banner913
banner932
banner1012

'BİZ' OLABİLMEK


M. Erol EKENLEROĞLU

M. Erol EKENLEROĞLU

Okunma 29 Aralık 2015, 14:01

‘Tüm Kıbrıs Türkünün kadınları ve çocukları benimkiler kadar değerlidir, kıymetlidir.

Dr. Fazıl Küçük

 

            İçinde bulunduğumuz ve ileriki zamanlarda insanların huzurlu ve sorunsuz yaşamalarının en büyük şartlarından biriside ‘Biz olabilmek anlayışıdır. İnsanlar ‘ Ben egosunu yendikleri ve ‘Biz demeye başladıklarında, şahsi menfaatler yerini ortak menfaatlere bırakacaktır. Çünkü ‘Ben de bireysellik, ‘Biz de çoğulculuk vardır.

 

            Dünya liderlerine bakıldığında ‘Biz diyenler hatırlanmakta ve kalıcı olmakta, kendini düşünmüş ‘Ben diyenler ise tarih sayfalarında kalmıştır.  Bu her alanda böyle olmuştur. İnsanlık için üretenler, çalışanlar, icat edenler anılmakta ve yaşamakta, kendisine çalışanlar ise unutulmaktadır.  Bu bağlamda liderimiz Dr. Fazıl Küçükün oğlu Mehmet A.F. Küçükün Güvenlik Kuvvetleri Dergisi Aralık 2014-Şubat 2015 sayı 103 sayfa 29-30da yayınlanan ‘Büyük Lider yazısını bilgilendirmek adına sizlere aktarmak istiyorum.

 

‘Tarih, 1963 Aralık ayının son günleri idi. Bir öğleden sonra, Lefkoşa’da Kanlı Noel’in en korkunç anları yaşanıyor. Yer, zamanın Cumhurbaşkanı Muavinliği ikametgâhı. Oraya yüzlerce kişi sığınmış. Ayrıca oradan beslenen çok insan var. Üç beş günlük uykusuzluktan herkesin gözleri kan çanağına dönmüş. Bu arada mücahitlerin saçları sakallarına karışmış. Silah sesleri, Kıbrıslı Türklerin askeri bakımdan ne kadar zayıf olduğunu bütün açıklığıyla ortaya koyuyor. Cephanemiz bitmek üzere. Bizlerde av tüfekleri var, onlarda ise otomatik uzun namlulu silahlar. Biz birkaç mermi atabiliyorsak onlar dakikalarca süren ve bitmek bilmeyen mermi ile cevap veriyorlar. Saatler ön­ce uzaktan başlayan ve yavaş yavaş yaklaşan, yaklaştıkça da yükselen patlama sesleri geliyor. Kapana kısılmış fareler gibiyiz. İkametgâhtan güney sınırına (Yeşil Hat’ta) 1 kilometre ve kuzey sınırına da 500 metre mesafe var. Doğuya derseniz, o kadar bile yok. Tek kaçış yönümüz batı istikametine (O zamanki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliğine) doğru. An­cak, o da ateş altında olduğundan geçiş imkânsız. Mücahitlerimiz bu şartlar altında azimle ve kahramanca savaşmaya devam ederken bir haber geliyor. Rumlar "Yeşil Hat" diye bilinen sınırı yırtmış ve Asmaaltı bölgesinden ikametgâha doğru ilerliyorlar diye. Bu doğru ise, çok kısa bir süre sonra bize ulaşmış olacaklar demektir. Buradaki amaç, Rumların Dr. Fazıl Küçük ve arkadaşlarının olduğu idare merkezini ele geçirmek ve savaştan muzaffer çıkmak olabilirdi.Bu duyulur duyulmaz bir telaş başladı. Çünkü Rumların Asmaaltına gelmiş olmaları, Lefkoşa’nın Türk bölgesinin kaybedilmesi anlamına gelmekteydi. Bu da bizim sonumuz olurdu. İkametgâhtaki polis korumalar ile askeri muhafızlar etrafta koşuşmaya başladılar. Etrafta bir sürü insan vardı. Çoğu kadın ve çocuktu. O kadar insanın içerisinden yalnız annemi bir köşeye çekip bir çanta veya valiz hazırlamasını söylediler. Ancak annem o panik içerisinde hiç bir şey düşünemiyordu ki şaşkın bir şekilde etrafa bakıyordu. Hiçbir şekilde hazırlık yapacak durumda olmadığını görünce, ablamı ve beni de annemin yanına çekerek, üçümüze "Haydi gidiyoruz" dediler. Bu arada Ledra Palace otelinin üzerinde bulunan makineli silahlardan çıkan mermiler ikametgâh bahçesine yağmur gibi yağıyordu. Normal yoldan gidemeyeceğimiz belli olunca,

"Haydi diğer yoldan gidiyoruz" dediler. Tam o anda Dr. Fazıl Küçük çalışma odasından çıkar ve "Ne oluyor burada?" diye sorar. "Efendim Süheyla Hanımı ve çocukları Sefarethaneye götürüyoruz" cevabını alır. Ben o güne kadar babamın bu kadar sinirlendiğini görmemiştim. "Siz kimden müsaade aldınız da onları götürüyorsunuz?" sorusuna, "Efendim, normal yoldan değil, irtibat yolundan gideceğiz. Orası salimdir" cevabını alınca daha da sinirlenir.

