banner913
banner932
banner1012

Argun Fadıl Korkut ve yayımlanmayan ‘Sönen Yıldız’ romanı pek yakında Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği yayınlarından çıkıyor.

banner1020

Kıbrıs Türk Romanının ilk örneklerine 19.yy sonlarından başlayarak günümüze kadar geldiğini görmek mümkündür.

banner974
Argun Fadıl Korkut ve yayımlanmayan ‘Sönen Yıldız’ romanı pek yakında Kıbrıs Türk Yazarlar Birliği yayınlarından çıkıyor.

banner971

 

Kıbrıs edebiyatında, nesir sahasında birçok türde milliyetçilikten, ahlak ve politikaya kadar çeşitli konular ele alınmıştır. En önemli temsilcilerinden birisi Argun Fadıl Korkut’tur. Argun Fadıl Korkut’un Kıbrıs Türk Basınında, Bozkurt gazetesi ile birlikte romanları tefrika edilerek yayımlanmaya başlamıştır. Bunun yanında, son dönemdeki yazılarını, 1989’da Kıbrıs Postası, 1990’da da Kıbrıs gazetesinde yazmıştır. Argun Fadıl Korkut’un, 1948’de yazdığı Sönen Yıldız romanı, Kıbrıs’ta geçen bir aşk macerasının içli romanıdır. Sönen Yıldız, Bozkurt gazetesinde 15 Mart 1952’de tefrikaya başlatılmış, 28 Haziran 1952’de sona ermiştir.

            “Birkaç gün evvel biten Esrarlı Ülkeler’le adamızın dört bucağında olduğu kadar anavatanda da büyük sükse yapan üstün muharir Argun Fadıl Korkut’un yazılarında sayın okuyucularımızı mahrum bırakmayı gazetemiz için bir eksiklik addettiğimizden birkaç güne kadar yeni bir tefrikasına başlayacağız.” (Bozkurt Gazetesi 1952 )

Argun Fadıl’ın Bozkurt gazetesinde tefrika edilmiş fakat kitap olarak basımı yapılmamış olan Sönen Yıldız adlı romanında, karakterler Kıbrıs halkının içinden tanıdık karakterler olarak seçilmiştir. O dönemdeki halkın kişilik özelliklerini taşıyan ve okurun romanı okurken yabancılık çekmediği, okura yakın olan karakterler seçilmiştir.

“Sönen Yıldız Kıbrıs’ta geçen bir aşk macerasının içli romanıdır. İlk defa olarak kendi muhitinizde, kendi tanıdıklarınız arasında ve kendinizden alınmış kahramanlarla cereyan eden bir macerayı, Argun Fadıl Korkut’un akıcı üslubundan okuyacak, roman kahramanları ile sizler de gülecek, sıcak gözyaşları dökeceksiniz."

Romanın başkahramanı Haluk’tur. Haluk ile Selma’nın birbirlerine âşık olmaları ile macera başlar ve bu aşk macerası içinde olaylar gelişir. İlk başta tahsil çağında olmalarının nedeni ile bu aşkı Selma reddeder. Haluk’a, ailesinin vefat etmesiyle teyzesi Şefika Hanım bakar ve büyütür. Bu büyütme karşılığında Haluk’u kendi kızlarından biri ile evlendirmek ister. Selma’nın Haluk’un aşkını reddetmesi, teyzesinin, kızlarından biri ve Zişan’ın, kız kardeşi ile Haluk’u evlendirmek istemeleri, kendilerine damat yapmaları rekabetinin olması Haluk’u bunalıma sokar. Ve şehirden uzaklaştırır. Haluk’un arkadaşları İrfan ve Talat’ın yardımları ile iki âşık birbirlerine kavuşur.

Argun Fadıl Korkut, Sönen Yıldız romanında akıcı bir dilinin yanında halk diline ait konuşmaları da bulundurmuştur. Romanın dilinin akıcı ve sade olması ile birlikte Arapça-Farsça kelime tamlamalara da yer verilmiştir.

