banner913
banner932
banner1012

Arıklı “Çavuşoğlu-Özersay” muhabbetini çok kıskandı…


Hasan KAHVECİOĞLU

Hasan KAHVECİOĞLU

Okunma 23 Ekim 2018, 17:16

Geçen hafta Kanal T’deki “Doğruya Doğru” programında “Haftanın Kıskancı” olarak seçtiğimiz Erhan Arıklı, gerçekten kafayı Özersay’a takmış durumda…

Özersay’ın beklenmedik biçimde Ankara’da olağandışı bir “kabul” ile ağırlanması Erhan Arıklı’nın hiç de hoşuna gitmedi…

O sanıyordu ki; Ankara, Kıbrıs’ta atacağı her adımı önce Arıklı’ya soracak…

Seçimler öncesinde Ankara’da “çalmadık kapı” bırakmayan Arıklı, Kıbrıs’ın kuzeyinde Ankara’nın “sözünden dışarı çıkmayan” bir “elçi” gibi davranmayı pek seviyor…

Bunun üzerinden politikada yer etmeye çalışıyor…

Aslında, çok uzun yıllar önce, “Kıbrıslı’dan daha çok Kıbrıslı” tezi ile yola çıkmıştı…

İkide bir “öfke”sini üzerimize boşaltırken, zaman zaman sınırları aşıp şiddet içerikli tehditler de savurmaktan geri durmuyordu…

Ali Kırca’nın “Siyaset Meydanı”na adeta “kaçak” gibi katılmıştı…

Programın tasarlanmasında Ali Kırca ile birlikte oluşturduğumuz listede adı yoktu…

Tam stüdyoya gireceğimiz sırada başka bazı kişilerle birlikte aniden karşımıza çıktı…

Ali Kırca’ya “ne oluyor?” diye sorduğumda, “Emir büyük yerden, onları da alacağız programa” demişti…

Demek ki ta o zamanlardan Ankara’nın Kıbrıs’taki “gözü kulağı” olmayı kafasına takmıştı…

Ancak Arif Hoca’dan yediği sağlam salvo ile sersemledi… Kafasına kocaman bir tuğla düşmüş gibi oldu…

Arif Hoca’nın, Şener Levent’in “gönlünü almak için” bambaşka bir kılığa girdi…

Yazıları “Nezaket” kokuyordu… Yuryumuşacık, uzlaşmacı bir “dil” kullanmaya, Kıbrıslıları “incitmemeye” özen göstermeye başladı…

Bir süre de böyle geçti… Serdar Denktaş’a “sığınması” politik yaşamında “gelir getirici” bir süreci de beraberinde getirdi…

“Diplomat” bile oldu… Kıbrıslı olmadığı halde, Serdar Denktaş’ın Kıbrıslı-Türkiyeli ayırımı hakkındaki hassasiyetinden yani, “yumuşak karnından” yararlandı ve “KKTC’yi” Türki devletlerde temsil bile etti…

Tüm bu “deneme”lerden sonra ise, siyasetteki bir “boşluğu” fark etti ve “Türkiye kökenli nüfus”un siyasetteki “ses”i olmaya yöneldi…

Bunca denemeden ve geçen zamandan sonra bunu “bir ölçüde” başardı…

Hele Meclis’e girdikten sonra, bu kesimin “sözcüsü” gibi davranmaya, Kıbrıslı’nın hassasiyetlerini kaşımaya başladı…

Siyasette geldiği nokta; eski “nezaketli” duruşundan çok farklı, “şiddet”i meşrulaştıran, öfke yaratmaya müsait bir “ayrılıkçı” noktadır…

Ancak; gerçek şu ki, Ankara’nın, yani AKP iktidarının kendisine “güven” duyduğunu gösteren hiçbir “somut” belirti yok…

Zaman zaman Ankara’ya gidiyor, AKP’lilerle fotoğraflar çektirip yayımlıyor ama, belli ki aradığı, görmek istediği “desteği” henüz yeterince sağlayabilmiş değil…

Neden mi?

Elbette bunun çeşitli nedenleri var…

Ama hepsinden önemlisi; Ankara’nın elinde bu konuda yeterince “aday” olmasıdır…

Kıbrıslı Türk siyasetinde, AKP’ye ve Sayın Erdoğan’a “kul köle” olmaya aday o kadar çok “namzet” var ki, Arıklı’ya sıra gelene kadar yaşlanıp bir kenara çekilmesi bile mümkün…

İşte Arıklı’nın bu günlerdeki “dialemma”sı bu…

Nitekim, eski partisi DP’nin Başkanı Serdar Denktaş’a sataşmaya kalktığında, söylediği şu sözler kendisini ele veriyor:

“Başbakan Yardımcısı Ankara’da kapı kapı dolaşırken muhalefete mi sıordunuz?”

Demek ki Arıklı, kendisinin politika tarzı olan “Ankara’da kapı kapı dolaşmayı” kimseye kaptırmak istemiyor…

Özersay’ın oralarda, Çavuşoğlu tarafından “öne çıkarılmasını” hazmedemiyor…

Bu arada Çavuşoğlu’nun New York’ta Akıncı ile görüşmemesi konusunda Arıklı önce “Keşke Anastasiades’ten sonra görüşseydi” dedi sonra da “Endişelerimiz yersizmiş” diyerek pişman oldu ve “Çavuşoğlu’na haksızlık yapmışız” diyerek günah çıkardı…

Bu arada Arıklı, Cumhurbaşkanı Akıncı’nın “Türkiye ile Rum tarafı arasındaki doğrudan görüşmeler rutine bağlanırsa bundan rahatsızlık duyarım” şeklindeki uyarısını da “Ankara’ya yaranmak” konusunda bir “argüman” olarak kullandı…

Çavuşoğlu’nu “savunayım” derken, hepimize bir kez daha hakaret etti… "Ona saldıranlar tescilli Türkiye düşmanları ve onların arkasında duran ve KKTC’nin bazı makamlarını işgal eden etkili ve yetkili şahıslardır.” deyiverdi…

Sanki Çavuşoğlu’na burada “sistemik biçimde saldıranlar” varmış da, bu durumdan vazife çıkararak “Çavuşoğlu’nun bodyguard”lığına soyunuyor…

Düşüncesizce, “Çavuşoğlu’na saldıranlar Türkiye düşmanıdır” gibi absürd laflar ediyor… İki tane Cumhurbaşkanı’na da laf sokuşturuyor…

O kadar ileriye gidiyor ki “Çavuşoğlu”nu kimse ile paylaşmaya yanaşmıyor…

“O benimdir, ben onun adamıyım, onu ancak ben korurum” pohporozluğuna yaslanıyor…

Kıskanç Arıklı…

“Çavuşoğlu-Özersay” muhabbeti adamı çıldırtmış, besbelli…

Oysa, yakın tarihimiz göstermiştir ki Ankara böyle “tip”lere buralarını “emanet” etmez…

“Yerli”sini her zaman tercih eder…

Kıskançlıktan çatlasan da, patlasan da bu böyle a canım kardeşim…

Yorum Ekle
İsim
Yorumunuz onaylanmak üzere yöneticiye iletilmiştir.×
Dikkat! Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.