımakinesinde yazılmış olarak, hazırdı. Her yazıyı ayrı bir üslupta yazdımdı. Tek kalemden çıktığının anlaşılmasını istemiyordum. Bir haber ajansı gibi dağıtılan haberler gibi olmamalıydı, diye düşünmüş olmalıydım. 

   Yazıları teslim ettim. Gecesi arandım, gittim. Yazıların yayınlanmasının onaylandığını öğrendim. Hatta Sancaktar Efdal Akça, “Limasol olayları üstüne” yazılmış iki destanımdan gazetelerin yararlanabileceklerini, yol ücretimin de ödeneceğini söylediği aktarıldı.  

   - “Hiçbir ücret istemiyorum.” dedim, “Lefkoşa’ya bir gezi yapmış olurum. Zaten çoktandır gitmemiştim.”  

    Yüzüme bu kez de aynı tuhaf bakışın fırlatıldığını gördümse de aldırmadım. Büyük fırsatlardan yararlanmağı istemeyen ya da bilmeyen ben böylesi bir görev için ücret almam olsa olsa bana göre “terbiyesizlik” olurdu.  

    Ertesi gün KombosYazıhanesi’nde Mehmet Kafalo’yu (İri vücuduna uygun, omuzlarının üzerine kocaman bir başı olduğundan ona Kafalo lakabını taktılardı) buldum ve Lefkoşa’ya gidip döneceğimi, oraya birkaç kitabımı da (kitapların adını vererek) götürmek istediğimi söyledim.

    Nedenini anlamış mıydı bilmiyorum hâlâ, ona sonralarda da sormadım. Rahmetli olduğundan bu öyküyü okuyamayacağı, öyküden haberi olamayacağına göre gene öğrenemeyeceğim demektir.

    Mehmet Kafalo:

   - “Merak etme hoca,” dedi, “onları arabaya öyle bir yerleştiririm ki Rum’un ruhu bile sezmez. Seni Lefkoşa’ya şüphe çekmeyecek kişilerle götürüp getiririm.”

   Yanıma Panaitİstrati’den birkaç kitap almağı ihmal etmedim. Bu ad barikattakileri yanıltabilir, yazarın Gırek olduğunu sanarak beni ve arabayı belki sıkı yoklamadan geçirmezlerdi.

    Hastane olarak kullanılan Halkevi binasının karşısında bulunan KombosYazıhanesi’ndeKafalo, şoförlüğünü yaptığı takside beni yanına oturtuverdi. Limasol Türk Savunması ve Limasol’da İkinci Plevne Savunması  (Bu iki destanı Lefkoşa’nın Fethi, Mağusa’nın Fethi adlı destanlarımla yeniden gözden geçirilmiş, düzeltilmiş biçimleriyle tekrardan yayımlayacağımı belirtip reklamlarını yaparsam okurum kızar mı acaba?) kitaplarımı arabanın bir yerlerine yerleştiriverdiydi. Neresiydi, bunu doğruya dosdoğru Lefkoşa’da teslim ettiğinde de öğrenemeyecektim.     

Yermasoya’da barikat yoktu; İskarino’da da. Kafalo, nedense Geçitkale’deki gazino-kahvehanede durmadan yola devam etti. Lefkoşa’nın surları görününce, doğruya dosdoğru içim içime sığmıyorduysa da heyecanımı yatıştırmağa çalıştım ve başardım da. Şimdilerde televizyonlardan birisindeki Koltuk adlı yarışmaya giriversem kalbimin atışlarını denetleyebilir, istenilen düzeyde tutabilir miyim, sanmıyorum. Kimi insanlar yaşlandıkça duygularını kolayına denetleyemez oluyor ya, ben de galiba böylelerindenim. Kimi kez erken öfkeleniyor, öfkemi belli ediyor; kimi kez aileme ya da yakınlarıma almak istediğim bir şeyi parasızlıktan alamadığım için ağlamaklı oluyorum. Üstelik yalnızsam, o an yanımda birileri yoksa, , ey okur gözlerimin yaşardığını sana itiraf ediyorum. 1972 model Ford Cortina arabamı kullandığım zamanların çoğunda ikide bir sorun çıkarmayan daha iyi bir araba sahibi olamadığım için de arabamı tanımsız hüzünlerle sürüyorum. Bunları ilk kez itiraf edişim duygularımı kontrol edemememden kaynaklanmıyor mu?    

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.