Yayımlanmış eserleri: “Kore Yollarında (1951) (anı-roman), Kızlar Kocasız Kaldı (1953) (öykü) öyküleri, romanları ve anıları olarak karşımıza çıkmaktadır .

SÖNEN YILDIZ ROMANININ KONUSU

“Esrarlı Ülkeler” eseriyle Kıbrıs’ın dört bucağında olduğu kadar Türkiye’de de büyük yankı yapan Argun Fadıl Korkut’un “Sönen Yıldız” adlı romanı, Bozkurt gazetesinde tefrika edilip kitap haline gelmemesine rağmen kendisine büyük bir hayranlık toplamıştır. Sönen Yıldız, Kıbrıs’ta geçen bir aşk macerasının içli romanıdır. Haluk ve Selma’nın aşkını romanın satırlarında anlatmış olan yazar, konuyu okura etki yaratacak derecede, acılı bir şekilde işlemiştir. Konunun içeriği Haluk ile Selma’nın okul çıkışı yolda birbirlerini tesadüfen görüp âşık olmaları ile başlar ve bu aşkın yaşanmasını engelleyen Selma’nın okul zamanındaki insanların akıllarının dersten başka bir şeyden olmaması düşüncesi, Haluk’un teyzesi olan Şefika Hanım’ın kendi kızlarından birini Haluk ile evlendirme isteğinden ve aynı şekilde Haluk’un babasının ilk eşinden olan ablası Zişan’ın ve onun annesi Fikriye Hanım’ın Haluk’u Suzan ile evlendirme isteği üzerine çakışarak iki gencin aşk acısı çekmesi ile devam eder. Bu evrede aileler birbirleri ile kavga ederler ve tartışırlar. Hatta Haluk’u taraflarına damat yapmak için büyü bile yaptırmaya kalkışırlar. Haluk’un, Selma’ya aşk mektubu yazması ve Selma’nın bu mektubu nedenli olarak reddetmesi ile Haluk psikolojik bunalıma girerek aşk acısını ikiye katlar. 1950’lerin romanlarında sık görülen aşk konusu ve batılılaşma etkilenmeleri bu romanda da etkisini göstermiştir. Gençler tahsilleri için dış ülkeleri(Avustralya, İngiltere, ABD…) tercih etmişlerdir. Bunun örneği olarak Haluk tahsili için ABD’ye gitmiştir. Batı’ya öğrenci gitmesi ile birlikte kültür anlayışları, kişisel görüşler güçlü hale gelir olmuştur. Selma, Haluk’un dışarıya tahsile gitmesi için kendisini gizleyerek Haluk’a gizlice para verir. Haluk’un Amerika’dan dönmesi ile teyzesi ve Fikriye Hanımlar işe koyularak Haluk’u damat edinmek için her türlü oyuna başvururlar. Haluk’un acılı olduğunu gören arkadaşı İrfan’ın yardımları ile Haluk ile Selma birbirlerine kavuşurlar. Romanda duygular ön plandadır. Aşk, üzüntü, psikoloji bozukluğu, mutluluk, arkadaşlık, fedakârlık, yardımseverlik, heyecan ve heyecanı anlatan ayak titremeleri gibi anlam güçlülükleri romanda hissedilir vaziyettedir.

SÖNEN YILDIZ ROMANINDA MEKÂNLAR  

Romanlar geniş anlatımlar olduğu için mekân sayıları birden fazla olabilir. Mekânlar romanda olayların oluşumuna göre süregelirler. Karakterlerin, romandaki olayların çerçevesindeki mevcut bulundukları ortamlardır. Romandaki mekânlar, gerçek mekânların yanında, yazarın hayalinde kurguladığı hayali ortamlar da olabilirler.  Romanda mekânların çeşitli işlevleri bulunmaktadır. Mekânlar yazarın üslubuna göre okura aktarılırlar. Yazarın roman içinde benimsediği amaç da mekânı ortaya çıkarır. Çünkü mekân yazarın romanda aktardığı olayların süregelen amaçlarına göre şekil alır.