"Bu söylentiler doğru ise ve Rumlar hakikaten Asmaaltına gelmişlerse, oraya gelene kadar kaç tane kadın ve çocuk öldürmüş olduklarını hesaplayabilir misiniz? Ve eğer buraya varırlarsa burada kaç tane kadın ve çocuğun öleceğini hiç düşündünüz mü? Bir tek benim karım ve çocuklarımın canı mı tatlıdır da diğerlerinin değildir. Tüm Kıbrıs Türkünün kadınları ve çocukları benimkiler kadar değerlidir, kıymetlidir. Onun için onları hiçbir yere götürmeyeceksiniz."

O heyecan ve panik anında bile soğukkanlı bir şekilde bu kararı verir. Kendi halkına olan sevgisini ve onlara verdiği değeri en açık bir şekilde ortaya koymuştur. Kendi canından fazla sevdiği eşi ve çocukları ile başkalarının bir farkı olmadığını hissetmek ancak böyle büyük bir liderden beklenebilir.

Sonunda bu haberin bir söylenti olduğu ortaya çıkar. Rumlar ne Yeşil Hattı geçmişlerdi ne de Asmaaltına gelmişlerdi. Ancak bu olay Dr. Fazıl Küçük’ün neden lider olduğunu ve neden onun her zaman Kıbrıs Türk Halkının kalbinde en yüce noktada olduğunun bir izahıdır.

 

            ‘Kanlı noel diye anılan Rum vahşetinin yaşandığı katliamların olduğu 22 Aralık 1963ten bugüne 52 yıl geçti. Bu günleri niye hatırlatıyorsun diyenlerde olabilir. Bugünleri unutmak olanaksız olduğu gibi, gençlere de unutturmamak gerektiğine inananlardanım. Yaşanmışların gerçek acıları, ileriki senelerde hatasız davranmanın ve tuzaklara düşmemenin yolunu açacaktır. Çok yönlü şair dostum Dr. Arif Albayrak 12 Eylül 2006da yazdığı ‘Gözlerinde Sonbahar şiir kitabında yayınlanan ‘‘biz şiirinde duygularını ne güzel aktarmış bizlere.

 

Biz

Bir sualim olacak babacığım,

Bu savaşa girecek miyiz?

‘Evet oğlum, mutlaka..

Peki kim kazanacak bu savaşı?

‘Biz oğlum..

Ölenler olacak mı bu savaşta babacığım?

‘Pek tabii

Peki kimler ölecek?

‘Biz oğlum biz…

 

            Şair Serdar Tuncerin Yeni Ses Dergisi Ekim 2015 sayısında yayınlanan ‘ Ciğer Yanar Duman Tütmez Kurbanım adli şiirinden iki dörtlükte ‘Ben‘ üzerine

 

Güvenme kendine ben oldum diye,

Pişenler hamım der, bir düşün niye,

Tövbe lazım ettiğimiz tövbeye,

Bir tövbeyle iş bitmez kurbanım.

Cahiller ağzını açınca ‘Ben der,

Ben deyip yol alan var mı hiç göster,

Eli hep güzel gör, kendini hep yer

Tezek su dibine batmaz kurbanım.

            Kıbrıslı Türk ve Rum Müteahitler de ‘Ben egosu ile Maraş sorununu çözmüşler.%50 %50 paylaşmışlar kendi arasında. Meğer ne kadar kolaymış. BM kararları, Vakıf Anayasası, Uluslararası Hukuk bugüne kadar boşu boşuna engelmiş. Bu durumda Kıbrıs Türk müteahitlerde ellerinde iş makinesi araç gereç bulunmadığından bizde Türkiyedeki müteahitlerle anlaşalım demişler. Haydi hayırlısı. BM 550 sayılı kararı ne olacak beyler. Hani bu konu toprak meselesiydi?

 

            Cumhurbaşkanımız Sayın Mustafa Akıncı ile Güney Rum Yönetimi Başkanı Anastasiyadis yeni yıl kutlamaları için TV kanallarında bir araya gelerek mesajlarını Rumca ve Türkçe olarak yayınladılar. Anastasiyadisin Türkçeyi bilmemesi beni çok şaşırttı. Birleşme isteği olan bir liderin en azından bu mesaj için Türkçeye çok çalışması gerekmez miydi? Dil birliği olmazsa birlikte yaşamak nasıl olacak? Tabii Türklerin Rumca öğrenmesi şartı ile.

 

            ‘Haksızlık karşısında susarsanız, hakkınız ile birlikte onurunuzu da kaybedersiniz. ‘Ahlâk ve dürüstlük kurallarını çiğnemeyin. Öcünü çabuk alır. Sözlerindeki anlamları unutmayarak;

 

 Yeni yılın, ahlâk ve dürüstlük kurallarına uyulduğu, haksızlıklar karşısında susulmayan, savaşların olmadığı, barışın hakim olduğu, kadınların ve çocukların şiddete uğramadığı, insanlığın kazandığı, doğadaki tüm canlıların huzur bulduğu, ‘Bizlerin çoğaldığı ve kazandığı günler getirmesini dilerim.

 

            Mutlu, sağlıklı, bilgili ve uyanık olalım.  

 

     

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.