Yerel basınımızda yer alan Rum basını kaynaklı haberlere bakılırsa Rumların istekleri bitmiyor!... Rumlar; Tek Devlet , Tek Egemenlik, Tek Halk , Tek Vatandaşlık , sayıları 100 bini bulan Rumun Kuzeydeki evlerine , mülklerine dönmeleri, ilk söz hakkının 1974deki mülk sahibinin olması, Maraş, Güzelyurt ve Güney Mesarya topraklarının Rumlara verilmesi, Karpazda Kanton bölge kurulması istekleri, nüfusumuzun sınırlandırılması , garanti anlaşmalarının iptali gibi konuları her gün için gündeme getiriyorlar….
İki bölgeli, iki toplumlu , siyasal eşitliğe dayalı çözüm söylemleri her zaman söylediğimiz gibi havada kalmaya mahkumdur. Çünkü esas olan Kıbrıs Türk halkının özgürlüğü, toplumsal egemenliği, siyasal eşitliği, self-determinasyon hakları , bağımsız ve egemen devletimiz KKTCnin varlığının devamıdır. Rum liderliği, varılmasını istediği Birleşik Federal Kıbrıs gibi ne olduğu belirsiz bir sistemle ‘sözde Kıbrıs Cumhuriyetinin devamını istemekte ve de AB normlarının uygulanması ile Kıbrıs Türk halkını azınlık bir toplum olarak kendilerine yamalamak istemektedirler.
Anastasiadis, Kıbrıs Türk tarafının talebi olan kalıcı deregasyonlara karşı çıkıyor ve varılacak bir anlaşmanın AB Birincil Hukuku olmasını istemiyor. Halbuki III. Cumhurbaşkanımız sayın Eroğlu döneminde Hristofyas bunu kabul etmişti….Anastasiadis, dönüşümlü Başkanlığı da kabul etmiyor!... Kabul etse ne yazar? 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasını uygulamadıkları gibi bunu da uygulamazlar, olur biter…
2 Eylül 1975de BM Genel Sekreterinin huzurunda Cenevrede Kıbrıs Türk halkı adına KTFD Başkanı Rauf R. Denktaş ve de Rumlar adına Temsilciler Meclisi Başkanı Kleridesin imzaladığı “Mübadele Anlaşması” kesinlikle sulandırılmamalı ve kesinlikle bir tek Rum aile bile KKTC topraklarına yerleştirilmemelidir….
Mülkiyet konusunda ilk söz hakkının 1974 öncesi mülk sahiplerine verilmesi durumunda Rumların tümü KKTC topraklarındaki mallarının iadesini isteyeceklerdir. Yetkililerimizin inandığı gibi Rumların evlerine, malına, mülküne dönme istekleri %3lerde kalmayacaktır. Buna inanarak ilk söz hakkı 1974 öncesi mülk sahibine verilecek olursa sonumuz geldi demektir. Hiç kimse bu sayı 2-3 bin kişiden yukarıya çıkmaz diye düşünmesin….
Nüfus oranına gelince ; bu Enosise giden yolda atılan bir adımdır. Rum liderliğinin hedefi nüfus ve mülk egemenliğini ele geçirip Enosisi gerçekleştirmek ve Batı Trakyada olduğu gibi azınlık bir Türk toplumu yaratmaktır. Daha da ileriye giderek Türklerin birbirine hatta kardeşine bile mal satması da Batı Trakyada olduğu gibi yasaklanacak ve sadece Ruma satabilir şeklinde yasalar geçirilecektir.
Tek Halk, Tek Egemenlik , Tek devlet ve Tek vatandaşlık ilkesini kabul etmemiz durumunda olası bir siyasi çözümden sonra Kıbrıs Türk halkı bağımsız ve egemen devletinden vazgeçecek , halk iken Birleşik Federal Kıbrısın bir eyaleti içinde Maronitler ve Ermeniler gibi azınlık statüsüne düşecek ve de egemenliği yanında self-determinasyon haklarını da kaybedecektir. Bu ne acı bir son , düşünebilir misiniz?. Yıllar yılı süren bir mücadelenin ardından böyle bir sonu düşünmek bile istemiyorum….
Kıbrıs Türk halkı bu gerçekleri biliyor mu? Eğer olası bir referandumda bilerek veya bilmeyerek Kıbrıs Türk halkı “evet” derse büyük hata yapmış olacak ve acı gerçeklerle karşı karşıya kaldığı gün harekete geçmek için çok geç kalmış olacaktır….
Kıbrıs Türk halkının yaşadığı acı deneyimler vardır. Kıbrıs Türk halkı büyük güçlerin kime çalıştığını bilmiyor mu? Kıbrıs Türk halkı Annan Planı döneminde kendini kandıranların , aldatanların BM, AB ve diğer büyük güçler olduğunu çok iyi biliyor… Kıbrıs Türk halkı AB ve siyasi çözüm adına kendi geleceğini tehlikeye atamaz, atmayacaktır.
Kıbrısta adil ve kalıcı bir siyasi çözüm için , Kıbrıs Türk halkının varlığını geleceğe taşıyabilmesi için kesinlikle olası bir anlaşmada toplumsal egemenliğinden , siyasal eşitliğinde, self-determinasyon haklarından vazgeçemez.
1975de Cenevrede yapılan Mübadele Anlaşmasıyla gerçekleşen iki bölgelilikten vazgeçilmemesi , iki bölgeliliğin sulandırılmaması , mülk sorununun sadece Global takas tazminatlarla çözülmesi gerekmektedir. Anavatan Türkiyenin etkin ve fiili garantisi Kıbrıs Türk halkı için hayati bir konudur. Türk askerinin Kıbrısta esaslı bir varlığı olmalıdır. 1960 Anlaşmalarıyla Kıbrısta garantör ülke olarak 650 Türk askeri vardı. Ama ne oldu? Büyük güçlerin devamlı engellemeleri sonucu ancak 11 yıl sonra gelebilmişti…
Dolayısıyla sadece yazılı bir metinle gelecek Garanti Anlaşmasının Kıbrıs Türk halkı açısında hiçbir önemi yoktur. Çünkü Kıbrısta olmayan Türk askerin AB üyesi bir ülkeye gelip müdahale etmesi mümkün olmayacaktır. Türk askerinin Kıbrıstan ayrılması durumunda Rumlar egemenliklerini Kuzeye de yayacak ve de olası bir siyasi çözüm Kıbrıs Türk halkının ölüm fermanı olacaktır.
Sonuç olarak; Kıbrıs Türk halkı ,uluslararası hukuka göre tanınma hakkı olan bağımsız ve egemen devleti KKTCne dört elle sarılmalı ve tanınması için girişimlerde bulunmalıdır…