Argun Fadıl Korkut’un Sönen Yıldız romanında mekânlar hem kapalı(ev, okul, iş yeri…) hem de açık(deniz, sokak, bahçe…) mekânlardır. Romandaki mekânlar: Kayalıklar, dağ, incir ağacı yanı, Vasilya, köşk, Vasilya Köyü, Lapta, Mağusa, Lefkoşa, Haluk’un ablasının evi, sinema, balonun yapıldığı yer, okul, pınar, yaşlı kadının evi, Haluk’un ofisi, İrfan’ın ofisi, büyücünün yeri, Salon Beyrut, Girne Caddesi, İstanbul Sokağı, Kuru Çeşme, Vasilya İlkokulu’nun avlusu, Metaksas Meydanı, muhtarın kahvesi, Bedevi Kardeşler’in, Lidra Caddesindeki pastanesi, Minareli Köy, Miskinler Korusu, Atatürk Meydanı.

Roman bir Kıbrıs romanıdır. Dolayısıyla Kıbrıs’a ait mekânlar da bulunmaktadır. Lefkoşa, Mağusa, Lapta Kıbrıs’ta bulunan yerlerdir. 

SÖNEN YILDIZ ROMANINDA ANLATIM, DİL VE ÜSLUP

Bir düşünceyi, duyguyu ya da olayı sözle veya yazıyla ifade etmeye anlatım denir. Argun Fadıl Korkut’un, Sönen Yıldız adlı romanında betimleyici ve öyküleyici anlatıma yer verilmiştir. Betimlemelere fazla yer verilmiştir. Romanda anlatım gayet akıcı ve anlaşılır bir şekilde okura sunulmuştur. Anlaşılır dilin yanında Arapça-Farsça kelime ve tamlamalara yer verilmiştir. Romanda kullanılmış olan “Ümmet-i Muhammet, kabil-i telif, hıfzıssıhha, müşerref, mukaddes, müteaddit, müsterih, muayyen, tafsilat, tahkikat, bedbin(Farsça)” sözcükleri buna örnek gösterilebilir. Betimlemeler hissedilir bir vaziyette olup, yazarın usta öyküleyici özelliği romanda dikkat çekmiştir. Betimlemelere örnek verecek olursak: “Kaldırımlarda birkaç çocuk alçı parçaları veya tebeşirle çizdikleri kareler üzerinde yerden topladıkları taşlarla dama oynuyorlardı. Evlerin avlularından sokağa sarkan yeşil ağaçlar mahalle çocuklarına oynayacak gölgeli yerler teşkil ediyordu”, “Yeşil boyalı kapı ve pencereler, pırıl pırıl mobilya, ağır acem halıları, yerleri süpüren perdeler, şaşaalı avizeler herkeste olduğu gibi ona gurur ve huzur vermiyor, bilakis onun canını sıkıyor, onu rahatsız ediyordu”, “Berrak yaz gecesinin yıldızlı seması altında, yeşil ağaçların çevrelediği bu avluda hazırlanan balo hakikaten iç açıcı idi. Bir kenarda cazbant güzel ve ruhu okşayıcı parçalar çalıyordu”, “ Gençler kapıdan giren, yanlarında veya ötede oturan, iyi bir yer bulamadıkları için ortada dolaşıp boş iskemle arayan, sokaktan geçen kızları birbirlerine göstererek alçak sesle konuşuyorlar; kızlar kapıdan girerken, sandalyeye oturacakları sırada birisine seslenirken, konuşurlarken, dondurma veya pastalarını ağızlarına götürürken herkese güzel ve kusursuz görünmek için büyük bir gayret sarf ediyorlar; yüzlerinde kalın bir toz tabakasını andıracak kadar fazla pudra bulunan, dudakları narçiçeği veya gül pembesi boyanmış, yanakları allıklı, kaşları alınmış Rum madamları yüksek sesle konuşuyorlar, ara sıra kahkahalarla gülüyorlardı”, “Kızlar ve oğlanlar ikindi güneşinin altında avlunun içerisinde şuraya buraya koşuşuyorlar, kırmızı, mavi veya mor alacadan önlük giyen kızlar bir arada konuşuyorlar, kimisi kaydırarak oynuyor, kimisi çiçekleri suluyordu. Kaba Hint bezlerinden pantolonlar ve ipek, patiska, keten veya alaca gömlek giyen oğlanlar da köşe kapmaca, hırsız-polis ve birdirbir oynuyorlardı. Birkaç ağır başlı talebe ellerinde birer hikâye kitabı olduğu halde bir köşeye çekilmişlerdi. Tenha bucaklarda beş taş oynayanlar da vardı. Konuşanların sesleri ile oynayanların çığlıkları birleşerek uğultulu bir gürültü meydana getiriyordu. Fakat öğretmenin ders zilini çalması ile bütün bu çığlıklar, bağrışmalar, koşuşmalar durdu. Oyunlar yarıda kaldı. Ses seda kesildi.”  