Dünyanın birçok ülkesinde yaşayan Kıbrıslı Türklerin nabzını tutuyoruz. ‘Kıbrıs’ta yaşam’ adlı köşede gerçekleştirdiğimiz röportajlarla özelde sizin hikâyenizi dinlerken, genelde sosyal içerikli mesajlar veriyor, keyifli birkaç dakika ile yurt dışında yaşayan Kıbrıslı Türklerin bu platformda bir araya gelmelerine olanak sağlıyoruz.
Yurtdışı sayfamızın konuğu bu hafta 29 yıldır Ankara’da yaşayan ancak lise eğitim sonuna kadar ülkemizde doğup büyüyen akademisyen, Hacettepe Üniversitesi Sanat Müzesi müdür yardımcısı ve moderatör Dilek Karaaziz Şener. 1988 yılında lisans eğitimi için gittiği Ankara’da eğitimini tamamladıktan sonra ülkeye dönen ancak iş bulamamsı nedeniyle Ankara’ya dönerek yüksek lisans eğitimiyle birlikte çalışmaya başlayan Karaaziz, 1994 yılında evlendikten sonra 2002 yılında Emre Umut isminde bir de oğlu oldu. Ankara’yı sevdiği için burada yaşadıklarını ifade eden Karaaziz, dostlar biriktirerek küçük mutluluklarla ve çok çalışarak ayakta durmaya çalıştığını kaydetti. Kıbrıs’taki gelişmeleri şimdilerde internet ortamından takip ettiği dile getiren Karaaziz, ülkeye genelde her ay 2-3 günlüğüne geldiğini ve en çok Girne’yi özlediğini ifade etti.
Herkesin kendi hayatını kendi tercihleri ile yaşadığını ve yurt dışına gitmek isteyenlerin gitmesi gerektiğini söyleyen Karaaziz yıllarca hep göç edenler için “Kolayı seçtiniz” gibi bir serzeniş ve suçlamayla karşılaştığını belirterek Bu tür konuşmalar için tek şey söylüyorum: “Kalsaydık ne olacaktı?”, “Göç ettik de ne oldu?”… “Gidenler üretti – yaşamak için; kalanlar tüketti – keyif için.” dedi.
Dilek Karaaziz’in sorularımıza verdiği cevaplar şöyle.
Sizi tanıyabilir miyiz? Nerede kalıyorsunuz? Nerede doğup büyüdünüz?
1969 yılında Lefkoşa’da doğdum. Annem Mağusalı, babam ise Ozanköylüdür. Çocukluğum Girne’de geçti. 1974’te ise Lefkoşa’daydık. 1988 yılında Ankara’ya geldim ve o gün bugündür bu şehirde yaşamıma devam ediyorum. Ankara’da kalmak kendi tercihim değildi. Fakat 1992’de Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü’nü birincilikle tamamlayıp Kıbrıs’a döndüm. Ne yazık ki hiçbir iş kapısı açılmadı. 1990’da babam da aramızdan ayrılınca, ne iş konusunda ne de destek bakımından kimse yanımda durmadı. Bu nedenle de 1992’de 1 ay içerisinde karar aldım ve Ankara’ya döndüm. 2017 ile birlikte burada tamı tamına 29 yılı tamamlayacağım.
