24 Nisan 2004 Annan Planı dönemi çok gerilerde kaldı. Ancak izleri halen bizimle beraber!... Kıbrıs Türk halkı AB ve diğer büyük güçlerin baskıları ve anavatanımız Türkiyenin telkinlerine inanarak ve güvenerek ‘evet dedi. Verilen sözler 12 yıldan beri tutulmadı ve Kıbrıs Türk halkı halen ambargolar ve izolasyonlar altında yaşamaktadır.
Şimdilerde Kıbrıs Türk halkının Annan Planına ‘evet demekten kaynaklanan sıkıntıları vardır!... Kıbrıs Türk halkının yeniden BM, AB ve diğer büyük güçlere inanması ve güvenmesi beklenemez, beklenmemelidir.Yıllar önce görevini fazlasıyla yerine getiren ve geleceğini tehlike altına alan Kıbrıs Türk halkı bir kez daha risk altına giremez , girmemelidir ve girmeyecektir….
Garantör devletlerden olan İngiltere ve Yunanistan bugün AB üyesi iken Türkiye AB dışında yer almaktadır. Günümüzde Rum-Yunan ikilisi Enosis hayali içinde yaşarken Kıbrıs Türk halkının anavatanımız Türkiyenin etkin ve fiili garantisinden vazgeçmesi beklenemez ve beklenmemelidir….
Kıbrıs Türk halkı olası bir referandumda bu kez ‘hayır dersem nelerle karşılaşabilirim diye de düşünmemelidir. Birleşik Federal Kıbrıs gibi bir sistemde Kıbrıs Türk halkına yaşam hakkı ve iyi bir gelecek yoktur. Çocuklarının ve torunlarının geleceği adına Kıbrıs Türk halkının hangi şart altına olursa olsun Birleşik Federal Kıbrıs gibi bir anlaşma için yapılacak bir referandumda ‘hayır demek boynunun borcudur….
Rum basınında yer alan haberlere göre Rum liderliği KKTC topraklarına 100 bin civarında Rum getirilmesinin hayali ile yaşıyor. Dahası; Güzelyurt, Maraş başta olmak üzere Lefkoşa-Mağusa ana yolunun Güneyinde kalan toprakların taviz olarak verilmesini istiyorlar, Karpazda Kanton bölge kurulmasını hedefliyorlar. Annan Planına “hayır” diyenler şimdilerde o günde verilen tavizleri elde bir tutarak yeni tavizler peşinde koşmakta ve bu arada egemenliklerini Kıbrısın tümüne yayabilmenin yollarını aramaktadırlar!...
21 Aralık 1963 Kanlı Noel saldırıları günlerinde Küçük Kaymaklıdan 5500 kardeşimiz göçmen durumuna düşmüşlerdi. Bu insanlar Lefkoşa ve civarına sığınmak durumunda kalmışlardı.. Bir süre sonra rahmetli Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş Kleridesten soydaşlarımızın evlerine dönmelerine izin verilmesini istemişti. Aldığı cevap çok açıktı!...Klerides: “…Küçük Kaymaklı kan dökülerek alınmıştır, iade edilemez...” demişti. Umarım mesaj alınmıştır!….
Olası bir siyasi çözümde 1975 Cenevre Mübadele Anlaşmasına rağmen iki bölgelilik sulandırılmaya çalışılıyor. BM Genel Sekreterinin himayelerinde yapılan görüşmeler sonucu bu anlaşmaları Kıbrıs Türk halkı adına KTFD Rauf R. Denktaş ve Rumlar adına da Temsilciler Meclisi Başkanı Klerides imzalamışlardı. Bu anlaşmalara rağmen mevcut iki bölgelilik sulandırılmak istenmektedir… Hiçbir büyük güç KKTCni ve Türkiye Cumhuriyetini bu konuda da baskı altına alamaz, almaması gerekmektedir…
Mülkiyet konusu ancak global takas ve tazminat yöntemiyle çözümlenmelidir. Her hangi bir durum ve şart altında ilk söz hakkının 1974deki mülk sahibine verilmesi durumunda iki bölgelilik ihlal edilmiş olacaktır. Rumların ilk etapta hedefleri mülkiyet konusudur, tüm göçmenlerin evlerine dönmesidir, AB normlarının uygulanmasıdır, “Garanti Anlaşmaları”nın iptalidir.
Kıbrıs Türk halkı bu Adada adil ve kalıcı bir çözüm istiyor. Bulunacak bir siyasi çözüm, Kıbrıs Türk halkını mağdur etmemelidir, Kıbrıs Türk halkını savunmasız bırakmamalıdır, Kıbrıs Türk halkını yine göçe zorlamamalıdır….
1974 Barış Harekatından bu yana, Kıbrısta barış ve huzur vardır. Aradan geçen 42 yıllık sürede katliamlar yaşanmadığı gibi bir tek Türkün veya Rumun burnu bile kanamamıştır…Bu tarihi bir gerçektir. Kıbrıs Türk halkı bir kez daha Kıbrısta insan haklarının ayaklar altına alındığı , ırkçı yaklaşımların olduğu bir ortamda yaşamak istemiyor.
Günümüzde Kıbrısta , AB üyesi diye geçinen ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetinde insan hakları ayaklar altına alınıyor ve ırkçı yaklaşımlar yer alıyor. Rum tarafında aile ortamında başlayan, Okullarda, Kiliselerde ve askeri kamplarda devam eden bir Türk düşmanlığı vardır.KKTCde ise gerek evlerde ve gerekse okullarda Rum düşmanlığı aşılanmadığı gibi okul müfredatlarında da bu tür yayınlara da yer yoktur.
Sonuç olarak iki bölgeli , iki toplumlu siyasi eşitliğe dayalı söylemlerle bir yere varılamaz. Unutmayalım ki toplumsal egemenliğimizin, siyasal eşitliğimizin ve self-determinasyon haklarımızın olmadığı siyasi bir çözümde Kıbrıs Türk halkının sonu gelmiş demektir…
Federal Birleşik Kıbrıs gibi ne olduğu belirsiz siyasi biz çözümle beraber yok olup gitmeden; Uluslararası Hukuk göre tanınma hakkı olan KKTC için tanınma istemeliyiz. Stratejimiz bu olmalıdır!...