gibi betimlemeler buna örnektir. Roman bir Kıbrıs romanı olup, roman içerisindeki konuşma diyaloglarında ara sıra Kıbrıs ağzına yer verilmiştir. Örnek olarak: “Fekatneçün bu gadar üzülüyorsun muallim efendi?”, “Bu haydudu dutacayım dedim”, “Biz Müslüman adamık”, “E, bunun önüne neşkilgeçeceğik?”, “Hoş geldin Ahmet. Seni Allah yollamış. Ben de içimden birisinin gelmesi için dua ediyordum. Sen çıkageldin. Ben muallim beye kadar gideceyim. Kendisiyle konuşacağım var. Beş on tayika sen buraşta bekle da geliyorum. Kahve falan isteyen varsa verirsin. Sen de kahve yapıp iç. Sakın hiç çekinme. Haydi eyvallah. Dediğim gibi beş on tayika içinde geleceyim” konuşmalarını verebiliriz. Bununla birlikte, yazarın anlamı biraz daha güçlendirmek için bazen de ara sözlere başvurduğunu görebilmekteyiz. Örnek olarak gösterecek olursak: “Sonra da delikanlıyı beslemiş olan kadın, -kadının gence olan akrabalığını bir türlü anlayamadım- onun ilk sevgilisine ki hakikatte baloda rastladığı ve ikinci bir sevgili zannettiği kız da o idi”. Aynı zamanda romanda yer yer şu an kullanımdan düşmüş veya hiç kullanmadığımız kelimeler mevcut bulunmaktadır. Örneğin: “Bir aralık Haluk daldığı rüyadan uyanır gibi oldu. İçinden bir his onu gayri ihtiyari karşıya bakmaya sevk etmişti” cümlesinde “gayriihtiyari” sözcüğü “istemeksizin, düşünmeden, elinde olmayarak” anlamında kullanılmıştır. “Mimar Haluk Bey ile müşerref oluyorum efendim, değil mi?” sorusunda “müşerref” sözcüğü “şerefli, onurlu” anlamındadır. “Beden terbiyelerini, hıfzısıhhalarını ihmal ettiklerinden; sıhhat ve bedeni güzellik yerine süse, modaya düşkün olduklarından tabii” cümlesinde “hıfzıssıhha” sözcüğü “sağlık bilgisi” anlamındadır. “Filhakika korktuğu başına geldi” cümlesinde “filhakika” sözcüğü “doğrusu, gerçekten” anlamındadır. Atasözü ve deyimlerin yanı sıra, yazarın bir olayı öykülerken, kendi kendine sohbet edermişçesine durumu ele aldığı romanda göze çarpar. Romanda atasözü ve deyimlere örnek olarak: “Kadını etekten un silker gibi boşayıp atmak iki şahit önünde “Benden boş ol” demek kifayet eder” cümlesindeki etekten un silkmek, “Eğriye eğri doğruya doğru” deyimlerini, “Dostun ile ye iç fakat alışveriş etme”, “Körün de istediği iki göz”, “İki kalp birleşince samanlık seyran olur” atasözlerini gösterebiliriz. Yazarın anlatımda sohbet havası içinde olması anlatımı güçlendirmiş ve okura daha rahat anlayabileceği bir üslup sunmuştur. Okuru rahatça kendisine çekebilecek bir dil kullanılmış ve nihayetinde olayların akış içerisinde olduğu durumları anlamak kolay kılınmıştır. Kelimeler titizlikle seçilmiş, okura hem kendi kullandıkları halk dilini yansıtmış hem de etkileyici bir Türkçe kullanılmıştır. Yazar bir olayı anlatırken, o olayın sonunda ne olacağını haber verircesine bir üslupla konuya hâkim olmuştur. Romanda örnek verecek olursak: “Eğer bu genç Arif Bey’in mali muavenetini kabul etse bile diğer yandan Selma’nın idealine aykırı hareket edilmiş olurdu. Zira o meslek sahibi olmamış bir gencin nişan falan olmasını, devamlı müstakbel eşini düşünmesini doğru bulmuyordu. Ertesi gün annesinin de fikrini aldıktan sonra ne yapıp yapacak, Haluk’a istediği parayı gönderecekti” anlatımını verebiliriz.  