Ne iş yapıyorsunuz? Kaç kardeştiniz? Aileniz? v.s…
1992 yılında Ankara Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü Sanat Tarihi Anabilim Dalı’nda Yüksek Lisans’a başladım. Hem çalıştım hem okudum. 1993–2005 yılları arasında Ankara’da özel bir sanat galerisinde yöneticilik yaptım. Birçok dergi ve gazetede sanat yazılarım yayınlandı. 2005 yılında Hacettepe Üniversitesi Sanat Müzesi’nin kurucu kadrosunda yer aldım. Bir yandan da Doktoramı tamamlayarak yine DTCF’den “Doktora” ünvanı payemi aldım. 1999–2004 yılları arasında Ankara Üniversitesi Başkent Meslek Yüksekokulu’nda Seramik Sanatı Tarihi, Genel Sanat Tarihi, Kazı Teknikleri, Geleneksel Türk El Sanatları adlı dersleri yürüttüm. 2003 yılında Hacettepe Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kuramsal derslerini yürütmeye başladım ve bugün de bu görevim devam ediyor. Çağdaş Sanat, Sanat Tarihi, Estetik ve Sanat Felsefesi ile Mitoloji derslerini yürütüyorum. Aynı zamanda Hacettepe sanat Müzesi’nde Müdür Yardımcısıyım. İki kardeşiz. Benden üç yaş küçük olan erkek kardeşim Aziz Karaaziz BRTK’da görevli. Annem Girne’de yaşıyor.
Evli misiniz? Eşiniz yabancı mı? Çocuklarınız var mıdır?
1994 yılında Prof. Dr. Yaşar Selçuk Şener ile evlendim. 2002 yılında oğlumuz Emre Umut dünyaya geldi. Eşim Artvinli bir öğretmen ailenin en büyük çocuğu. O da benim gibi en çok Ankara’da yaşadı, yaşamaya da devam ediyoruz. Eşim 2016 Kasım ayında Gazi Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Dekanlık görevine atandı. Benim ailem Kıbrıs’ta ve eşimin ailesi Bursa’da yaşıyor. Ankara hem kent olarak bizim için çok büyük hem de ailelerimiz adına hasrete odaklı bir yaşam ile kucaklıyor bizi.
Özellikle genç neslin Türkçeyi kullanmaktan uzaklaşarak unutmaya başladığı iddia ediliyor, buna katılıyor musunuz? Sizin kullandığınız baskın dil hangi dildir?
Ankara’ya geldiğim ilk zamanlarda Kıbrıs Türkçemden dolayı çok eleştiri aldım. Eleştiri yapıcı olmalıdır ve fakat bana yöneltilen eleştiriler bazı zamanlarda dozunu aştı. Sanat Tarihi Bölümü’nden bir hocanın konuşmamdan dolayı “Sen de mi Kıbrıslısın” deyişini ve bu cümlesine de “Kıbrıslıları pek sevmem” sözünü ekleyişini hala unutmuyorum.
Zaman içinde hem yazı hayatım, hem de fakültelerdeki derslerimden dolayı Kıbrıs Türkçem değişti. Bunda o hocanın etkisi var mıdır, açıkçası bilemiyorum.Fakat Kıbrıslı olduğumu söylediğim andan itibaren gelen tepki ya da merak dolu sorulardan dolayı hoşnut olmadım, olamadım. Türkiye’de nereye giderseniz gidin “nerelisiniz?” sorusu her zaman ilk sorulan ve sonrasında da iletişimin kurulduğu bir süreci besler. Bu tür bir soruyu yanıtlamıyorum veya geçiştiriyorum. Bu benim tercihim.
Gençlerin Türkçe kullanmasına gelince, bu sorun sadece Kıbrıs için geçerli değil; Türkiye’de de aynı sorun söz konusu. Gençler, çoğunlukla, okumuyor ve de yazmıyor. Yazı alanında sanal ortam, daha doğrusu sosyal medya modasına uyuluyor. Söz konusu yaklaşım da ister istemez dilin asimile olmasına ve sanal bir dil/kelime seçeneğinin doğmasına sebebiyet veriyor. Sanırım dünya için de sorun aynıdır. Gençleri dili kullanmadıkları için eleştirmek ne kadar doğru? Nesiller ancak onlara aktardıklarınızla şifrelenir ve kendi kodlarını yaratır. Travmanın aktarıldığı bir neslin tüm kodlarını “kolaycılık” dediğimiz döngü ele geçirmiş durumda.
Neden yurt dışında yaşıyorsunuz? Kaç yıldır yurtdışındasınız? Hangi ülkenin hangi şehrinde yaşıyorsunuz? Yaşadığınız yerle ilgili bilgi verebilir misiniz?