banner913
banner932
banner1012

BENİM VİCDANIM TAM TERSİNİ SÖYLÜYOR: KURTULMAK YOK TEK BAŞINA


Hasan KAHVECİOĞLU

Hasan KAHVECİOĞLU

Okunma 08 Ocak 2019, 14:00

Kaç günden beridir “vicdanımın sesi”ni dinliyorum…

Kocaman bir iç mahkeme kurdum…

Beynimle kalbimin “savunmalarını” alıyorum…

Üzerimde hiçbir baskı yok…

Parti siyasetine, ideolojiye, dine, komşu baskısına, gelenek etkisine; hepsine rest çekiyorum…

Hiçbirine aldırmıyorum, hiçbirini takmıyorum…

Vicdanımın derinliklerinden gür bir “ses” dalgalar halinde yükseliyor, tüm benliğimi sarsıyor…

“Ret” diyor…

Evet doğru… Ben; kendimi “sosyalist” zannettiğim ilk gençlik yıllarımdan beri durduğum yerdeyim…

Sisteme, rejime, gelen geçen iktidarlara, otoritelere hep “ret” dedim…

Askerliğe, üniformaya, silaha, topa tüfeğe, militarizme hep “ret” dedim…

Barış içinde bir ülkede yaşamak istedim hep… Ancak bu; hiçbir zaman mümkün olmadı… Kıbrıs “benim hayal ettiğim ülke” olabilecek mi, onu da sanmıyorum…

İç mahkememde beynimin ve kalbimin “iddianamesi”ni dinliyorum…

“Vicdani ret” diye ortaya atılan beş on gencin eylemini “sempati” ile karşılayamıyorum…

Onlara “haklısınız” diyemiyorum…

Hatta yaptıklarını, BM’nin İnsan Hakları Komisyonu’nun bir “hak” olarak belirlediği “Vicdani ret”tin sınırları içinde bile göremiyorum…

Bu beş on gencin medyada ve siyasette yarattığı “kaos”u; hem yersiz, hem zamansız, hem de haksız buluyorum…

Toplumun saymakla bitmez sorunları dururken, gazetelerin manşetlerine yerleşmeyi başardılar…

Konuyu Meclis’e taşıdılar… Yasa tasarısı aşamasına getirdiler…

Bravo bu çocuklara… Başta da Murat Kanatlı’ya… Bu kadar yaralayıcı bir “siyasi hedef” bu kadar hızla ve ses getirerek “toplumsal gündem”e cup diye oturmuşsa, bize bir şeyler oluyor demektir…

Demek ki gerçekten bu toplumda “frenler” patladı…

Kişinin, kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunması elbette onun taşıdığı “vicdan” ile ilgilidir…

Kendi ahlak değerlerini dilediği gibi yargılar ve dilediği bireysel kararları alır… Ancak “toplumsal vicdan” denilen bir başka kocaman, daha büyük bir mahkeme yok mudur?

İşte ben; kendi “vicdan”ını aşarak, toplumsal vicdana hitap edebilen duygularla ilgileniyorum…

“Solculukta” da, entelektüel yaşamda da şaşmaz bir “terazi” olarak böylesine bir “norm” arıyorum…

Bu yüzden de emperyalist bir devletin “yurttaşı” gibi değil, cemaatten topluma evrilmeyi daha yeni yeni kotarmış bir topluluğun bir bireyi gibi beynimi zorluyorum…

Ortasından “sınır” geçen bir ülkede yaşadığımı, ateş-kes koşullarını, bu sınırlarda nöbet tutan pırıl pırıl Kıbrıslı Türk gençlerini düşünerek “vicdan” yapmamaya gayret ediyorum…

“Dileyen askerlik yapmasın” harika bir duygudur…

Ben de Finlandiya’da, Avusturya’da, Danimarka’da yaşıyor olsaydım, “vicdani ret” protestolarında bayrak açıp slogan atacaktım…

Ama; hem iç hem de dış güvenliğini “Anayasal” bir hak olarak; KKTC kimliği taşımayan Türk ordusu askerlerinin sağladığı bir ülkede yaşıyorum…

“Ben askere gitmiyorum” demek, “Sınırlarda bizim yerimize Anadolu çocukları nöbet tutsun” anlamına gelmiyor mu?

Kıbrıslı Türkler, bu “irade”leriyle, şimdiki “statüko”yu değiştiremeyeceklerine göre, bu ülkede sınır ve askerlik son bulmayacağına göre, tek tek bireyciklerin kurtuluşu benim için bir değer taşımıyor…

“Solculuk”la ilk tanıştığım günlerde “kurtulmak yok tek başına; ya hep beraber, ya hiçbirimiz” diye slogan atıyorduk mitinglerde…

İşte bu yüzdendir ki, bu “gemi”den tek başına atlamaya kalkanlara gıcık oluyorum…

Dome oteli çalışanlara verelim, Mağusa limanını “işçiler” yönetsin gibi küçük zümrelere “gollifa” dağıtan bir “devlet” istemediğim gibi; fakir köy çocuklarının sınırlarda nöbet tuttuğu, eli kalem tutanların ise “vicdan”larından gelen sesle surlariçi barlarında şarap içtiği bir toplum da istemiyorum…

Tüm “ayrıcalıklara” tüm kollamalara, tüm grup, zümre, topluluk ayırımcılığına karşı “eşitliği” savunuyorum…

Toplumsal vicdanı, bireylerin vicdanlarından daha çok önemsiyorum…

Askerliğin, süresi ve içeriği ile yeniden ele alınmasının mücadelesi elbette verilmelidir.

Profesyonel askerlik de elbette bir alternatiftir.

Yıllık seferberlik uygulamalarından insanımızın rahatsızlık duyduğu doğrudur.

Askerlik hizmetinden kaçmak için master ve doktora uygulamalarının nasıl “istismar” edildiği herkesçe biliniyor…

Rum tarafındaki gibi, liseyi bitirince en çok bir yıllık askerlik yapıp, sonra yüksek öğrenime gitmek de bir seçenektir.

Askerliği yüksek öğrenim sonrasına bırakmak da “ayrıcalıklı” kesimler yaratıyor…

Hele “bedelli askerlik” ayrıcalığın daniskasıdır…

Keşke, mahkeme kapılarında kendilerini bu işten “sıyırtmak” için “devrimci mücadele” veriyorlarmış gibi zafer işareti yapan gençlerimiz, yukarıda sıraladığım “ayrıcalıkların” tümden sıfırlanması için mücadele ediyor olsalardı…

Onları işte o zaman “bireyci “değil, toplumcu yaklaşımları nedeniyle alınlarından öperdim…

Ben de onlarla birlikte “Kurtulmak yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz” diye avaz avaz bağırırdım…

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.