Okur, olayın nereye kavuşacağını, hangi boyutlara geleceğini yazarın anlatımından önceden kavrar. Romanda yazarın anlatımında dikkat çeken bir başka unsur ise, yazarın bir durumu anlatırken soru cevap şeklinde kendi kendisine sorarak cevabını verdiği bölümlerdir. Yazarın bazı bölümlerde kendi kendine soru sorup cevap vermesi yine okurun olayı daha rahat anlamasına yardımcı olmuştur. Romanda örnek olarak “Adamın önünde durduğu ev, senelerce evvel Haluk’un terk ettiği konaktı. Bu meçhul gece ziyaretçisi acaba hırsız mı idi? Halleri hiç de böyle bir şeyi göstermiyordu. Konağın arka kapısı önünde durmuştu. Dururkenden de kapıyı itti. Kanat ardına kadar açıldı. Duvara çarparak hafif bir gürültü çıkardı. Acaba ev sahipleri kapıyı açık unutmuşlar ve hırsızın giriş yolunu bu şekilde kolaylaştırmışlar mıydı? Fakat o ne? Fakat içerideki aşevi kapısında duran bir kadın meçhul adama el sallıyor, bir takım işaretler veriyordu”, “İki gencin arasına nifak sokup onları darmadağın edenler yine onların anaları, halaları veya teyzeleri değiller mi?” anlatımlarını verebiliriz.  Yazarın anlatım tekniği, okuru kendisine çekecek nitelikte olup, yazar-okur arasında samimi bir vaziyet yaratmıştır. Anlam konusunda, romanda anlatılan olayların hepsi akıcı bir şekilde anlaşılır olup, kafa karıştırıcı ve anlamsız anlatımlara yer verilmemiştir. Anlatımda argoya da yer verilmiştir. Mekânların ve zamanın tasviri son derece anlaşılır bir durumda okura sunulmuştur. Romanda: “Geniş bir oda… Odanın ortasında, duvara yakın bir yere yerleştirilmiş geniş, cevizden mamul bir yazı masası. Masa üzerinde telefon. Odanın bir köşesinde kocaman demir bir kasa. Diğer köşede gözlere ayrılmış bir camlı dolap. Beş on koltuk… İki üç iskemle… Bir ufak dolap. İşte Haluk’un yazıhanesi”  tasviri mekân anlatımına, “Gece… Saat on iki… Etrafta çıt yok… Ortalıkta derin bir sessizlik hüküm sürmektedir. Ara sıra bir köpek havlaması sükûtu ihlal ediyor. Herkes uyuyor…” anlatımı ise zamanın tasvir edilişinin son derece anlaşılır halde olduğuna örnek gösterilebilir. Romanda karakterler arasında çatışmalara da yer verilmiş ve bu çatışmalar yazarın güçlü anlatımı ile anlaşılır bir hal almıştır. Konuşmalarda Türkçenin yanında İngilizceye de rastlanmıştır. Geçmişten günümüze süregelen, yüksek tahsil için değişik ülkelere giden insanların o gittikleri ülkenin dilinin etkisinde kalıp, bazı konuşmalarını gittikleri yerin yabancı bir dili ile ortaya koyduğu gözlemlenmiştir. Romanda da yazarımız bu durumun bilincinde olup, konuşmalarda az da olsa yer vermiştir. Romanda bu konuşmaya örnek verecek olursak: “Do not beataboutthebush” cümlesi gösterilebilir. Romanda betimlemeler bazen kısa tutulduğu gibi uzun tutulduğu bölümler de olmuştur. Yazarın bir anlatım özelliği de olayların akışını keserek, kişi tahlillerine yönelmesidir. Romanda, yer yer geri dönüşlere yer verilmiştir. Bu geri dönüşler hatırlama ve hatırlatma yolu ile yansıtılmıştır. Haluk’un, Selma’ya aşkını reddettiğini hatırlatması, Haluk’un İrfan’a maskeli baloyu  ve orada dans ettiği kızı hatırlatması.        

ARGUN FADIL KORKUT KİMDİR?

Argun Fadıl Korkut, 1930 yılında Lefkoşa’da doğmuştur. Hürsöz ve Bozkurt gazetelerinde çalışmış ve romanlarının tefrikaları yapılmıştır. Kore Savaşı dönemlerinde Uzakdoğu’da çevirmenlik görevinde bulundu. Daha sonra Kıbrıs’a döndüğünde, anılarından hareketle 1951’de kaleme aldığı Kore Yollarında, yine 1951 yılında kaleme aldığı Esrarlı Ülkeler ve 1953 yılında Kızlar Kocasız Kaldı adlı kitaplarını yayımlamıştır. 1952’de Bozkurt gazetesinde tefrika edilen Sönen Yıldız romanı ise kitaplaşmaz. Esrarlı Ülkeler’le Kıbrıs’ın dört bucağında olduğu kadar, anavatanda da büyük sükse yapan Argun Fadıl Korkut’un, 1948’de yazdığı Sönen Yıldız romanı, Kıbrıs’ta geçen bir aşk macerasının içli romanıdır. Sönen Yıldız, Bozkurt gazetesinde 15 Mart 1952’de tefrikaya başlatılmış, 28 Haziran 1952’de sona ermiştir. 1955-1958 yılları arasında Londra’da hukuk öğrenimi görmüştür. Avukatlık da yapmıştır. Bazı skeçleri de vardır. 1959-1960 yıllarında Kıbrıs televizyonu için polisiye, 1970’lerde Bayrak Radyosu için çeşitli radyofonik skeçler yazdı. 1980’li yıllarda Cumhurbaşkanlığında savcı-danışman olarak görev aldı ve yine buradan 1990 yılında emekliye ayrıldı. Son dönemdeki yazılarını, 1989’da Kıbrıs Postası, 1990’da da Kıbrıs gazetesinde yazmıştır. Kıbrıs edebiyatı, nesir sahasında birçok türde milliyetçilikten, ahlak ve politikaya kadar çeşitli konular ele alınmıştır. En önemli temsilcilerinden birisi Argun Fadıl Korkut’tur. Yayımlanmış eserleri: “Kore Yollarında (1951) anı-roman, Kızlar Kocasız Kaldı (1953) öykü.

banner979
Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.